Tarih: 28.04.2025 11:57

BAŞIMIZA GELENLER: Tarih bilinmez ise...

Facebook Twitter Linked-in

Şu an elimde bir kitap var 'Başımıza Gelenler' yazarı Mehmet Arif. Bilmem kaçıncı kez okuyorum fakat çok güncel...

Kısa bir bölümünü burada aktarıyorum... 

Tarih ilminin değeri;

Akıl bu ya! Fakir, önceleri tarih ilmine hiç ehemmiyet vermezdim. "Bilinmezse ne olur, lüzumsuz ve faydasız, yalnız bir bilgiçlikten ibarettir" derde, adeta bilinmesiyle bilinmemesini müsavi tutardım. Böyle düşünmeye hakkım da vardı ya!.. Çünkü bizde tarihe dayanılarak hiçbir hakkın, umumi olsun hususi olsun, muhafaza olunduğunu, veyahut tarih ile yeniden bir hak kazanıldığını veya siyasi ve milli olarak bir intikam fikrinin beslenildiğini, yetiştiğim asır içinde görmemiştim.

Lakin son olarak geçirdiğim tecrübelerin yardımıyla aklım başıma geldi de, anladım ki, meğer iş öyle değilmiş... Tarih o kadar mühim o kadar dikkate değer bir ilim imiş ki, tarih bilinmez ise, devlet gemisinin dümeni, istenilen semte doğru çevrilemez imiş.

Tarih bilmezlik, siyasi olarak, devletçe büyük büyük noksan ve hataların vukuuna sebep olurmuş. Tarih, bir milletin bakıp bakıpta, varsa ayıp ve noksanlarını görüp düzeltmesi için, bir ayna imiş. Hakikati gösteren ve ahlafın nazarları önüne konan bu ayna, ayıp ve kusurları olmayan milletlerin ise, ümmetlerin mücadele yeri olan şu dünya pazarına, cemal ve kemallerine şükrederek, yakışıklı bir kıyafet ile çıkmalarına yararmış.

 

 

Başkalarını ve eskileri bırakalım da şu yakın zamanları ele alalım. Daha dört gün önce, Devlet-i Osmaniye'nin emr ü fermanına mahkum olan ehemmiyetsiz bir Mora eyaletini "Yunan" şekline sokan, tarihtir. Sebebini her tarih yazdığından ve herkes bilebileceğinden burada anlatmaya lüzum yoktur... Romalıları, Sırplıları, Karadağlıları, Bulgarları birer müstakil hükümet şeklinde, "Balkan hükümetleri" namıyle dirilten yine tarihtir... Ermenilerin dili altında öte berişeyler bulunduran, yani alemin nazarına kuvvetli bir siyasi varlık olarak çıkıp görünüvermek hevesini ve onlarda da zamanın modasına uygun milliyet aşkı ve kavmiyet sevdası uyandıran yine tarihtir... Tarih olmasaydı bin ikiyüz doksandört senesinde Rumeli kıtamız bir harp ü vega ateşgedesi kesilmezdi.

Elhasıl bizim kolumuzu kanadımızı kırıp hareketsiz bırakan bozgun silahı, hepimizin ve iş başındaki devlet adamlarımızın çoğunun, tarihten ibret almayışımızdır. Hasımlarımızın şanlarının yükselme sebebine, her ferdinin, milletinin tarihine ve kavminin sergüzeştine fazlasıyla vakıf olup inanılmasıdır.

Tarih şuuru milletleri diriltir...

Canım bu ne şaşırtıcı talim, bu ne dehşetli tesirdir ki, Garbın canlı kavim ve ümmetleri bir yana, içimizde bulunup da vatandaş saydığımız Rumlar yok mu, işte bu Rumlar, yıkılıp ortadan kalkmış olan eski Yunan devleti ile, bozuk bir lisandan başka halen ahlaken, verasaten ve neseben hiç bir münasebetleri olmadığı halde, tarihin tesiriyle öyle müfrit kesilmişlerdir ki, Rumların ufacık bir Diyakoz'u, Aristo ve Eflatun'un halka-i tedrisinde perverşiyab-ı kemal olmuş bir münevver; ve günlük azığını tedarikten aciz, miskin bir Rum palikaryası ise Makedonyalı İskender'in torunu imiş gibi bir çalımla varlık gösterir de, canlı kanlı bir asker oğlu asker kesilir.

 

 

Hatta fakir, gençliğin en parlak ve istidatlı zamanında kendi milli tarihimizden hiç bir şey görmemiş, dünyayı Konya'yı anlamamış iken, görüşüp konuştuğum bazı Ermeni hemşehrilerimizin ağzından, kendilerine mahsus şive ile, Dikran'ın hayatını, Mertad padişahın tarihini, Hayık'ın tercüme-i halini, Aramoğulları'nın eski şa'şaalı ikbal devirlerini işitir de, hayret içinde alık alık bakar idim. Bakın ki, bu millet eski tarihlerini araştırıp öğrenerek, nasıl istikbale yetişmenin hazırlığı içinde bulunuyor imiş.

Zannedersem bizde, kalb zaafı eseri olarak, zillet göstermek, şefkat dilenmek gibi pısırıklıklar, bir şahsın edep ve terbiyesinin delili sayılarak, adet hükmüne girmiştir. Biribirimize bakarak, iş erleri addettiğimiz zincirsiz arslanlara karşı küçüle küçüle, hazm-ı nefs ede ede, bir dereceye gelmişiz ki, tarihi değil hani neredeyse, hayat sebebimiz olan biçare nefs-i natıkayı bile hazm ile, buhara dönüp bütün bütün yok hükmüne gideceğiz.

Bu tedavisi güç hastalığın ilacı için çeşitli şeyler lazımsa da, bunların en mühimi tarihtir. Hemen iddia edebilirim ki, adanırcasına yazılmış muhakemeli bir tarih; yalnız başına insanı canlandıracak, harika bir kudrete maliktir. Hakikaten öyle bir tarih, ölüleri mezardan çıkarır derlerse inanılsın. Lakin tarihteki yüce hisler ve ruh, aydınlık bir fikirle beraber olarak, akıllı bir mürşit ve mürebbi eliyle, gençlerin zihinlerine taşa nakş olunur gibi yazılmalıdır. Din ilmi üstatlarına "Mürebbiyül ervah" denilirse, tarih muallimlerine de kıssahanlar değil ama "Babul hamase" denilmelidir. Çünkü ruhların siyasi vücudu hamasetle kaimdir.

Mekteplerimizde okunan tarih;

Bir milletin tıynet toprağına, muhakemeli bir tarih muallimi gayret ve hamiyet tohumunu saçar. İş adamı olmak üzere yetişecek olan evlad-ı ümmetin fikrini aydınlatarak, onları milletinin saadetini temin etme yoluna sevk eder. Ders esnasında vereceği müşahhas ve mantık misallerle, talebelerini hayalperest olmaktan kurtarır. Halkın zihnine makul olana inanma melekesini yerleştirir.

Yoksa bizde şimdiki halde mekteplerde okutulan tarihe, tarih dersi okunuyor demek abestir. Bunları dinleyenler birer yazıcı, anlatanlar ise masalcıdır. Kıssahanların, Hamzaname ezbercilerinin, meclislerin süsü oldukları zamanlarda bile "Kıssadan maksat azim hissedir" darbımeseli, halkın ağzında sadece söz olarak dönüp dolaşıyordu.

Ne uzağa gidiyoruz, Miladın 1870 senesinde Almanya ile Fransa arasında büyük bir harp olmuştu. Bu harpte Almanlar galip ve muzaffer olarak Paris'i zapta kadar yürümüşler ve bütün Fransa'nın çiğnenmesine karşılık, Alman birliği kurulmuştu. Bu meselenin gizli ve ince taraflarına vakıf olanların yazdıkları bazı eserlerde, Almanya'nın, gözler kamaştıran o şa'şaalı muzafferiyatine "Muallimlerin Zaferi" adı verilmiştir. Çünkü 1870 vak'asından evvelki bütün savaşlarda, Prusyalılar Fransızların kudret ve azametlerinin mağlubu idiler.

Fransızların devam edip giden hakaretlerine mukavemet etmek ve bu halin intikamını almak için çareler arayan sabırlı, ciddi ve birlik taraftarı Alman muallimleri, Sonapart gailesi ortadan kalktıktan sonra kurulan mekteplerde, kendi evlatlarının zihinlerine intikam fikrini ve birlik hevesini ektiler. Bunu, geçmiş vakaları misal vererek öyle sağlam bir şekilde akılIarına yerleştirdiler ki, çok geçmeksizin bütün Almanya mücessem bir inkişaf haline girdi. İşte o genç dimağlara ekilen gayret tohumları ile eski düşmanları olan Fransızların mağrur burunları kırıldı; kibirli bayrakları başaşağı edildi…




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —