Tarih: 14.12.2025 18:02

MHP'li Ersoy: "Aile millî kimliğimizin mayasıdır"

Facebook Twitter Linked-in

MHP Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy, bütçenin, Türkiye'nin aileyi koruma iradesinin, sosyal adaleti güçlendirme kararlılığının ve toplumumuzun yarınlarına yön verecek stratejik tercihlerinin açık bir göstergesidm olduğunu ifade ederek "Çünkü bir ülkede aile yalnızca manevi bir toplumsal kurum değil, millî kimliğimizin de mayasıdır. Aile ne kadar güçlü olursa devlet o kadar dirençli, millet de o kadar huzurlu olur" dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, toplumun tamamını kapsayan ulusal bir asgari refah standardının belirlenmesini ve bu seviyenin altında kalan tüm hanelere doğrudan gelir desteği sağlanmasını zorunlu gördüklerini ifade eden Ersoy "Türkiye'ye özgü ortak bir refah eşiğinin tanımlanması sosyal adaletin en güçlü teminatı olacaktır" diye konuştu.

MHP Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy'un Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması şöyle:

Devletimiz aileyi ayakta tutacak politikalar üretmek zorunda

"Modernleşme, kentleşme, küresel dönüşümler ve aile yapısındaki hızlı değişim aile kurumunu korunması gereken bir değer hâline getirmiştir. Geniş ailelerden çekirdek ailelere geçiş, göç hareketleri, artan boşanma oranları, dijital çağın getirdiği tehditler; tüm bu biyolojik dalgalanmalar karşısında devletimiz aileyi ayakta tutacak politikalar üretmek zorundadır. İşte, bu bütçe tam da bu sorumluluğun karşılığıdır. Geçtiğimiz yıl atılan önemli adımlar Türkiye'nin sosyal mimarisinin yeniden şekillenmesine katkı sağlamıştır. 2025'in Aile Yılı ilan edilmesi ve 81 ilde yürütülen 14 bini aşkın faaliyet aileyi merkeze alan yeni bir toplumsal bilinç inşa edildiğini göstermektedir. Aile ve Gençlik Fonunun tüm Türkiye'de yaygınlaşması ve 62 bini aşkın çiftin desteklenmesi sosyal devletin sahadaki görünürlüğünü güçlendirmiştir. Kreş yatırımlarının tasarruf tedbirlerinden çıkarılması ve çocuk bakımının kurumsal olarak desteklenmesi de özellikle küçük çocuğu olan kadınların istihdamda kalmasını sağlayacak stratejik bir adımdır.

Kadın emeği toplumsal ilerlemenin de belirleyicisi

Kadın emeği yalnızca ekonomik bir değerin değil, toplumsal ilerlemenin de belirleyicisidir. Ülkemizde kadın nüfusu 42 milyon 901 bin kişiye ulaşmış, toplam nüfusun yaklaşık yarısını oluşturmaktadır. Bu büyük potansiyelin üretime katılması aile ekonomisinin güçlenmesi için kritik öneme sahiptir. Kadın girişimciliğini destekleyen projeler, kooperatifleşme modelleri, dijital beceri eğitimleri ve marka yönetimi destekleri bu açıdan son derece kıymetlidir ancak Milliyetçi Hareket Partisi olarak, kadınların sigortalılık öncesi doğum borçlanması hakkının tanınmasını da gerekli görüyoruz. Bu öneri, anneliğin ekonomik hayatta bir dezavantaj değil, bir değer olarak kabul edilmesini sağlayacaktır.

Kadına yönelik şiddet ise ülkemizin en yakıcı toplumsal sorunlarından biridir, devletin bu konuda iradesi nettir; sıfır tolerans ancak şiddetin yalnızca hukuki değil, psikolojik, sosyolojik ve kültürel yönleri de bulunmaktadır.

Türkiye'nin şiddet haritası çıkarılmalı

Üniversitelerin psikoloji, sosyoloji, ilahiyat, felsefe ve psikiyatri bölümleriyle birlikte Türkiye'nin şiddet haritasının çıkarılması, önleyici politikaların bilimsel temelde güçlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, medyada şiddeti, bağımlılığı ve istismarı özendiren içeriklere karşı duyarlılık artırılmalı, ailelerin bilinçli medya kullanımını destekleyen programlar yaygınlaştırılmalıdır.

Sosyal devletin en güçlü araçlarından biri aileye yönelik bütünleşik hizmet kapasitesidir. Bu nedenle, Aile Sosyal Destek Programı'nın hukuki ve teknik altyapısının güçlendirilmesi, bilişim sistemlerinin geliştirilmesi ve insan kaynağının artırılması gerekmektedir. Her hanenin sosyal risk profilinin çıkarıldığı, destek süreçlerinin tek merkezden yönetildiği, aile danışmanlığından çocuk güvenliğine kadar tüm adımların dijital bir sistemle takip edildiği bir sistem şüphesiz ki Türkiye'nin sosyal hizmet kapasitesini artıracaktır.

Doğrudan gelir desteği 

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, toplumun tamamını kapsayan ulusal bir asgari refah standardının belirlenmesini ve bu seviyenin altında kalan tüm hanelere doğrudan gelir desteği sağlanmasını zorunlu görüyoruz. Türkiye'ye özgü ortak bir refah eşiğinin tanımlanması sosyal adaletin en güçlü teminatı olacaktır. Çocuk politikalarında da hem fırsatlar hem riskler mevcuttur. Nüfusumuzun 25,5'ini 0-17 yaş arasındaki çocuklar oluşturmaktadır; bu oran, Avrupa Birliğinin birçok ülkesinden daha fazladır. Bu büyük potansiyelinin korunması için bağımlılık, dijital şiddet, istismar, çocuk işçiliği, suça sürüklenme gibi alanlarda etkin önlemler alınmalı, kurum bakımından daha çok aile temelli modeller güçlendirilmelidir. Özellikle, madde bağımlılığı ve davranışsal bağımlılıklarla mücadele, çocuk güvenliğinin ve toplumsal huzurun korunmasının da zorunlu bir parçasıdır. Bu nedenle, okul temelli erken uyarı sistemlerinin güçlendirilmesi, bağımlılık tedavi merkezinin kapasitesinin artırılması ve ailelere yönelik bilinçlendirme programlarının yaygınlaştırılması büyük önem taşımaktadır. Bağımlılıkla mücadele, devletin kararlılığı ile toplumun dayanışmasını oluşturan çok katmanlı bir seferberlik gerektirir. Koruyucu ailenin yaygınlaştırılması, okul sonrası sanat, spor programlarının artırılması ve dijital zararlı içeriklere yönelik koruyucu tedbirlerin geliştirilmesi de çocukların üstün yararı açısından önemlidir.

Engelli aylıklarının belirlenmesi

Engelli vatandaşlarımız açısından da bütüncül bir yaklaşım zorunludur. Engelli aylıkların belirlenmesinde aile geliri yerine bireyin gelirinin esas alınması, istihdam ve rehabilitasyon desteklerinin güçlendirmesi ve fiziki çevrenin erişilebilir hâle getirilmesi gerekmektedir. Türkiye'nin hızla yaşlanan nüfusu yaşlılık politikalarının yalnızca bakım hizmetleriyle sınırlı olmaması gerektiğini ortaya koymaktadır. Geriatri merkezlerinin teşvik edilmesi, özel sektörün bu alanda desteklenmesi ve yaşlılarımızın hem sağlık hem sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak yaşam alanlarının kurulması önemlidir.

Toplumun tüm kesimlerinin sosyal risklere karşı korunması gerektiği de açıktır. Özellikle büyük afetler bu kırılganlığı en görünür hâle getiren olaylardır. 6 Şubat depremleri bizlere bir gerçeği bir kez daha göstermiştir. Afetlerin yalnızca fiziksel yıkım üretmez, aile bütünlüğünü, sosyal dayanıklılığı ve toplumun en kırılgan kesimlerini doğrudan etkiler. Bu nedenle, dezavantajlı grupların afet sonrası hizmetlere erişiminin güçlendirilmesi, psikososyal destek mekanizmalarının kalıcı hâle getirilmesi ve yeni sosyal hizmet modellerinin afet yönetimine entegre edilmesi hayati bir zorunluluktur. Deprem, sosyal devletin refleksini ölçen en büyük sınavdır. Bu sınavda güçlü olmak milletimizin geleceğe güvenle bakmasını sağlamak zorundayız.

Şehit yetimlerine tam iş hakkı verilmeli

Elbette milletinizin baş tacı olan şehit aileleri ve gazilerimiz bu bütçenin en müstesna başlıklarından biridir. Şehit yetimlerine tam iş hakkı verilmesi, gazilerimize ikinci istihdam hakkının tanınması, yaralanmasına rağmen mevzuat gereği gazi sayılmayan kardeşlerimize gazilik unvanı verilmesi, ÖTV'siz araç hakkının gazilere de tanınması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde şehit ve gaziler için özel bir ihtisas komisyonu kurulması Milliyetçi Hareket Partisinin güçlü bir şekilde savunduğu önerilerdir. Tüm bu politikaların merkezinde millî bir hakikat bulunmaktadır; aile. Aile bir toplumun hafızası, direnci ve iç kalesidir. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin ifade ettiği gibi aile millî ve manevi değerlerimizin taşıyıcısı, toplumsal varlığımızın temelidir. Bu söz bugün yaptığımız bütçe görüşmelerinin de özüdür çünkü aileyi korumak, devleti yaşatmak, milleti geleceğe taşımak demektir.

Bu anlayışla, 2026 yılı bütçesinin aileyi güçlendiren, kadını destekleyen, çocuğu koruyan, yaşlıyı ihya eden, engellinin yaşamını, yaşam kalitesini artıran ve sosyal adaleti pekiştiren bütüncül bir perspektifle uygulanacağına inanıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum."




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —