GÜNDEM

GÜNDEM Haberleri

Haber Editörü

Ramazan DURMUŞ / GELDE YAZMA

ramazandurmus@gmail.com

Ali KUZENCİK yazdı: 12 Adalar...

12 ADALAR…Lozan’da değil…Osmanlı Hükümetince 1912’de Uşi Antlaşması ile İtalya’ya verildi.

Ali KUZENCİK yazdı: 12 Adalar...
GÜNDEM 15.01.2025 13:01:00 0

DEVLET BEY’İN, DÜNKÜ GRUP TOPLANTISINDA DEĞİNDİĞİ 12 ADALAR…”TÜRKİYE’DEN ÇALINDI.”

*RUMBEYOĞLU FAHRETTİN BEY…
12 ADALARI İTALYA’YA BIRAKAN HEYETİN İÇERİSİNDE Kİ  EN ETKİLİ 
HAİN BU KİŞİDİR!

12 ADALAR…Lozan’da değil…Osmanlı Hükümetince 1912’de Uşi Antlaşması ile İtalya’ya verildi.

Peki Uşi neresi.? Lozan’ın bir semti…İki Lozan bilerek ve maksatlı olarak karıştırılıyor.!

Türkiye Coğrafyasının her türlü haritasında…Adalar Denizine  bakanlar ve bütün dünyaları MASA-KASA-NİSA üçlüsü olan ve Tarih okumayanların aklına hemen “savaşı kazandık; Adaları Yunan’a verdik.” düşüncesi gelir.

Oysa ki…Osmanlı Hükümeti bugün 
12 Adalar olarak bilinen adaları “geçici” olarak İtalya'ya bırakmıştı.

Şartlara uyulmayınca üç yıl sonra 1915’te Londra Paktı’nda adaların “tamamı” İtalya’ya bırakılıyor ve bizim Osmanlı Hükümeti bu gelişmeye itiraz etmiyor.

Lozan’daki Uşi’de…Osmanlı Hükümet temsilcisi RUMBEYOĞLU FAHREDDİN BEY’dir.

Bu adam kim mi.?

Türk Milleti bir milli mücadele verirken, Kuvayı Milliye'yi kurmuşken, bu adam Kuvayı Milliye'nin karşısına Damat Ferit'in kurduğu Kuvay-ı İnzibatiye ile çıkan adamdır ve Yunan ordusunun yanında olmuş ve iç isyanları örgütlemiş; TÜRK’Ü TÜRK’E KIRDIRMIŞTIR!

Savaş kazanılınca sürgün edilenlerin arasında yer almıştır…

12 Adaları İtalya'ya bırakan heyetin içerisindeki EN ETKİLİ HAİN bu kişidir.!

Rumbeyoğlu Fahrettin Bey, 
1920 yılında İstanbul’un işgali sürerken Damat Ferit hükümetinde Maarif Nazırlığı’na yani Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilmiş...

Göreve gelir gelmez ilk işi okul kitaplarından “TÜRK” sözünü çıkartmak olmuştur.

Neden devleti kuran Karakeçili Aşireti’nin bağlı olduğu Oğuz milletin adı siliniyor da, diğerleri yerinde kalıyor?

Rahmetli Necdet Sevinç ağabeyimiz gerçeği ne de güzel tespit eder ve haykırır:

“-Anadolu’nun tapusu, Malazgit’le başlayan süreç içinde Türklerin eline geçmiştir. Bu tapuda Türk Milletinin evlatlarından başka, Allah’ın hiçbir kulunun hakkı yoktur! Cumhuriyet Türkiyesi’nin tapusu da öyle! Anadolu nasıl Türk ırkının evlatları sayesinde vatanlaştırıldı ise Türkiye Cumhuriyeti de Türk evlatlarının kanı sayesinde kurulmuştur.”

Rahmetli Ömer Seyfettin’in hikayesinde “PİÇ” dediği bunun gibi zatlar o yıllarda Osmanlı Devleti’nin birlik ve beraberliğini bozmak için ellerinden geleni yapıyorlar

“Herkes karakterine-mizacına yakışanı yapar" diyen İsra Sûresi 84. âyet şahittir.

Tarih Öğretmeni olarak muradımız;

Bu gibi durumların sebep ve sonuçlarını çok iyi muhasebe edilip TÜRK GENCİNE VE NESİLLERİNE çok iyi anlatmak gerekir.

Balkanları Bulgar ve Yunan çetelerine satan Hain Hasan Tahsin Paşa (Sultan Abdülhamid Han’ın Başyaveri değil, bu başka), Manisa Valisi Hüsnüyadis ve Rumbeyoğlu Fahrettin gibi hainlerin sütü bozuk veledleri bugün Cumhuriyet Türkiyesini parçalamak için her türlü nifak ile ellerinden geleni yapıyorlar.!

Tarihten ibret almak gerekir…
Tarih okumak siyasetin laboratuvarı olduğu bir gerçektir.

İbn Haldun’un:
“-Suyun suya benzediği gibi mâzi ve gelecek de birbirine benzer" tespiti bu hakikati pekiştirmektedir.

Milli Şairimiz M. Akif'in;
-Târîh”i “tekerrür” diye ta’rîf ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? dizeleri bu düşüncelerimizi daha da anlamlı hâle getirmiştir.

Bu itibarla, Milletimizin cevher-i asliyesindeki îman aşkını okumak ve yaşatmak en büyük görevlerimizdendir.

Rumbeyoğlu Fahrettin Bey, gerçekten bir Rum beyinin oğlu muydu belli değil ama ünlü Sabetaylar listesinde adı var.

Okul kitaplarında “TÜRK” adının kaldırılmasıyla Falih Rıfkı Atay anılarında bu gelişme üzerine;
“-Hepimiz yeniden Osmanlı olmuştuk.”diyor.

Yahya Kemal ise;
“-Adına bak hem Rum hem Beyoğlu, ne beklersin bu adamdan.” der.

O sıralarda İstanbul aydınları da Türk olmadıklarını açıklamak için kuyruğa girmişler.

Kendine yabancılaşma;
Milli ölçüyü kaybetme demektir. 
Tarihin hangi devrinde olursa olsun, köküne yabancılaşan, kimliğiyle ters düşen siyaset veya aydın zevatın taş üstüne taş koyması, ufkun ötesini görebilmesi, sadece ham bir hayaldir.

Fakat milli tarih hainleri unutmaz.! MİLLİ VİCDAN zangoç suratlı hainleri tarihin çöplüğüne atar, onları cezalandırır.

Çünkü şehit kanları ile yoğrulmuş bu mübarek Anadolu toprakları hainleri sevmez ve ilk fırsatta hesabı keser.!

Bir gün ülkemizde hainlerin hiç değilse daha az olduğunu görebilmek ümidiyle desek de…mümkün değil!!

Çünkü…Atalarımız Çağrı Bey ve oğlu Sultan Alparslan çadırlarını sırtlanların yolu üzerine kurmuşlardır.

Dünyanın “kilit taşının” üzerinde oturuyoruz. Tarihin, coğrafyanın, inançlarımızın ve ideallerimizin üzerimize yüklediği vazife çok ağır.

Rumbeyoğlu Fahrettin Bey Kurtuluş Savaşı sonrası ülkeden sürgün edilen 150’likler arasında yer almıştır.

Uşi ve Sevr paçavralarında incinen milli gurur,  Lozan’a kadar adım adım tamir ve tedavi edilmiş, 24 Temmuz 1923 tarihiyle birlikte Türkiye bağımsız, çağdaş ve milli bir devlet olarak uluslararası alanda varlığını ve hükümranlık haklarını kabul ettirmiştir.

Geçmişin ne kadar derinine inebiliyorsak geleceğin ufkunu, daha da ötesini o kadar görebiliriz.

İşte bu sebep ile…
Tarihi olayları okumazsak Canlar;
-Sana ne söylenirse ona inanırsın,
-Hep başkasının sana sunduğu hayatı yaşarsın,
-Başkalarının doğrularıyla yaşamak zorunda kalırsın,
-Seni herkes kandırır.
-Ama sen bunların hiçbirisini fark etmezsin bile...

Demek ki:
Sümüklü FETÖ’Ş ve ABD’de yetişen akıl hocaları/üst akıl  bizim gençlik yıllarımız olan 70’li yıllarından beri ileride Türkiye’yi Yunanistan’la savaş ettirmek, zor durumda bırakmak, Anadolu’yu parçalamak için “FISILTI” olarak dile getirilen “Lozan Barış Antlaşmasının yüzyıl sonra sona ereceği” uydurması tamamen yalandır ve maksatlıdır.

Dil-tarih’deki değerli hocalarımız tarihi anfilerde ders anlatırlarken;
“Hem Türkiye’de hem İngiliz arşivlerinde neredeyse görmediğimiz belge kalmadı. Bu belgelerin hiç birisinde bu antlaşma 100 yıl sonra sona ercektir veya bitiş tarihi vardır diye bir şey yok.!” demişlerdir.

Lozan Antlaşması…Anadolu coğrafyasında Türk Kurtuluş Savaşı’nın siyasi ve diplomatik tacıdır…Milli Mücadele, askeri ve stratejik bir zaferin şehadet ve gazilikle yoğrulmuş kahramanlık beratıdır.

Lozan Antlaşması haç karşısında düşmeyen hilalin siyasi ve diplomatik başarısıdır. Bu başarının gölgelenmesi zilletin ta kendisidir.

Emperyalizmin kurduğu masanın karşısına Sakarya geçmiş, Dumlupınar çıkmış, Büyük Taarruz dikilmiştir.  

Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuki ve siyasi egemenliğinin hükmü şahsiyeti, aynı zamanda ebedi varlığı Lozan’da temeli atılmıştır.

Elbette Lozan Antlaşmasıyla yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sınırları hem de yeni devletimizin hükm-i şahsiyeti tüm dünyaca tescil edilmiş oldu.

BİZE DAYATILAN SINIRLAR BİZE DAR GELMEKTEDİR Kİ… Osmanlı Devleti'nin bakiyesi Türkiye Cumhuriyetinin hiterlandı Balkanlardan başlar, Kafkasya'ya oradan da Güney sınırlamızın ötesine kadar gider.

Ne zaman başı sıkışan bir sınır ötesi soydaşımız,dindaşımız Türkiye'ye bakar, Turkiyeden yardım umar.

Bunları söyledikten sonra gelelim LOZAN'A SAHİP ÇIKMA meselesine.

Türkiye Lozan Antlaşmasının şartlarına ciddiyetle uyarken batının şımarık çocuğu Yunanistan her fırsatta bu antlaşmanın şartlarını ihlal etmektedir.

12 Adayı silahlandırırken Batı Trakya'da yaşayan Türklerin Lozan Antlaşmasıyla garanti altına alınan haklarını  çiğnemektedir.

Ülkesini ABD askeri üstü haline getiren Yunan Paryası başta PKK, FETÖ olmak üzere her türlü terör örgütüne sahip çıkmakta, bu kamplarda teröristlerin yetiştirilmesine destek vermektedir.

Tabii Lozan'a imza atan İngiltere ve Fransa Yunanistan'a olan desteğini esirgemez.

Lozan'ı dilinden düşürmeyen başta CHP ve diğerleri bu duruma sessiz kalmakta,hatta  "EGE’DE NE İŞİMİZ VAR?” diyecek kadar Yunan tezlerine üstü kapalı göz yummaktadır.

Büyük milletlerin hayatı, büyük denizlere benzer. Türk Milleti bir okyanustur. Medleri ve Cezirleri vardır.

Anadolu topraklarında yaşayan Batı Türklüğünün Med’di yani “yükselmesi” Sakarya’dan başladı, Viyana’ya, Yemen’e, Cezayir’e, Don-Volga’ya dayanmıştı.

Cezir yani “geri çekilme” yine Sakarya’da bitti. Şimdi Med halindeyiz. Sakarya’dan çıktık. İzmir’e, Edirne’ye, Hatay’a vardık.

Misak-ı Milli sınırları dışında kalanları bu Aziz Millet ergeç milli sınırları içerisine alacaktır. Bu arzumuz uzak değildir.! Çünkü birinci Med için Yahya KEMAL der ki;

“Gelmiştik bir zaman Sarı Saltuk’la Asya’dan,

Bir bir Diyâr-ı Rûm’a dağıldık Sakarya’dan.”

İkinci Med için Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK şöyle der;

“Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya.!”

Sakarya’dan başlayan Med, Türk’ün şanlı yürüşü ile devam edecektir..Bu yüzden Üstad şair der ki;

“Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur,

Sırtına Sakarya’nın Türk Tarihi vurulur.”

Ey Türk Oğlu.!
-Mora katliam/soykırımını UNUTMA.! Orada şehid olan 90 bin katledilen kardeşini UNUTMA.!

-İzmirin işgalinden sonra üç sene Anadolu'da kalan, çekilirken Yunan Paryasının yakıp yıktığı yerleri de UNUTMA.! Eski Yunan diye diye hafızanı yok edenleri de UNUTMA.!

-Şunu da unutma ki bir zamanlar bayrağın dalgalandığı  ezanların okunduğu, ecdadın mezarlarının olduğu topraklar ve Adalar halen senin yurdun sayılır.

UNUTMA Kİ...UNUTMAK YOK OLMAKTIR.!

Elbet bir gün Yüce Türk Milleti Mora ve Adalar katliamının rövanşını alacaktır.

Rahmetli Aliya İzzet Begoviç: 
“-Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.”.

Bir Türk milliyetçisi olarak üzülmemek elde değil. Bugün değişen ne? Düşman aynı.. Zihniyet aynı…Hesap aynı…Güçlü olmak zorundayız.!

Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER

15 Ocak 2025
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK


Anahtar Kelimeler: KUZENCİK yazdı: Adalar...
Haberi Sesli Oku

YAZARLAR