Tarih: 11.11.2025 23:00

Devlet Bahçeli’den mesaj: "Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'nin haysiyetidir”

Facebook Twitter Linked-in

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda gündeme dair açıklamalarda bulundu. Devlet Bahçeli bugünkü grup toplantısına dün vefatının 87. yıldönümünde andığımız Mustafa Kemal Atatürk'ü anarak başladı. Devlet Bahçeli "Hiç kuşkusuz, sorgusuz, tereddütsüz diyebilirim ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'nin haysiyetidir. Türk milletinin hürriyet meşalesidir.
Bu meşale sönmeyecek; hür ve müstakil geleceğimizi ışıtan kutlu eser ve emanetleri asla ziyan edilmeyecektir" dedi.

Husumet ve fitne kazıları yapanların ıslah olmalarının, insafa gelmelerinin, ellerini ve dillerini Atatürk'ten uzak tutmalarının samimi dileği olduğunu ifade eden MHP Lideri Devlet Bahçeli, 10 Kasım'da Kocaeli Müftülüğü kararı ile Atatürk'ü anma programında Mevlit okutulmasını takdir ile karşıladığını bildirerek Kocaeli Valisini ve Müftüsünü gönülden tebrik etti.

Cumhur İttifakı ve Terörsüz Türkiye konusunda da önemli mesajlar veren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli "Terörsüz Türkiye hedefinde adım adım sona yaklaşılmaktadır. Meclis'te kurulan komisyon çalışmalarını kısa süre içinde ikmal edecektir. Bizim meselemiz Türkiye'nin yeni bir kurtuluş mucizesiyle zirveye tutunmasıdır. Bizim meselemiz vatandır, millettir, devlettir, al bayrağın altında 86 milyonun tek yürek olmasıdır" diye konuştu.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bugün TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma şöyle:

 

 

"Değerli Dava Arkadaşlarım,
Muhterem Hanımefendiler, Beyefendiler,
Basınımızın Müstesna Temsilcileri,
Haftalık olağan Meclis grup toplantımızın başında saygın heyetinizi kemali hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Yurt içinde ve yurt dışında; televizyon ekranlarından, radyo kanallarından, sosyal medya platformlarından bugünkü toplantımızı takip eden tüm vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda huzurlu ve onurlu bir hayatın mücadelesini veren bütün kardeşlerimize şükranlarımı ve en iyi dileklerimi sunuyorum.

"VAKİT TAMAM DİYEREK YOLA KOYULDU"

"Kuvayı Milliye, namuslu bir insanın yastığının altındaki tabancaya benzer. Namusunu korumak için herhangi bir ümit kalmadığı anda hiç olmazsa şereflice ölmeye yarar."
Bu sözler Mustafa Kemal Paşa'nın Milli Mücadele'ye bakış ve kavrayış derinliğinin veciz bir özeti gibidir.
O'nun lügatinde karamsarlığın izinden, askerlik ve siyaset külliyatının her satırında umutsuzluğun koyu sisinden bahsedilemez.
Gaz lambasının cılız ışığı altında, işgal ve ihanetin cirit attığı günlerde Şişli'deki üç katlı pembe binada vakit tamam diyerek yola koyulmuştu.
Ve maziden atiye hür bir çığlığı aratmayacak heyecanla şunları söylemişti:
"Umutsuz olmayacağız. Uçurumun kenarındayız. Bizi canlı canlı mezara atmak istiyorlar. Son bir cüret belki kurtarabilir. Anadolu'ya geçiyoruz."
14 Mayıs 1919 İzmir Maşatlık'ta konuşan Gazeteci Hasan Tahsin Bey, "Boyun eğmeyeceğiz, canımızı vereceğiz, ama vatanı vermeyeceğiz" derken İstanbul'dan seslendirilen o son cüretin kıvılcımıyla tutuşuyordu.
Mustafa'yı Kemal'le birleştiren, bu iki isimden Atatürk'ün doğmasını temin eden hayat sürecinin kilometre taşları adım adım Türkiye Cumhuriyeti'nin banisini tarih sahnesine çıkarmıştı.
O, bedeniyle fani, ruhuyla baki olduğunun idrakindeydi.
Devlet-i ebed müddet, millet-i ebed müddet anlayışının canlı timsaliydi.
"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." sözüyle de idrak ettiği gerçeği vurgulamış, timsali olduğu anlayışı seslendirmişti.
Hiç kuşkusuz, hiç tereddütsüz, hiç sorgusuz-sualsiz diyebilirim ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'nin haysiyetidir, Türk milletinin hürriyet meşalesidir.
Bu meşale sönmeyecek, hür ve müstakil geleceğimizi ışıtan kutlu eser ve emanetleri asla ziyan edilmeyecektir.
Karanlık bir samanlıkta olmayan iğnenin arayışıyla ömür tüketen, bu müflis çılgınlıkla geçmişin kuytularında husumet ve fitne kazıları yapan şeytanlaşmış odakların ıslah olmaları, insafa gelmeleri; artık ellerini ve dillerini Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten uzak tutmaları samimi dileğimdir.

KOCAELİ VALİSİ VE MÜFTÜSÜNÜ TEBRİK ETTİ

10 Kasım'da Kocaeli Valiliği'nin ve Kocaeli Müftülüğü'nün almış olduğu karar doğrultusunda il genelindeki camilerde Atatürk'ü Anma Programı mucibince Mevlid-i Şerif okutulmasını takdir ve şükranla karşılıyor; hem valimizi, hem de müftümüzü gönülden tebrik ediyorum.
Allah kabul ve makbul etsin diyorum.
Vefatının üzerinden 87 yıl geçmiş olmasına rağmen haksız ve hayasız saldırılara ısrarla maruz kalan, yalan ve yanlış iddiaların boy hedefi yapılan Gazi Mustafa Kemal Atatürk şayet hiç olmasaydı, acaba hangi müstevli bayraklar semalarımızda dalgalanır, ezan yerine kulaklarımız neyi duyardı?
Merhum Sezai Karakoç'un şu sözü meseleyi omurgasından yakalayacak kırattadır: "Seni yok sayacaklar, sen daha çok var olacaksın."
Atatürk yok sayıldıkça çoğalacak, saldırıya uğradıkça milli gönüllerde çağlayacaktır.
Şu tarihi çağrısı her zaman başımız gözümüz üstünedir:
"Bugün ulaştığımız netice, asırlardan beri çekilen milli felaketlerin doğurduğu uyanıklığın ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu neticeyi Türk gençliğine emanet ediyorum. Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti'ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir."   

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti'ni muhafaza ve müdafaa vazifesinden hiçbir nesil ayrılmayacak, Türk milleti emanete leke düşürmeyecektir.
Ebediyete irtihalinin 87'inci yıldönümünde Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, dava ve silah arkadaşlarını, kahraman şehitlerimizi bir kez daha rahmetle, minnetle ve hürmetle anıyor, Allah hepsinden razı olsun diyorum.

 

 

"NE YAPACAĞINI BİLEN TÜRKİYE SEVDALILARIYIZ"

Değerli Milletvekilleri,
Hep dedik, gene diyoruz; sabırlı ve sağlam bir hazırlık olmadan, samimi ve sağduyulu bir mizaç bulunmadan, sağlıklı ve sahici bir hedef koyulmadan büyük keşifler gerçekleşemez, gönüllere girilemez.
Amacımız gönül kazanmak, gönüller yapmaktır.
Amacımız milletimizin takdir ve tercihine mazhar olabilmektir.
Niyetimiz halis, nirengi noktamız Türkiye, nihai hedefimiz İ'la-yi Kelimetullah'tır.
Biliyor ve inanıyoruz ki, tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur.
Bizim ne odunlaşmış kafalarla, ne de odunluktan kurtulamamış anlayışlarla işimiz ve ilgimiz olacaktır.
Fikir ırmağında ıslanmamış her söz önümüze koyulan taştır.
Fikrimiz köklüdür, faziletimiz engindir, fedakârlığımız aşkındır.
Biz ne yapacağını, hangi vasıtaları kullanacağını, nereye ulaşacağını bilen ve bu doğrultuda bıçkın bir iradeyle mücadelesini sürdüren Türkiye sevdalılarıyız.
Şayet nereye gittiğimizi tespit ve tefrik edemezsek, mukadderdir ki, hiç beklenmedik, hiç umulmadık, aklımızdan dahi geçmedik sahillere yara bere içinde çıkmamız kaçınılmazdır.

"MİLLETİMİZ NE DİYORSA SÖZÜMÜZ ODUR"

Milliyetçi Hareket Partisi'nin siyaseti, en başta CHP ve diğer yedekleri gibi icazetli, icar ve ipotek altında bir siyaset olarak görülemez.
Milliyetçi Hareket Partisi'nin vizyonu yine aynı siyaset köhneliğine benzer şekilde; kısıtlı, kırılgan ve kısa menzilli bir çerçevede tanımlanamaz.
Milletimiz ne diyorsa sözümüz odur.
Milletimiz neyi istiyorsa dileğimiz aynısıdır.
Gerçeği bilip susanlar, gerçeği bilmeden konuşanlar kadar tehlikelidir, utanç kaynağıdır.
Bir gerçek vardır ki, o da Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı'nın kaderi milletin kaderi, devletin bekası ve istikbalidir.
Bizim onun bunun suçlamalarına kanarak ve sahtekarlıklarına aldanarak siyaset yapmamız aklın ve 56 yıllık mazimizin inkarıdır.
Hamd olsun biz inkarcı değiliz, dosta güven, düşmana korku veren Milliyetçi Ülkücü Hareketiz.
Bizim hakkımızda tek söz ve karar sahibi büyük Türk milletidir.

"MHP VE CUMHUR İTTİFAKI TÜRK MİLLETİNİN GÜÇLÜ NEFESİ…" 

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı Türk milletinin güçlü nefesi, gür sesi, parlak geleceğinin müjdesidir.
Su olmayan yerde balık avına çıkan, kalplerinde tortulaşan kiri husumet saçan eylemleriyle teyit eden çevreler bizimle boy ölçüşemez, bizimle aşık atamaz, bizim yanımızdan bile geçemez.
Biz Türkiye'nin her yerindeyiz.
Biz vatanımızın her yöresinde, her noktasındayız.
İnsansız siyaset kansız damar, kalpsiz beden gibidir.
Tanzimat neslinin önemli isimlerinden birisi olan Merhum Ziya Paşa, şiirlerinde olmasa bile bazı yazılarında Anadolu'yu sefalet coğrafyası olarak görmüş ve göstermişti.
Halbuki Anadolu bir cevherdi, milli kültürün merkeziydi.
Tanzimatçı kafalar bu gerçeği bir türlü isabetle tefekkür, hatta tezekkür edememişti.
Bu nedenle hayatın her alanında kopukluklar ve ikilikler yaşanmıştı.
Roman ve hikâyelerde mekanın sınırlarını İstanbul dışına taşıyan, Anadolu'daki bir köye doğru genişleten ilk eser Merhum Ahmet Mithat Efendi'nin 1876'da kaleme aldığı "Bir Gerçek Hikaye" isimli çalışmasıyla ortaya çıkmıştı.
Yine aynı müellifimizin "Bahtiyarlık" isimli romanı köy hayatına, Anadolu'nun varlığına, huzur arayışına tutulan bir aynaydı.
Merhum Ziya Gökalp, Türkçülüğün esaslarından birisi olarak kabul ettiği halka doğru ilkesinin millet için gerekli bir anlayış olduğunu, bu sayede milletin kendi içinde kaynaşmış bir toplum hayatı yaşaması gerektiğini düşünmüştü.
Ona göre halk milli kültürün kaynağıydı.
Merhum Gökalp II.Meşrutiyet'ten sonra aydınların Anadolu'ya yönelmesini ısrarla teşvik etmiş, benimsediği halk kültürü fikriyatı ise müteakiben edebiyat, sanat, siyaset ve ekonomi sahalarında derin etkiler bırakmıştı.

 

 

"AKLIMIZIN ESTİĞİ GİBİ DAVRANMADIĞIMIZ BİLİNMELİDİR"

Aklımızın estiği gibi davranmadığımız bilinmelidir.
Veya Anadolu'yu karış karış gezmemiz tesadüf olarak değerlendirilmemelidir.
Anadolu her şeyin şahididir.
Milliyetçi-Ülkücü Hareket de Anadolu'nun havasını teneffüs etmek, insanımızın derdini dinleyip derman olmak için el birliği, güç birliği, hedef birliği, gelecek birliği sağlamak üzere vatanın tüm sathındadır.
Nitekim dün itibariyle "Hayırlı Günler Komşum" ziyaretleriyle "Derdin Derdimizdir" temalı sohbet toplantılarını 81 ilimizde, 710 ilçemizde ve toplamda 4 bin 836 programla gerçekleştirdik.
Bu tempoya ancak maşallah denir, ancak ve ancak Allah nazarlardan korusun diye de dua edilir.
Türkiye'nin ve Türk milletinin her sorununa Türk milliyetçilerinin söyleyecek bir sözü, paylaşacak bir cevabı vardır ve mutlaka da olmalıdır.
Büyük İslam Filozofu İbn-i Haldun, meşhur eseri Mukaddime'de, kendilerini her şeyi kavramaya, bütün nedenleri anlamaya, varoluşun bütün ayrıntılarını bilmeye ehil ve yetenekli sanan zihniyetlerin telkinine inanmamayı, güvenmemeyi tavsiye etmişti.
Biz, çok bilen değil çok seven, çok çalışan, çok inanan, çok daha büyük işler yapmaya memur ve mecbur olan bir davanın şerefli mensuplarıyız.
Çünkü gücümüz millet, güvencemiz sonuna kadar devlettir.
Hayatın her alanına ışıklar salıp hadiselerin özüne iniyoruz.

"HER ZAMAN SAHADAYIZ VE SABIRLA KOZAMIZI ÖRÜYORUZ"

Devamlı faal haldeyiz, her zaman sahadayız ve sabırla kozamızı örüyoruz.
18 Ekim 2025 tarihinde TASAV tarafından düzenlenen "Tarım, Gıda ve Hayvancılık: Durum Analizi, Sorun Alanları ve Çözüm Önerileri" konulu sempozyumla ülkemizin ve milletimizin can damarı olan tarım ve hayvancılıkla ilgili göz alıcı çalışmalara imza atıldı.
8 Kasım 2025 tarihinde, "Sağlıkta Yeni Bir Bakış, Geleceğe Güçlü Adım" temalı Türk Sağlık Sistemi'nde Yenilikler Çalıştayı yapıldı ve sağlık politikalarımız kapsamlı ve vizyoner şekilde ele alındı.
7 Kasım 2025 tarihinde de, "Belediye Başkanları İstişare ve Değerlendirme Toplantımızı" icra ederek yerel yönetimlerde medarı iftiharımız olan şehremini arkadaşlarımızla son gelişmeleri ve yaptıkları tesirli çalışmaları görüşme fırsatı bulduk.
Belediye başkanlarımızın duruşları, tutumları, illerine, ilçelerine ve beldelerine şuurla hizmet etmeleri hem memnuniyet verici bir tablo hem de gelecek için umut verici demokratik atılım olarak bir kez daha tescil edilmiştir.
Huzurlarınızda fikri ve politik faaliyetlerimizde emeği geçen bütün arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyor, takdir ve tebriklerimi paylaşıyorum.
Biliyoruz ki, işleyen demir paslanmaz, akan su yosun tutmaz.
İmanla dolu kalpler, sevdayla yoğrulmuş yürekler çağın gerisinde kalmaz, hadiselerin ardına takılamaz.
Kuyumcu titizliğiyle planladığımız siyasi çalışmalarımızı sırasıyla hayata geçiriyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı Türkiye'nin istikbal aydınlığı, istiklalinin güvenlik kilididir.
Sürekli bir adım önde olmanın gayesi ve gayreti içinde olacağız.
Bir günümüzü boş geçirmeyeceğiz.
Bir günümüzün diğeriyle eşit olmasına göz yummayacağız.
Şairin dediği gibi:
Mehmed'im sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir.
Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir.

"DESTANLAR YAZMAYA HAZIRIZ"

Geçmişin temelleri üzerinde yükselen kutlu bir gelecek ancak ve ancak onu hak edenlerin, ona layık olanların mükâfatıdır.
Bunu bilir, bunu söyler, buna inanırız.
Biz muazzam bir tarihi özümseyerek muhteşem bir geleceğin fecri olmaya, Türkiye'nin ve Türk milletinin yeni yüzyılında dilden dile anlatılacak destanlar yazmaya hazırız, buna da son derece kararlıyız. 
Milletimizin varlığına sahip çıkacağız, iradesine sahip çıkacağız, istikbaline sahip çıkacağız, birliğine ve kardeşliğine sonuna kadar omuz vereceğiz.
Cumhurun kaderi Cumhuriyet'in kaderidir.
Bu kader Levh-i Mahfuz'da belirlenmiştir.
Cumhur İttifakı Türkiye'yi kem gözlerden, kötü sözlerden, ölümcül engellerden, karanlık emellerden, kaos tetikçilerinden fedakarca koruyacak, milletiyle bir ve bütün halinde geleceği inşa edecektir.
Bu inşa hamlesinin, bu irade haysiyetinin önüne geçmeye hiç kimsenin nefesi yetişmeyecektir.
Çalışacağız, çabalayacağız, çağıracağız, çağlayacağız, sular seller gibi coşacağız.
Azmedeceğiz, akledeceğiz, sabredeceğiz, emek vereceğiz, mücadele edeceğiz, mutlaka başaracağız.
Yeni yüzyılı Türkiye'nin ve Türk milletinin yüz yılı yapacağız.

8 KASIM ZAFER GÜNÜNÜ KUTLADI

Muhterem Arkadaşlarım,
Karabağ 30 yıl boyunca esaret ve zulmün gölgesinde kalmıştı.
Azerbaycan'ın vatan toprakları on yıllar boyunca mateme bürünmüştü.
5 yıl önce gerçekleşen 44 günlük vatan muharebesinden sonra adalet yerini bulmuş, Karabağ gerçek ve ebedi sahibiyle ayrılmamak üzere birleşmişti.
Bu vesileyle Azerbaycan halkının 8 Kasım Zafer Günü'nü, ayrıca 9 Kasım Devlet Bayrağı Günü'nü yürekten kutluyor, can Azerbaycan'ı ve büyük Türk milletinin onurlu evlatlarını saygıyla selamlıyorum.
Karabağ'ın azatlığında kahramanca mücadele verirken bir hilal uğruna toprağın koynuna giren aziz şehitlerimize Allah'tan rahmet, gazilerimize uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum.
13 Şubat 2009'da vefat eden merhum şairimiz Bahtiyar Vahapzade'nin dediği gibi:

Bir ananın iki oğlu,
Bir amacın iki kolu,
O da ulu, bu da ulu,
Azerbaycan-Türkiye.

Dinimiz bir, dilimiz bir,
Ayımız bir, ilimiz bir,
Aşkımız bir, yolumuz bir,
Azerbaycan-Türkiye.

Bir milletiz iki devlet,
Aynı arzu, aynı niyet,
Her ikisi Cumhuriyet,
Azerbaycan-Türkiye.
Karabağ'ın yeni baştan inşa ve ihya çalışmalarının hızla devamını, Güney Kafkasya'da yeşeren, gittikçe genişleyen barış, huzur ve istikrar atmosferini yakinen takip ediyor, bundan da bahtiyarlık duyuyoruz.
Bilhassa Azerbaycan ile Ermenistan arasında tesis edilen ve barışçıl arayışları güçlendiren 8 Ağustos 2025 tarihli Washington Mutabakatı'nın zamanla önyargıların kilidini açacağını, ihtilafları ayıklayacağını düşünüyor ve bu çerçevede atılan müspet adımların sonuç vereceğine inanıyoruz.
Temennimiz iki taraflı görüşme ve diyalogların sağduyuyla sürdürülmesi, barış çabalarının kökleşerek bölgeye hakim olmasıdır.

 

 

"TÜRK DEVRİ'NİN PARLAYAN İKİ DEVLETİ…"

Türkiye ile Azerbaycan arasındaki bağlar çok sağlam ve köklüdür.
İki devlet tek millet gerçeğinden hareketle Türk tarih ve kültürünün kaynaştırıcı ve kucaklaştırıcı misyonu gücümüze çok daha güç katacaktır.
Türk Devri'nin iki parlayan devleti karanlık senaryolara, kirli lobilerin ve Siyonist-emperyalist tetikçilerin kumpaslarına geçit vermeyecek, tasada bir, zaferde bir olmaya kararlılıkla devam edecektir.
Elbette Türkiye ile Azerbaycan'ın milli, tarihi, kültürel ve stratejik ortaklığı kimi çevreleri rahatsız etmektedir.
Bunu biliyor, görüyor ve her zaviyeden izliyoruz.
Zemzem diye takdimi yapılan zehri kimin ürettiğinin farkındayız.
Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenlik haklarına, tarihi ve siyasi kazanımlarına pusu kuran, yan bakan, tuzak hazırlayan, hançer sallayan hangi mihrak, hangi devlet veya güç merkezi olursa olsun hasımdır ve hezimet yaşamaya mahkûmdur.
Dostluk ve kardeşliğimizin üzerinde kara bulutlar oluşturmaya çalışanların hevesleri kursaklarında kalacaktır.
Bu kapsamda İsrail'in bölgedeki oyunlarını, stratejik ve siyasi manevralarını görmediğimizi, duymadığımızı hiç kimse zannetmemelidir.
Türkiye aktif ve çok boyutlu dış politikasıyla bir yanda bölge ülkeleri klasmanında, diğer yanda küresel devletler kataloğunda öne çıkmakta, öncü rol üstlenmektedir.
Gerek Türk dünyasının, gerek İslam toplumlarının barış, huzur ve refah içinde var olabilmesi, kronik ve konjoktürel sorunların geniş bir uzlaşma ortamında çözülebilmesi evvela samimi ve dürüst dayanışmayla, karşılıklı hak ve çıkarlara saygıyla mümkün olacaktır.
Siyasi, ekonomik ve ticari bağların mukavemetiyle; dilde, fikirde ve işte birlik şiarıyla gelecek devrin Türk Devri olacağından kuşkumuz yoktur.

GERİLİM VE KUTUPLAŞMALAR..

İnsanlık gerilim ve kutuplaşmalardan dolayı yorgun düşmüştür.
Savaş ve soykırım suçu işleyen Siyonist vandallık dünya çapında protesto ve telin edilmektedir.
Gazze'ye ulaşması gereken insani yardımlar engellenmektedir.
Susuzluk, açlık ve ilaç yokluğu Filistin halkını en az hunhar operasyonlar kadar müessif ve mütemadi şekilde etkilemektedir.
Türkiye'nin çıtası yüksek, çok yönlü, dinamik, dengeli, gerçekçi, aynı zamanda ahlaki ve insan temelli diplomatik temasları ve dış politik vizyonu barış ve huzur kuşağının çevremizde vasat bulmasına doğrudan doğruya hizmet etmektedir.
Azerbaycan-Ermenistan'dan sonra, Rusya-Ukrayna arasındaki savaşın ateşkes ve barışla sonuçlanması,
Gazze'de kalıcı ateşkes ve barışın sağlanması,
Hakeza Afrika ve diğer coğrafyalarda barışçıl arzuların sivrilip serpilmesi,
Irak ve Suriye'de siyasi ve toprak bütünlüğüyle iç barış, kardeşlik ve birliğin kurumsallaşması yaşanabilir bir dünyanın yegâne anahtarıdır.

"YENİ YÜZYILDA EN BÜYÜK KOZUMUZ…"

Değerli Arkadaşlarım,
"Terörsüz Türkiye, Terörsüz Bölge" hedefimiz yeni yüzyılda en büyük kozumuz, en müteyakkız kudretimiz olacaktır.
Türkiye kamburlarından kurtuldukça birileri zırvada sürekli yeni bir faza, yalan ve iftirada bir üst aşamaya geçmektedir.
Bize yönelik, "Sen olmuşsun İmralı, etrafındaki alkış ekibi olmuş Kandil. Siz varken PKK'ya gerek yok" diyen devşirilmiş aslan yavrusuna diyeceğim çok şey olsa da, bir lafına bakıyorum laf mı diye, bir de söyleyene bakıyorum adam mı diye.
İki durumda da karşımda ciddiye alınacak bir insan sureti, dikkatle inceleyeceğim bir cümle düzeneği kesinlikle göremiyorum.
Ne güzel de ifade etmiş Hz.Mevlana; "İnsanı gördüklerinden ibaret sayma, göremediklerinde ara. İçidir hakikatin resmi, dışı sadece manzara."
Yoksa insanın içinde hakikat baksak ne çıkar, bakmasak ne yazar.
Bilen bilir bu tiplerin içinde kaynayan fitne kazanlarını, bilmeyen ne bilsin dışından taşan arızalı ve hasarlı yanlarını.
Engizisyon zulmü Galile'ye dünyanın dönmediğini söyletmişti. 

"TERÖRSÜZ TÜRKİYE'NİN ŞAFAĞI SÖKECEK"

Ancak dışarı çıktığında söylediği tarihin ufkunda çınlamıştı: Ne yaparsanız yapınız, dünya dönüyor ve dönecek.
İyi kılıflı kötü ve kötürüm emel sahipleri ne yaparsa yapsın, ne derse desin Terörsüz Türkiye'nin şafağı sökecek, yüreklerimizde dikilen fideler meyvesini yakında verecektir.
Bir düşünürün dediği gibi; "Herkesin her şeyden haberdar olduğu, üstelik hiçbir şey yapmadığı, her şeyle dayanışma içinde görünüp yerinden bile kımıldamağı bir dünyada" maskeli yüzlerin, art niyetli siyaset bezirganlarının, atı arabanın ardına koşmaya çalışan ahmakların paçamızdan tutmasına, önümüzü kesmesine billahi müsaade etmeyeceğiz. 
Tarihte Babil nasihatçileri diye bir kavram vardır.
Söylenenlere göre, Babil'de doktor yokmuş.
Hastalığı olanlar meydanda toplanır, gelen geçenden yakalandıkları hastalıklar için öğüt dilenirlermiş. 
Zengin işadamları itibar kazanmak için her fırsatta öğüt verirlermiş. 
Kimisi şahsi deneyiyle övünür, kimisi de laf ola beri gele konuşurmuş. 
Ancak Babil'de herhangi bir illete çare üretildiği de görülmemiş. 
Çünkü Babil'de sorununun çözümü için akıl yerine beyhude öğüt vermenin kolaycılığı, boşa sallayıp dolu tutmanın sorumsuzluğu egemenmiş.
Bizim Babil nasihatçilerine karnımız toktur.

TERÖRSÜZ TÜRKİYE'YE KARŞI GELENLERE SORULAR

Terörsüz Türkiye'ye karşı gelenler, hele bir itiraf etsinler; terör bitsin mi, bitmesin mi? 
Milli birlik ve kardeşlik Cumhuriyet'in yeni yüzyılına mühür vursun mu, vurmasın mı?
Küresel ve bölgesel siyaset masasında kartlar yeniden dağıtılırken, menü mü olalım, yepyeni bir millet menkıbesine imza mı atalım?
Hıyanet derecesinde gaflete kapılanlar, bir açıklasınlar da öğrenelim.
Zekanın sınırları vardır, ama geri zekalılıkta hiçbir eşik ve sınır yoktur.
Sınır ve eşik tanımayan güruha neyi anlatsak nafile, neyi göstersek boşunadır.
Çünkü onların zeka seviyesiyle bizim rekabet etmemiz, onların dip seviyesine inip de yapacağımız ikna çabasından sonuç almamız yalnızca muhal bir hayaldir.
Biz hayalin değil kutlu hedeflerin peşinden koşuyoruz.
Patrona Halil aydınlık çağımızı başlatma amacında olduğu iddia edilen Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'yı katletmişti. 
1.Mahmut Patrona Halil'i saçlarından yakalamış ve başını musalla taşına vururken şunları söylemişti: "Bu habis kelle gidince ülkeyi ışık kaplayacak."

"UCUBE VE UYDURUK SİYASİ ZİHNİYETE TAHAMMÜLÜMÜZ YOK"

300 yıla yaklaşan o ışık arayışı sonunda ufuk çizgimizde belirmiştir.
Bu ışığı perdeleyecek bir ucube ve uyduruk siyasi zihniyete tahammülümüz asla yoktur.
Geleceğin yol haritasını geçmişin tecrübeleriyle çizmekten başka seçeneğimiz de yoktur.
Kaldı ki ne kadar geçmişe bakarsak o kadar ileriyi görmemiz mümkündür.
Ruh enginliğine ve özgüvene sahip toplum veya milletler yeri geldiğinde geçmişleriyle yüzleşmeyi bilecek kadar cesurlardır.
Türk milleti yaklaşık iki yüz yıldır ekonomik baskılara, diplomatik tehditlere, siyasi dayatmalara maruz kalmıştır.
Yine de daha huzurlu bir hayat, daha güvenli bir toplum, daha istikrarlı bir ekonomi, daha güçlü bir devlet özlemi milli yüreklerde kor gibi durarak alev alacağı zamanı beklemiştir.
Aziz milletimiz yoksul, yorgun, yılgın, bitkin, durgun ve düşkün olduğu dönemlerde bile umudunu hiç kaybetmemiş, kutlu hedeflerinden en ufak sapma göstermemiştir.
Zalim sömürgecilerin stratejik hesapları devleşmiş iman karşısında tıpkı çorap gibi sökülmüş, tıpkı kumdan kaleler gibi devrilmiştir.
Nezih mizaçlı insanımız ekmeğini büyütmek, aşını kaynatmak, işini bulmak, ekonomik güvenliğini tesis ve temin etmek için her zorluğa katlanmış, her çileye dayanmıştır.
Fakat siyasi, tarihi, kültürel varlığımız emperyalist ambargo ve yaptırımlarla taciz edilmiş, sürekli tahribata uğramıştır.
Bu nedenle yaşadığımız ekonomik ve siyasi sorunların içyüzünü, can alıcı noktalarını doğru tahlil, doğru yorumlamak zorundayız.
Eklektik ve mütereddit yorumların, peşin yargıyla beslenmiş, siyasi hırsla perçinlenmiş, husumetle derinleşmiş değerlendirmelerin bizi bir yere götürmesi, sağlıklı sonuçlara kapı aralaması imkansızdır.
Bu ülke hepimizindir.

TEMİZ DİL KULLANMA, EMPATİ VE ERDEMLİ OLMA ÇAĞRISI

Bu vatan üzerinde yaşayan her insanımızın yeryüzü cennetidir.
Temiz bir dil kullanmak, empati kurmak, erdemli olmak, meseleleri geniş bir açıyla ele almak öncelikle siyasi partilerin, sonra da herkesin müşterek sorumluluğudur.
Birbirimizi suçlayarak, birbirimize düşman muamelesi yaparak kin ve öfkelerimizi yarıştırmak Türkiye'ye yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Aklıselim ve kalbiselim çizgiden savrulmanın bedeli herkes için ağır olacaktır.
Terörsüz Türkiye hedefinde adım adım sona yaklaşılmaktadır.
Meclis'te kurulan komisyon çalışmalarını kısa süre içinde ikmal edecektir.
Bizim meselemiz Türkiye'nin yeni bir kurtuluş mucizesiyle zirveye tutunmasıdır.
Bizim meselemiz vatandır, millettir, devlettir, al bayrağın altında 86 milyonun tek yürek olmasıdır.
Bu arada bizimle milliyetçilik konusunda, vatan ve millet sevgisi hususunda boy ölçüşmeye çalışan siyasi tufeylilere diyorum ki; 
İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez,
Zira bu terazi o kadar sıkleti çekemez.
Bu düşüncelerle sözlerime son vermeden önce, Kocaeli Dilovası'nda kurulu bulunan bir parfüm deposunda meydana gelen yangında hayatlarını kaybeden kardeşlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralı kardeşlerimize de şifalar niyaz ediyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi diliyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah'a emanet olun."

Ramazan DURMUŞ / ANKARA




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —