Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu.
“Terör markajını kırarak bölücülük damarını kesmenin; milli kucaklaşmayı biteviye başlatarak ayrık otlarını temizlemenin, eşanlı şekilde ortak tarih ve kültürde birleşmenin dışında başka bir çare kalmamıştır” diyen MHP Lideri Devlet Bahçeli, “Terör örgütü için son gelmiş, deniz bitmiş, tutunacağı hiçbir dal kalmamıştır. DEM heyetiyle İmralı arasında yapılacak ikinci görüşmenin hitamında PKK’nın örgütsel varlığının bittiği, terörle bir sonuç alınamadığı, bu kanlı sayfanın birçok bedel ödenerek kapandığı hiçbir şart ileri sürmeksizin açıklanmalıdır. Kesin ve tavizsiz beklentimiz budur” dedi..
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli bugünkü TBMM Grup Toplantısında Yunanistan'a da 12 Adalarla ilgili olarak önemli uyarılarda bulundu. Devlet Bahçeli, “Bir plan dahilinde silahlandırılması Türkiye'ye meydan okumaktır, Ege'yi gerilim girdabına çekmektedir. 12 ada gasp edilmiş, ayak oyunlarıyla elinden alınmıştır. Türkiye'nin 12 adasız yaşaması tam bir hayaldir. Ege'nin karşı kıyısında saldırı bir politika takip etmenin hiçbir ülkeye kazandıracağı bir şey yoktur. Türkiye Mavi Vatan'dan asla vazgeçmez. Atina ayağını denk alsın. Yunanistan'ın yaptığının sonuçları ağır olur” diye konuştu.
Devlet Bahçeli'nin bugünkü grup konuşması
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bugün TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma şöyle:
Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,
Saygıdeğer Misafirler,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
Bu haftaki grup toplantımızın başında müstesna heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Yurt içinde ve yurt dışında; televizyon ekranlarından, radyo kanallarından, sosyal medya platformlarından bugünkü toplantımızı takip eden bütün vatandaşlarımızı,
Gönül ve kültür coğrafyalarımızda onurlu bir hayatın mücadelesini vermek için çırpınan bütün kardeşlerimizi yürekten selamlıyor, hepsine şükranlarımı sunuyorum.
Boşa harcanan hayatın, boşuna geçen zamanın, kaçırılan fırsatların pişmanlığın hamulesinden başka bir sonuç vermesi akla ve mantığa ters bir husustur.
Rüzgârlı, engin ve dalgalı denizden kuytu bir orman köşesindeki avuç içi kadar gölün durgunluğunu beklemek aleni gerçeğe kör taassupla direnmek demektir.
Bu direniş haksız ve mesnetsiz bir direniştir.
Ahmaklık ötesi bir saflık
Fazilet, feraset ve fehim sahibi zevatın gerçeklerden korkup saklanması, aydınlıktan ürküp kaçması ne kadar sarsıcı olursa olsun mümkün ve muhtemel de değildir.
Sorunları yok sayarak biteceğini düşünmek ahmaklık ötesi bir saflıktır.
Eğer bir sorun muhkem ve muktedir bir dönemde masaya yatırılıp çözümü için kollar sıvanmışsa müteakiben ortaya çıkacak ne bir komplikasyonun ne de konvansiyonel bir neticenin maşeri vicdanı rahatsız etmesi ihtimal dışıdır.
Eğer bir sorun mağlup ve müşkül bir dönemde dayatma üstüne dayatmalarla gündeme gelmiş, sıtma ile ölüm arasında bir tercih zorunluluğu hasıl olmuşsa, işte o zaman maşeri vicdan deprem geçirecek, çare veya çözüm diye sunulan reçeteler çözülmeyi ve çürümeyi tetikleyecektir.
Türkiye çok güçlü bir devlettir.
Her sorun başlığını kararlılıkla ele alacak; milli, manevi ve tarihi perspektif sınırlarında müdahale ve müşahede edebilecek cesaret ve dirayettedir.
Aciz değiliz, atıl değiliz, harap değiliz, zayıf değiliz, tükenmiş değiliz, esir değiliz, bitkin değiliz; dünyanın bazen hayranlıkla, bazen hürmetle, çok zaman hasetlikle izlediği Türkiye Cumhuriyeti’yiz.
Siyasi garabetler…
Türk milletinin taşıdığı ve 783 bin kilometrekareden taşırdığı müessir güç ve özgüveni tanımayanların sentetik kuşku ve kuruntularına rehin düşmeleri, bozuk zihniyetlerini tamir yerine bostan korkuluğu taşlamakla vakit geçirmeleri pespaye hallerinin acınacak hülasasıdır.
Bu suretle büyüklük taslayan küçük insanlardan müteşekkil butik ve bitik siyaset temsilcilerinin ne dediğinin, neyi dikte ettiğinin bir ehemmiyet ve evveliyatı yoktur.
Bu siyasi garabetler haricinde, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerini yakalamak amacıyla inanç, irade, fiil ve fikir birliği çok şükür teşekkül ve tezahür etmiştir.
Siyasi düşüncelerimizi kendimize saklayıp, detaylar konusunda belirsiz davranmıyoruz.
İkircikli bir tarzın, ikiyüzlü bir tavrın, ikilemli bir tavzihin kıyısında köşesinde dolaşmıyoruz.
Kapalı devre siyasetin dar labirentlerine sıkışıp kalmıyoruz.
Söylediğimizin arkasında da mertçe duruyoruz
Maksatlı imaların, asılsız iddiaların, ahlaksız ithamların, alçak ithamların heves ve heyecanlarımıza ket vurmasını kabullenmiyor, bu eksende tereddüde dahi mahal bırakmıyoruz.
Neye inanıyorsak onu söylüyor, söylediğimizin arkasında da mertçe duruyoruz.
Çünkü aziz ülkemizin, muazzez milletimizin istikbalini düşünüyor, istiklaline hizmet ediyor; çevremizde yığınak yapan, mevzi kazan, cephe açan kara emperyalizmin ufunetle yazılmış senaryolarına karşı tahkimatı yoğunlaştırıyoruz.
İşte görüyorsunuz, Yunanistan’ın Ege adalarına menzili 30 ile 300 km arasında değişen füzeleri konuşlandırma hazırlıkları uluslararası hukuka tamamıyla aykırı olduğu gibi iyi komşuluk özlemlerini de temelinden sakatlayacak fütursuz adımlardır.
Gayri askeri statüdeki adaların bir plan dâhilinde silahlandırılması Türkiye’ye meydan okumaktır, barış denizi olmasını dilediğimiz Ege’yi gerilim ve cepheleşme girdabına çekmektir.
Yunanistan'a Ege adaları uyarıları
Ege Denizi’nde bulunan yedi farklı ada grubu içinde Anadolu coğrafyasına en yakını olan 12 Ada başta olmak üzere Yunanistan’ın burnumuzun dibinde silah göstermesi yalnızca stratejik bir hata değil, tarihi, askeri ve siyasi sonuçları çok ağır olacak trajik bir yanlıştır.
Şunu bir defa net şekilde ifade etmek isterim ki, bilhassa 12 Ada gasp edilmiş, asıl sahibi olan Türk milletinden ayak oyunlarıyla çalınmıştır.
Türkiye 12 Ada’sız yaşasa bile, 12 Ada’nın Türkiye’siz yaşaması ham bir hayaldir.
Ege’nin karşı kıyısında saldırgan ve yayılmacı bir politika takip etmenin hiç kimseye, özellikle emel sahibi ülkeye kazandıracağı bir şey yoktur.
Türkiye, Mavi Vatan’daki egemen haklarından asla vazgeçmeyecektir.
Barışçıl diplomasiyi ve iyi komşuluk ilişkilerini kökleştirmek varken savaş ve silah diline yaslanmanın bariz kaybedeni tıpkı 103 yıl önce olduğu üzere asla Türkiye olmayacaktır.
Yunanistan’ın, 1920’li yıllarda olduğu gibi, batılı ülkelerin dolduruşuna gelerek tekrar karşımıza çıkması halinde nelerin yaşanacağını ifade etmeye ihtiyaç bile duymadığımızı açık açık ve ikazen söylüyor, Atina yönetiminin ayağını denk almasını tavsiye ediyorum.
Barışla herkesin kazanacağına inanıyorum.
Ancak barışla kazanmak için elhak savaşmak gerekiyorsa, o da bizim için düğün bayramdır diyor, canımızın ve kanımızın milli mukadderatımızın varlığı için bin kez feda olmasını Cenab-ı Mevla’dan niyaz ediyorum.
Zaman Türkiye ve Türk milleti zamanı
Değerli Arkadaşlarım,
Gerginliklerle yumuşamalar; uzaklıklarla yakınlaşmalar; istikrarlı ilişkilerle ani kopuşlar uluslararası ilişkilerde kısa sayılabilecek sürede farklılaşıp şekil değiştirmektedir.
Devletlerarasında kalıcı ve kategorik dostluk veya düşmanlıklar olmaz, nitekim bugüne kadar da olmamıştır.
Can alıcı nokta uluslararası sistemin mahut ve mevcut yapısında her bir devletin eşit ve egemen çıkarına karşılıklı olması kaydıyla saygı ve riayettir.
Bir krizin biterek diğerinin başladığı bugünkü dünya ekonomi ve siyasi panoramik mimarisinde esas ve öncelikli olan artan dış baskı ve basıncın, tıpkı bileşik kaplar misali iç cephe tarafından dengelenmesidir.
Tarih bize diyor ki, batıda güçlü olmanın, emin adımlarla ilerlemenin ve kuvvet temerküzünün stratejik manivelası doğuda temin edilecek dirliğe ve güvenliğe bağlıdır.
Pek çok hadisenin içinden çıkardığımız bu tarihsel kaidenin tam tersi de doğrudur.
Aynı kaidenin coğrafyamızın kuzey ve güney istikametinde de geçerli olduğunu gözden uzak tutmamak lazımdır.
Zora girip birisini sağlam esaslara bağlamak adına, bizim ne zamandan ne de zeminden vazgeçmeye, bunlardan birini diğerinin önüne geçirmeye hakkımız olmadığı gibi niyetimiz de yoktur.
Zaman Türkiye ve Türk milleti zamanıdır.
Zemin ise Türk milletinin meşru ve hukuki bir direniş hattı olan Misak-ı Milli’nin son sınır hattı, Türk Devri’nin doğuşunu müjdeleyen kutlu dönemin kapsama alanıdır.
Kardeşlikle yazılan Türk tarihine leke sürdürmeme azmindeyiz
Eski Türkler, büyük buhranların husule getirdiği galeyan anlarını aşk çağı olarak tarif ederlerdi.
Aşk gecesinde, semadan yere bir nur sütunu, bir altın ışık inerdi.
Bu altın ışık da mefkûreden başka bir şey değildi.
Altın ışık hangi insana, hangi millete, hangi mevcuda dokunsa onu kutlu ederdi.
Haysiyet ve hürriyetini kaybeden insan veya toplumlar altın ışığın imkan, itibar ve nimetlerinden mahrum kalanlardı.
Bugün bölgesel ve küresel mahiyetli bir buhran döneminin bütün emareleri görülmektedir.
Böylesi bir dönemde altın ışık Türk milletini ve Türkiye’yi aydınlatmaktadır.
Tecelli eden yepyeni aşk çağı Türk ve Türkiye Yüzyılının muvaffakiyet mührü, yükseliş muştusudur.
Bunun önüne kim engel çıkarıyorsa, altın ışığımızı perdelemenin peşinden kimler sürükleniyorsa, biliniz ki onları harman yerinde savrulan samana çevirmek bizim kutlu ceddimize vefa ve vicdan borcumuzdur.
Kardeşlikle yazılan Türk tarihine leke sürdürmeme azmindeyiz.
Kader ortaklığı ile geçen yüzyıllara gölge düşürmeme anlayışındayız.
Türk milletinin ana gövdesinde önşartsız kucaklaşıp huzurlu, umutlu, müreffeh, şiddetsiz ve terörsüz bir yüzyılın çatısını gönüllerin birleşmesiyle örmenin amacındayız.
Etnik ve mezhebi kompartımanlara tasnif edilmiş, ortak değerlerden uzaklaşan sınıflara ayrılmış, birbirinden kopuk zümrelere dilimlenmiş, ideolojik ve kozmopolit mahallere bölünmüş, birbirine yabancılaşıp siyasi kamplara savrulmuş bir ülkenin bırakınız geleceğini, bugünü dahi meflûç ve mefsuhtur.
Kaçınılmaz mesuliyet ve mecburiyet
Türk milletinin hükmü şahsiyetini pekiştirmenin, bölgesel ve küresel tehlikeler karşısında bir olmanın, biz olmanın, beraber yaşamanın ahlaki, kültürel ve tarihsel mirasını güvenceye almanın kaçınılmaz mesuliyet ve mecburiyeti önümüzdedir.
Kötü anıların, kötülük saçan odakların geleceğin parlak günlerini sis altında bırakmasına sabır ve tahammül göstermeyeceğiz.
Temkinli, tedbirli ve ihtiyatlı iyimserlikle, milletimizin ve devletimizin kutlu varlığına hiçbir halel getirmeyecek hasbi, harbi ve hakkaniyetli mücadelede inşallah çıta yükselteceğiz.
Bununla da kalmayacak yeni yüzyılın emniyet ve esenliğini tesis edebilmek adına fedakarlıksa istenen yerine getireceğiz, onun bunun ucuz ve uçuk fason iddialarına asla prim vermeyeceğiz.
Biliyoruz ki, değişimsiz gelişim olmaz, fakat kafasını değiştirmeyenler hiçbir şeyi değiştiremez.
Biz gelişmiş ve güçlenmiş bir Türkiye’nin hedefindeyiz.
Lider ülke Türkiye diyoruz.
Hızımızı kesen bagajları boşaltmalıyız
Süper güç Türkiye’nin güneş gibi yükseldiği inancındayız.
20’inci yüzyılın karabasanından çıkmalıyız.
Hızımızı kesen bagajları boşaltmalıyız.
Bunu milli birlik ve dayanışma ruhuyla başarmalıyız.
Meşhur bir siyaset filozofu diyor ki, demokratik ruha sahip olmak demek, birlik ve çeşitliliğin birbirlerine bağlı olduklarının farkına varmak demektir.
Birliğin içinde mahfuz olan çeşitliliği, çeşitliliğin içinde tıpkı bir cevher gibi saklı duran birlik ve zenginliği görmeden, göremeden, üstelik bunu göstermeden parkurunda ilerlediğimiz yeni yüzyılı lehimize nasıl çevireceğiz?
Tam bir buçuk asırdır, Türk ile Kürt arasında açılmak istenen ölümcül uçurumları ebediyen ve tamamıyla kapatmadıktan sonra bin yıllık kardeşlik çağrısını gerçek manasına nasıl tahvil ve teşmil edeceğiz?
Öteden beri Kürt kardeşlerimize bizi kötülediler
Öteden beri Kürt kardeşlerimize bizi kötülediler, aramıza çomak sokmak, insani, İslami ve milli irtibatlarımızı sabote etmek amacıyla her yalan ve iftirayı tedavüle soktular.
Fitnenin küfürden daha şiddetli olduğu aşikârken, buna aldırış etmeksizin en vahim, en vandal, en vahşi dedikoduları milli bünyemize serpiştirip servis ettiler.
Zehri zemzem diye yutturmaya kalkıştılar.
Milliyetçi Hareket Partisi ile Kürtleri düşman göstermek amacıyla iç ve dış menşeli hain bir propagandayı devamlı güncelleyip körüklediler.
İtiraf edeyim ki, ne yaptıysak, neyi söylediysek, kendimizi bir türlü anlatamadık, belki de muhabbet ve hürmetimizi layık olduğu veçhile gösteremedik.
Halbuki Kürt kardeşlerimize hiçbir zaman şaşı bakmadık.
Onları hiçbir zaman öteki ve sorun görmedik.
Hep birlikte Türk milleti olduğumuzu yüreklice savunduk.
6 Haziran 2011 tarihli Diyarbakır açık hava toplantısındaki konuşmasını hatırlattı
Bakınız 6 Haziran 2011 tarihli Diyarbakır açık hava toplantımızda ne demiştim:
“Siz Türk milletinin eşit, onurlu ve yeri doldurulamaz birer mensubusunuz.
Siz bizim her şeyimizdeniz.
Duamızdasınız, gönlümüzdeniz, dilimizdesiniz.
Şuna da kesinlikle inanın:
Vashington’dakiler sizi benden daha fazla sevemez.
Brüksel’dekiler sizi benden daha çok anlayamaz.
Erbil’deki peşmerge sizi benden daha çok sahiplenemez.”
Türk ile Kürt’ün alın yazısı bir yazılmıştır.
Biz bu görüşten hiçbir şekilde taviz vermedik.
Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizin, Türk vatanı hepimizin, dahası hepimiz Türk milletiyiz.
Yine Diyarbakır açık hava toplantımızda şunları söylemiştim:
“Unutmayınız ki;
Ya bu vatan üzerinde bir ve bütün olarak kardeşçe yaşayacağız;
Ya da millet olarak yalnızca Diyarbakır’dan değil, Anadolu’dan da atılacağız.
Yedi düvelin karanlık planları durmak bilmiyor.
Bunun için terörist PKK’yı taşeron olarak kullanıyor.
Dağlarımızdaki eli silahlı eşkıyayı sürekli besliyor.
Bir tarafta hepimiz varız, diğer yanda milletimizi ayrıştırmaya çalışan odaklar.
Bir yanda Türk milleti var, diğer yanda iştahları yüzyıllardır doymayan Haçlı zihniyeti.
Umuyorlar ki birbirimizden kopalım.
İstiyorlar ki kardeş kavgasının tarafı olalım.
Diliyorlar ki birbirimize küselim ve çözülelim.
Aramızı bozmaya çalışıyorlar.
Birbirimize düşürmeye çabalıyorlar.
Biz birlikteyken amaçlarına ulaşamadılar, ulaşamayacaklarını da biliyorlar.
Şimdi de dağıtarak sonuç almayı istiyorlar.
Ama asla başaramayacaklar.
Emellerine muvaffak olmayacaklar.
Bizi asla bölemeyecekler.”
Kiralık tetikçisi hain bölücü örgütün sonu gelmiştir
Evet ve şüphesiz bizi bölmeye kimsenin nefesi yetişmeyecektir.
Kürt kardeşlerimizle aramıza kandan duvar çekmek için on yıllar boyunca faal halde bulunan zalimler ve onların kiralık tetikçisi hain bölücü örgütün sonu gelmiştir.
PKK/YPG terör örgütü Kürt kardeşlerimizin ne vasisi, ne vasıtası, ne de varlık beyanıdır.
Bölücü terörün Türk-Kürt kardeşliğini küresel sipariş üzerine hançerleme teşebbüsleri artık çuvallamış, muazzam milli uyanış kenetlenmiş halde belini doğrultmuştur.
Terörsüz Türkiye’nin şafağı sökmüştür.
Türkiye’nin kilitleri sökülmüş, huzurun şahlanışı tarih sahnesine çıkmıştır.
DEM heyetinin yaptığı temas ve ziyaretler bizim nezdimizde müspet seyir ve serencam halinde gerçekleşmiştir.
Usul ve üslup olgunluğunun örneklerine şahit olmak memnuniyet vericidir.
Bu kapsamda terörsüz Türkiye’nin yanında pozisyon alan, duruş gösteren, mesaj veren, bu uğurda dürüst ve önyargısız hareket eden herkes değerli bir çabanın tarafıdır.
Hasılı vakit gecikmeksizin, yediğimiz ekmeğin, içtiğimiz suyun, üzerinde gezdiğimiz toprağın, mensubiyetinden iftihar ettiğimiz milletin hak ve hukukunu ortaklaşa müdafaa etmenin vakti gelmiştir.
Terör markajını kırarak bölücülük damarını kesmenin; milli kucaklaşmayı biteviye başlatarak ayrık otlarını temizlemenin, eşanlı şekilde ortak tarih ve kültürde birleşmenin dışında başka bir çare kalmamıştır.
Terör örgütü için son gelmiş, deniz bitmiş, tutunacağı hiçbir dal kalmamıştır.
Hiçbir şart ileri sürmeksizin açıklanmalıdır
DEM heyetiyle İmralı arasında yapılacak ikinci görüşmenin hitamında PKK’nın örgütsel varlığının bittiği, terörle bir sonuç alınamadığı, bu kanlı sayfanın birçok bedel ödenerek kapandığı hiçbir şart ileri sürmeksizin açıklanmalıdır.
Kesin ve tavizsiz beklentimiz budur.
PKK’lı teröristler ya silahlarını gömmeli ya silahlarıyla birlikte teslim olmalı veya kaçınılmaz sonlarıyla karşılaşmalıdır.
Altını kalın bir şekilde çizerek ifade ediyorum ki, terörle pazarlık olmaz, müzakere yapılmaz, yalnızca ve yalnızca mücadele edilir.
Suriye’nin kuzeydoğusunda PKK/YPG bölücü terör örgütü mensupları Suriye hükümetinin çağrısına kulak vermelidir.
Silahlar bırakılmalı, terör yöntemiyle sonuç alınamayacağı görülmelidir.
Aksi halde terör örgütü mücavir topraklarımızın neresinde ürüyorsa, bataklık nerede bulunuyorsa, terörün kaynağına hücum ederek, özellikle Fırat’ın doğusunu meşru müdafaa ilkeleri gereğince darmadağın etmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin bir devlet onurudur.
Batı’dan kaçanların doğuya sığınmaları diye bir şey olmamalıdır.
Fırat’ın iki yakası da terörden arındırılmalıdır.
ABD ve Fransa'ya: İlkellik ve ilkesizlik
ABD, Fransa ve diğer bazı ülkelerin suyu bulandırma, terör örgütünü arkalama ve DEAŞ bahanesiyle teröristlere kol kanat germe teşebbüslerinin geçerliliği ve inandırıcılığı yoktur.
Dostluk ve müttefiklik maskesine bürünen ülkelerin arkadan dolanıp terör örgütüne destek vermeleri hiçbir kitaba sığmayacak ilkellik ve ilkesizliktir.
Fırat Nehri, kardeşliğin nehridir.
Sınır aşan bu nehrimizin sularında taşınan husumet değil berekettir, akan coğrafyamızın umutları, inanç ve tarihsel bağlarımızın muhterem hatıralarıdır.
Diyeceğim odur ki, Fırat’ın doğusu terörden ya kurtulmalı ya da kurtarılmalıdır.
PKK/YPG Suriye’den çıkmalı ve örgütsel hüviyeti sonlanmalıdır.
Hamaset tiyatrosu
Terörsüz Türkiye’nin doğuşundan rahatsız ve memnuniyetsiz olan bazı döneklerin iki devletin, iki bayrağın, iki dilin isteneceğini hezeyan komasına gire gire duyurmaları sadece ve sadece hamaset tiyatrosudur.
Kılıç hakkının ne olduğunu bilmeden, bu hakkı diline dolayanların esas dert ettiği hakkın cukka hakkı olduğunu bilmeyen mi vardır?
Hiç kimse meraklanmasın, siyasetin sülün Osmanları da alavereden dalavereden geri durmasın; Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı varken biri ikiye çıkaracak, Türkiye Cumhuriyeti’ni 1923 kuruluş felsefesinden ayıracak, üniter milli devleti ortadan kaldıracak hiçbir hain ve hasmane kalkışmaya müsaade edilmez, edilemez, edilmeyecektir.
Biz hala olduğumuz yerdeyiz.
56 yıldır ne diyorsak oyuz.
Çizgimizden ve ilkelerimizden ödün verecek kadar şuursuz hiç değiliz.
Kaynağını Türk-İslam ülküsünde bulan Türk milliyetçiliğinden en ufak sapma göstermek fikri namusumuzu tartışmaya açmaktır ki, bu bizim için kıyametin kopuşudur.
Türklük varlığımızın şeref nişanesidir.
Türk milleti iftiharla bağlandığımız beşeri itibar ve irademizdir.
Bin yıllık kardeşlik üzerinde titrediğimiz muazzam emanetimizdir.
Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendi gibi bilir.
Biz kardeşlik dedikçe kuduruyorlar
Bize vatanseverlik, milletseverlik ve milliyetçilik ahkamı kesmenin iştahında olan doymaz kursaklar, duymaz kulaklar, donmuş kalpler muhteris, münafık ve muzır karakterlerini muteberliğin kisvesiyle örteceklerini sanıyorlarsa, gelsinler virüs kapmış siyasi hal ve zihniyetlerini biraz da külahımıza anlatsınlar.
Çıkarlarına ters düşenleri, on metrelik kuyuya itip beş metrelik iple kurtarma rolüne soyunan tatlı su kurnazlarını tanıyor, biliyor, her zaman da takip ediyoruz.
Biz kardeşlik dedikçe kuduruyorlar.
Terör bitsin dedikçe çılgına dönüyorlar.
Varsın kudursunlar, elbette aşıyı vuracak birisi çıkacaktır, bunun yanında geceyi onaran mimar, gücün iradesi olan millet her şeyi görmektedir.
Fuzuli’nin dediği gibi, herkesin bir derdi var, kimi anlatır dilini yorar, kimi susar yüreğini yakar.
Yüreğimiz yansa da dilimizi bunlara karşı artık yormayacağız.
Türk milleti var olacak, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
Gün bugündür, ayrışmadan uzlaşmak, yönetimde kaynaşmak için varız.
Gün bugündür, istikbalin yol haritasını birlikte çizmek için varız.
Terörü bitirip bölgesel istikrarla yeniden tarihi yazmak için ayaktayız.
Emperyal güçlere ödün vermeden tarihi yeniden yazmanın kararındayız.
Barışla herkesin kazanması için hazırız
Barışın kaybedeni, savaşın kazananı olmaz.
O halde barışla herkesin kazanması için hazırız ve buradayız.
Merhum halk ozanımız Aşık Veysel’in şu dizeleri ne güzel de anlatıyor kardeşliği:
İtimat edersen benim sözüme,
Gel birlikte kavline girelim kardaş,
Birlik çok tatlıdır, benzer üzüme,
İçip şerbetini duralım kardaş.
Son verelim iftiraya bühtana,
Kardeşane sevişelim can cana,
Elbirliğiyle çalışalım vatana,
Çok okul, çok fabrika kuralım kardaş.
Yürüyelim Atatürk’ün izinde,
Boş verelim bozguncular sözüne,
Göz atalım şu dünyanın hızına,
Yürüyüp hedefe varalım kardaş.
Hedefe varacağız inşallah.
Huzura ulaşacağız Allah’ın inayetiyle.
Ona buna el avuç açmayacağız.
Muhannete muhtaç olmayacağız.
Zulme maşalık yapanlara…
Zulme maşalık yapanların içimizi karıştırmalarına fırsat vermeyeceğiz.
Ne yapacaksak milletçe yapacağız, Türk Devri’nin kırılmaz sütunlarını birlikte dikeceğiz.
İnandık, başaracağız.
Şehitlerimizin kemiklerini sızlatacak hiçbir yanlışın içinde olmayacağız.
Gazilerimizi sukutu hayale uğratacak bir çarpıklığa onay vermeyeceğiz.
Her şey Türkiye için demekten yorulmayacağız.
“Ne Mutlu Türküm Diyene” çağrısından ayrılmayacağız.
Türk ve Türkiye Yüzyılının hedeflerine iman ve irade kudretiyle belirlenen haklı mücadelemizle ulaşacağız.
Cumhur İttifakı olarak tek yüreğiz.
Aynı hedeflere kilitlenmiş vaziyetteyiz.
Türk milletini gönülden seven hiç kimse fitne tohumu ekmez, saf tutup birlik içinde olanlar zillet ve ihanet yükünü asla çekmez.
Bilinsin ki, alçak tezviratlar yok hükmündedir.
Sosyal medya palavralarına aldanacak ve aklı karışacak da yoktur.
Türkiye’nin iç barış ve huzur ortamına hilafsız ve hilesiz, samimi ve sahici hizmet edenler baş tacıdır, buna karşı gelenler, müfterilik yapanlar, kutuplaşmayı tahrik edenler ise ayaklarımızın altındadır.
Biz bu tarihi akış içinde hiç kimseyi hafife almıyoruz, küçümseme yanlışına düşmüyoruz, söylemden daha çok yapılanlara bakıyoruz ve bakacağız.
Nihayetinde nokta küçüktür, ama cümleyi bitiren de odur.
Türk vatanı namusumuzdur
Milletler mücadelesinin acımasız rekabetinde Türk milleti ortak paydasında buluşmalı, hiç kimseyi ötekileştirmeden, hiç kimseyi yabana atmadan geçmişin muzaffer hatıralarını geleceğin ufkuyla eklemleştirmeliyiz.
Bunu yapacak irade, inanç ve itibar Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı’nda mevcuttur.
Katılaşmış önyargıları, zembereğinden boşalmış kısır çekişmeleri bir kenara bırakmalıyız.
Vatan ve millet sevdasıyla hareket edebilme basiretini derhal gösterebilmeliyiz.
Türkiye hepimizindir, Türk vatanı namusumuzdur.
Farklı başkentlerin sunduğu kurtuluş reçetelerinin Türk milletini bir adım ileri götürmeyeceği açıktır.
Gülün dikeni var diye üzülmek yerine, dikenin gülü var diye sevinmeyi tercih edeceğiz.
İlkeli ve samimi mizacımızla milletimizin ruh köküne tercüman olmayı azimle sürdüreceğiz.
Siyaset kavga arenası değil, konuşma ve düğümleri çözme sahasıdır.
Sözün ateşiyle münakaşa ve muharebe etmek yerine; akıl ve ahlaki mutabakatla Türkiye’mizin yükseliş sürecine herkes destek vermelidir.
Türk ve Türkiye Yüzyılına müzahir tutum geliştirmek her siyasi parti ve siyasetçi için milli sorumluluktur.
Silaha dayanarak siyaset olmaz.
Terörden medet umarak sonuç alınamaz.
Sürekli yakınanlar, sürekli şikâyet edenler, sürekli yıkmanın, bozmanın, kırmanın, dökmenin çabasında olanlar siyaset düşkünüdür ve korkaklığın toplama kampında toplanmaları da mukadderdir.
Özgür Özel'e: Basit ve bayağı siyaset…
Muhterem Arkadaşlarım,
CHP Genel Başkanı’nın basit ve bayağı siyasetinin tevil ve telifi artık imkansızdır.
Terörsüz Türkiye hedefini yeni anayasa ve Sayın Cumhurbaşkanımızın yeniden seçilmesi kapsamında değerlendirmesi gafilce bir saptırmadır ve yalandır.
Özgür Bey’in hemen seçim çağrısı, gerçeklerle bağını koparan müflis bir siyasetçinin kendisini hayal alemine nasıl kaptırdığının ibretlik göstergesidir.
Bu hafta erken seçim kararı alalım diyor.
Sanki pazara çıkmış soğan patates alıyor.
Özgür Bey, bırak bu işleri, vazgeç çalı dibi yoklamaktan, hesabını kitabını da seçimlerin zamanında yapılmasına göre planla ve hazırlan.
Çünkü erken seçim düşü görmek kurt ininde çakal izi aramak kadar abuk sabuk bir halin özetidir.
Seçimlerin erkene alınması diye bir şey yoktur.
Buna ihtiyaç ve gerek yoktur.
Geçim ve seçim diyenlerin sümimi olmadığı meydanda
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin sağladığı siyasi istikrar hassasiyetle korunup sonuna kadar müdafaa edilecektir.
Türk milleti çok konuşup aklına esen sözleri verenlere değil, verdiği sözleri tutup söylediklerini yapanlara güvenmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı sözünün eridir.
Geçim ve seçim diyenlerin samimi olmadığı meydandadır.
Yalanı, dolanı ve sahte demokratlığı geçim kapısı görenlerin milletimizin aşına, işine ve geleceğine dair hiçbir genel ve geçer vaatleri olmaz, olamaz, bugüne kadar da olmamıştır.
İç ve dış meseleleri yorumlama ve siyaset üretme yetersizliklerinden dolayı komplekse giren CHP’nin başını çektiği müzmin muhalefetin erken seçim talebi yenile yenile sırtı kevgire dönmüş güreşçiyle bir ve aynıdır.
CHP yönetiminin boşa kürek çekmesi kendi bileceği bir şeydir.
İstiklalin ve istikbalin güvencesi Cumhur İttifakı’dır ve varlığını kararlılıkla devam ettirecektir.
Tarihte büyük devletler kurmuş ve bu potansiyeli defalarca göstermiş olan Türk milletinin bugün her evde, her ocakta, her ailede, her ana yüreğinde yaşattığı medeniyet kudreti, onu saklı durduğu yerden çıkaracak samimiyeti, marifeti ve cesareti beklemektedir.
Beklenen o samimiyet, o marifet, o cesaret şükürler olsun ki, Milliyetçi Hareket Partisi ile Cumhur İttifakı’nda tecessüm etmiştir.
Zafer sabredenlerin ve inananlarındır
Gelen Türk asrıdır, Türkiye ve Türk milleti 2071’de cihan ve uzay hakimiyeti mefkûresini Allah’ın izniyle başaracaktır.
Terörsüz Türkiye’nin arife gününe gelinmiştir ve bayram günleri yakındır.
Zafer sabredenlerin ve inananlarındır.
Her zaman ifade ettiğim gibi, gayret bizden, tevfik Allah’tandır.
Türk milliyetçileri, milli görev ve sorumluluklarının idraki içinde emaneti kırıp dökmeden, günlük hesaplar içinde çarçur etmeden yarınlara ulaştıracak siyasi akla ve şuura sahip olduklarını fedakarlıklarıyla yine gösterecekler, yine ispat edeceklerdir.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken sizleri bir kez daha hürmet ve muhabbetle selamlıyor, sağlıcakla kalın diyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.