Ali KUZENCİK yazdı: Yine geldi bu Eylül!
YİNE GELDİ BU EYLÜL AYI…
…VE DERİZ Kİ…DÜNÜ BİLMEYENLER
BUGÜNÜ ANLAYAMAZLAR.
Gerek Bahçelievler’deki Genel Merkezin önünde yapılan cenaze töreninde gerekse Ulus’daki Hacı Bayram Camii'nde cenaze namazında hep Başbuğumun yüzüne bir evladın, babasına baktığı gibi bakıyordum.
Ocak yöneticisi olarak yakınen biliyorum ki… Canım Başbuğum, ne kadar da çok üzülmüştün yakın dava ve mesai arkadaşının vatan hainleri tarafından kahpece vurulmasına.
En aziz ülküdaşı ve en yakın arkadaşı Gün Sazak'ın şehadet haberini işitir işitmez üzüntü içerisinde Başbuğ Alparslan Türkeş, hiç bir yüreğin tahammül edemeyeceği bir soğukkanlılıkla;
“-Türk milliyetçilerinin iç savaş tahrikçilerinin oyununa gelmemelerini, sabırlı olmalarını, kanunlar içinde kalmalarını" içi kan ağlayarak emrediyordu.
Daha sonraki yıllarda anladım ki Başbuğumun ikinci kanadı
kırılmıştı. Birinci kanadının kırılması rahmetli Dündar Taşer'in sözde trafik kazasındaki vefatı ile olmuştu.
Yine 12 Eylül sonrası vefasızlıkları görünce Bahçelievler’deki Genel Merkez toplantılarında bize neden ısrarla;
"-Evlatlarım kendinizi iyi yetiştiriniz ki davamıza, milletimize, vatanımıza hizmet ediniz.”
Meğerse etrafı VEFASIZ kişilerle doluymuş!
Rabbim..
Üç değerli büyüğümüzün (Türkeş-Taşer-Sazak) ve aziz şehitlerimizin mekanlarını CENNET eylesin. Nezd-İlâhide makamları Âli olsun inşallah.
O DÖNEMİN ECEVİT’İ….
Ülkücü Gençliği her daim hedef gösteren ve gençlik yıllarında “mikrofonik” sesiyle FAŞİŞTLER diye bağıran FALKONETTİ lakaplı bir adam.
Ve ölmemek için “nefs-i müdafada” kalan ülkücü gençlere “ELİ KANLI KATİLLER” diyen bir kadın…Karısı.
Ecevit iktidara gelinceye kadar 1968-1978 arası 10 yıl boyunca şehadet şerbetini içen ülkücü şehit sayısı 100 kadar değildi. Türkiye genelinde cezaevlerindeki arkadaşlarımızın toplam sayısıda 500 değildi.
Ecevit iktidar olur olmaz hemen bölücü/komünist Pol-Der’li polisleri yetkili makamlara yerleştirip, yanlarına da özel yetkili komünist savcılar koyarak, komünist/bölücü (DEV-GENÇ/TİKKO/DDKD) terör örgütleri de devreye sokularak ülkücü avına başlandı.
-Akşam evine dönen ülkücü insanları karanlık sokaklarda tuzak kurarak,
-Duraklarda otobüs beklerken açılan silahlı ateş sonucunda şehit,
-Şehit yapamadıklarını da işkenceyle, düzmece ifadelerle zindanlara doldurdular,
-Geride kalanları da düzmece ithamlarla adli sicillerini bozarak, adeta 12 Eylül kıyım cuntasına malezeme hazırladılar.
Hızla 2 yıl içinde ülkücü şehit sayısı 5000’lere, zindanlardakilerin sayısı binlere vardı.
Özetle ülkücü şehit ve mağdurların mağduriyetinde en az yüzde 90 Ecevit’in payı vardı.
Çünkü “her olaya bir ülkücü fail istiyorum” sözü muamma değildir. Nettir.!
Sureti Haktan görünen bu karı-koca iflah olmaz “ülkücü gençlik” düşmanı idi.
Birde şu Ecevit’in dürüstlüğünden, devlet malını koruyup, kollamasından söz ediyorlar…Tam bir iki yüzlülük.
Allah aşkına söyler misiniz.?
-Rahmetli Gün Sazak’tan sonra Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay MATARACI 36 yıl..
-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Hilmi İŞGÜZAR 9 yıl...
-Şerafettin Elçi 2,5 yıl…
-Yüce Divanda bu kadar yıl cezayı niçin aldılar.?!
-Hükümette hangi Başbakan vardı.?!
-Tabii ki Ecevit.!
KURT KIŞI GEÇİRİR AMA…
YEDİĞİ AYAZI UNUTMAZ.
Yılların tecrübesi ile biliriz ki;
ÜLKÜCÜNÜN HEYECANI;
UNUTMAYA MANİDİR.
Amacım...
ECEVİTLER döneminde Ülkücü ailelerin çektiği sıkıntıyı bir nebze olsun ifade etmek…Yakın tarihi tekraren yazmak akıllara kazımak iri ve diri durmaya vesile olur İnşallah.
Bitmez tükenmez bir kin ile Ecevit’in kanlı parmağıyla bizi işaret ettikçe, karanlık köşelerden ülküdaşlarımın üzerine kızıl mermiler boşalıyordu...
Türk milliyetçilerine öfke kusarken, sahnede sahte üzüntü mesajları yazıyordu Falkonetti Ecevit.!
Daha dün gibi…44 yıl geçmiş.
TERCÜMAN Gazetesinden Yavuz DONAT rahmetli Gün Sazak'la vurulmadan bir ay önce gazetesine bir yazı dizisi hazırlıyor. Rahmetliye soruyor;
“-Gün Bey, sizin zamanınızda gümrüklerde hiç yolsuzluk olmadı ve bu çirkin olayın kökü kazındı, bunun SIRRI nedir.?”
Rahmetli Gün Sazak'ın verdiği cevap;
“-ALLAH KORKUSU OLAN GENÇLERİ İŞBAŞINA GETİRDİM YAVUZ BEY!”
….Ve devam eder;
“Hep derdim…Bir gün devlet kendini yönetecek namuslu, şerefli, haysiyetli ve devlet idaresine layık insanların idaresine geçtiği zaman bütün hastalıklar kökünden temizlenmiş olacak”
YİNE DERİZ Kİ;
DÜNÜ BİLMEYENLER...
BUGÜNÜ ANLAYAMAZLAR.
1970'lerdeki ülküdaşlarımın mücadelesi bir kahramanlık destanıdır. O yıllarda ülkücü mücadelede yer almış olanların
hepsi birer kahramandır.
70’li yıllarda o şanlı mücadelenin içinde yer almış olmaktan her zaman gurur duydum. Bu durum benim en şerefli mirasımdır.
Hayatta dünyanın merkezinde
olmak önemli değil…Ülküdaşlarını seven ve kollayan insanların kalbinin merkezinde olmak önemlidir…
Rabbim...
Bu mübarek vatan için şehit olan tüm şehitlerimize rahmet eylesin.
Yunus Emre der ki;
“Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi”
Cenab-ı Allah’ın “topraktan geldiniz, toprağa döneceksiniz” buyruğuna en büyük sevgilinin, Hz.Peygamberin yanına dönmelerinde şehitlerimizin zerre üzüntüleri yoktur..
Belki şehit olmalarına sebep, kendi vatanlarında, kendi bayrağı altında yaşayanlardan gelmiş olmasıdır tek üzüntüleri..
-Mahpushaneleri…TAŞMEDRESEYE çeviren iman ve aksiyon adamlarını,
-Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresine inanmış bu uğurda candan ve yardan vazgeçmiş “Ülkü Gülü Civan Yiğitleri” saygıyla sevgiyle hürmetle ve rahmetle anıyorum.
Bu yüzden derim ki;
Peygamber miraca çıktı ÜMMETLE döndü,
Yunus buğday için gitti HİMMETLE döndü,
Elbet bütün insanlar gitti bir yerlere,
Kimi ELİBOŞ kimi CENNETLE döndü.
Yarım asrın tecrübesiyle deriz ki;
Her ağız “ülkücülüğü” tarif edemez, daha doğrusu bu söz her ağıza da her bünyeye de yakışmaz.
O, bir zor zanaattır.
O, aşık olmaktır, fedakarlıktır, istememektir, karşılıksız sevmektir, ölümle eğlenmektir, kutsalları şu ki;
-Vatan için yaşayıp millet için ölümü göze almaktır,
-Dünyanın bütün makamlarını elinin tersiyle itebilmektir,
-Yokluğa ve hiçliğe talip olmaktır,
-Göz önünde olmamaktır,
-Paylaşırken geride durmayı bilmektir,
-Nefsine galip gelmektir,
-Hoş görmektir...
Ha diyeceksiniz ki böylesi de
var mı.? Her elinizi attığınız yerde böylesi olsa idi dünya bu kadar rezil olmazdı... ÜLKÜCÜ, AZ BULUNANDIR.
Biliyoruz ki...
Unutmak; tükenmektir…GAFLETTİR.
Biliyoruz ki...
Ahde vefasızlık, aynı zamanda imansızlıktır.
Şehitlerimizin EMANETİ... Emanetimiz, davası davamızdır.
Rabbim şehitlerimizi gufran, rahmet döşeğinde ağırlasın... İmanım gereğince inanıyorum ki zaten öyledir, şehitlerdir, Nezd-İ İlâhi’de Makamları Âli’dir..
Nice Yusuf yüzlü civan yiğitleri gönderdik ki sonsuzluğun sahibine fotoğraflarını her gördüğümüzde gözlerimizden yaşlar süzülür.
Bir Kerkük hoyratının;
“Bu alma dört olaydı
Karnıma dert olaydı
Boynuma vuran cellat
Keşke bir mert olaydı.”
diye ifade ettiği gibi,
Ebû Cehil vahşetinin ve Ebû Lehep hiddetinin varisi olan bölücü, hain DDKD (Bugünkü PKK) DEV-GENÇ Türk Milletinin canına kastetmek için her fırsatı kullanmışlardır.
12 Eylül öncesinde,gençken yaşlanmıştık. Civan ülküdaşlarımızı kara toprağa vermekten ve Karşıyaka Mezarlığını komşu kapısı yapmaktan.
Şimdi vatani görevini yapan delikanlıların bedenleri bir “gül bahçesine” girercesine seriliyor vatan toprağına.!
Mesele...Türk Vatanının bütünlüğü, Türk Devletinin ve Türk Milletinin bekasıdır..
1980 öncesi de buydu, şimdi de bu… Bugün, aktörlerin makyajları ve sahneleri değişti sadece.
Değişmeyen bir şey var;
Vatanını canından aziz bilen “VATANPERVER TÜRK EVLATLARI.”
Dün Çanakkale ve Sakarya’da nasıl şehit düştüler ise bugün Hakkari-Şırnak-Mardin-Ankara-İstanbul-Adana-İzmir-Trabzon-Suriye ve Irak’da şehit oluyorlar.
Tek bir farkla; O gün düşmanlar ve hainler dışarıdaydılar ve yabancıydılar.
Dün de bugün de yürek yangını hep bize düşer, hamaset ise yalancı beylere. Bu memleketin asil evlatları yurdu yaşatmak için bin yıldan fazla can verirken, birileri ise boş laf üretiyor.
Anlaşılan beş dakikada yarım domuzu yiyen haramilerle ve teröristlere af isteyenlerle kavgamız hiç bitmeyecek.! Çünkü cibiliyet farklı.! Soy ve süt farklı.! Yani maya…
Şehitlerimizin katilleriyle kolkola giren İP'siz, SAP'sızlar.! Ruhi Ağabeyden; Fırat kardeşimize kadar mübarek şehitlerimizin adını ağzınıza almayın.!
Zaten yakışmıyorda! Çok komik oluyorsunuz!
Bugün bir yerlere gelenler makam mevki sahibi olan ülküdaşlarımız o günleri asla ve asla unutmasın ve dahi unutturmasın.
Şehitlerimizin kanlarından rengini alan Şanlı Albayrağımız kıyamete kadar dalgalanacak Allah’ın izniyle.
Bilge Lider Devlet Beyimizin dediği gibi;
“DAVAMIZ:
-Şehit olup;
ÖLMEYENLERİN,
-Ülkücü olup;
DÖNMEYENLERİN,
-Adam olup;
KAÇMAYANLARIN,
Ebedi yuvasıdır.”
Ulu Türk Devletinin ve Aziz Türk Milletinin varlığı DAİM OLSUN olsun inşallah.
KADER İŞTE..! Kişinin iç çamaşırında, atletinde bit bulununca “cüzzamlı” olmadığı ortaya çıkınca; Kanuni’ye önce DAMAT daha sonra SADRAZAM olan RÜSTEM PAŞA misali, 17-18 yaşında bir çocukça davranış benim; “sofraya yürür gibi idam sehpasına” gözünü kırpmadan yürüyen halet-i ruhiyeye sahip binlerce civan yiğit ülküdaşlarımla tanışmama, kader birliği yapmama vesile olmuştur. RABBİME ÇOK ŞÜKÜR.
Layık değildim, layık gördüler.
Elimden geldiğince layık olmaya çalıştım. Devletime, milletime ve can ülküdaşlarıma minnettarım.
O yılların;
hayali…dostluğu…yaşanmışlığı ve ülküdaşlığı CİHAN DEĞER.
Allah sadık ve sıddık kullardan olmayı nasip etsin. Ülkü dolu gönüllerden düşürmesin.
Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurulan milli şairimiz M.Akif ERSOY der ki;
“Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim,
İnan ki her ne demişsem görüpte söylemişim.!”
Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER