Geçtiğimiz hafta bugün, ben Ankara’ya, Türkiye’nin kalbine doğru uçuyordum.
Herhangi bir şahsî muradım, çok önemli bir işim mi vardı? Hayır.
İkinci yuvam ve siyasi adresim olan Milliyetçi Hareketin merkezine ulaşmak yegane arzum ve dileğimdi.
Çünkü biliyordum ki orada beni can ağabeylerim, değerli vekillerim, değer bilir başkanlarım karşılayacaktı.
Ankara, bu cennet vatanın, bu kutsal memleketin hem kalbi, hem de beyni ve akılıydı.
Edirne’den Kars’a kadar huzur içinde uyuyanlar, bazen duygularına kapılanlar bazen de nefislerine yenilenler şunu bilirlerdi ki; Ankara memleketin aklıydı ve Ankara’dakiler memleket kadar akıllıydı.
Akıllı insanlar değer bilirdi. Memleket için yola çıkmış gönül erleri, Ankara’da ağırlanır, izzet ve ikram görür, misafir edilirdi.
Nitekim ilk önce, Bilge Liderimiz Sayın Devlet BAHÇELİ’nin hitabetiyle her hafta yeni bir değer kazanan MHP TBMM Grup Toplantısına misafir olma onurunu yaşadım.
Her defasında olduğu gibi bu toplantıda da Gazi Meclis’in atmosferi bambaşkaydı. Liderimizin salona adım attığı an, Ülkücü Hareketin sarsılmaz kararlılığını ve millet sevgisini bir kez daha yüreğimizde hissettik. Onu canlı dinlemek, sadece bir siyasi konuşmaya değil; devlet aklının, dava ahlakının ve Türk milliyetçiliğinin en saf hâline tanıklık etmek gibiydi.
Bilge Liderimiz, her grup toplantısında olduğu gibi bu hafta da yine gündemi belirleyen, yol gösterici ve derin anlamlar taşıyan ifadeleriyle Türk siyasetinin pusulası olduğunu bir kez daha gösterdi. Sözleri sadece o anı değil; geleceği de şekillendiren bir kararlılığın yansımasıydı.
Bu haftaki gündeminde cemevleri vardı. “Hem Aleviyiz, hem Sünni’yiz; hepsinden evveli de Müslüman Türk milletiyiz.” diyerek birleştirici ve kuşatıcı bir mesaj verdi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yönelik sert eleştirilerinin yanı sıra, şehitlerimize “ceset” diyen DEM Partili Gülistan Kılıç Koçyiğit’e de gereken cevabı verdi:
“Şehitlerimize gencecik cesetler demek doğru değildir, çünkü şehitler ceset değildir. Onlar bizim kahramanlarımızdır.”
Bu sözleriyle, şehitlik mertebesinin kutsiyetine olan vurgusunu ve millî değerler konusunda asla taviz vermeyeceğini bir kez daha ortaya koydu.
Türkiye’nin içinde bulunduğu her zorlukta, her tartışmada, her dönemeçte onun feraseti ve devlet tecrübesi milletimiz için bir teminat niteliğindeydi. Bu kez de öyle oldu ve Ülkücü duruşun, devlet bilincinin ve millî iradenin en güçlü sesi bir kez daha Gazi Meclis’te yankılandı.
Toplantı biter bitmez büyük bir gururla, kendisiyle resim çekinirken beni makamına davet eden Kahramanmaraş Milletvekilimiz Zuhal Karakoç Dora hanımın odasının yolunu tuttum. Yoğun işlerinin arasında gösterdiği candan misafirperverlik eşsizdi. “Ben sadece Kahramanmaraş’ın değil bütün Türkiye’nin milletvekiliyim” derken büyüyen gözleri, yüreğinin güzelliğini ve kararlılığını yansıtıyordu.
Ardından Gümüşhane’nin gururu Musa Küçük Başkanımın ev sahipliğiyle bir kez daha gururlandım. Her insan değerlidir, ama değer bilen bir kat daha değerlidir. Bilge liderimizin dediği gibi, Ülkücünün önce ülkesini ve milletini sonra da partisini ve kendisini beklentisiz sevmesi, eşi bulunmaz bir insani değer sahibi olmayı ifade etmektedir.
Öyleyse bu değere sahip olanların, her hal ve şartta görevinin başında kalanların ve icabında kutsal değerler için ölüme koşanların birbirine değer vermesi gerekir.
Üstelik değerlerle kavgalı mankurtlar, her fırsatta Ülkücüleri değersizleştirmeye çalışırken Ülkücülerin birbirini ziyaret ederek, görerek, yazarak, çizerek, hatta slogan atarak sevmesi gerekmez mi?.
Kavga günlerinde atılan “Ülkücüyüz güçlüyüz” belki de böyle bir slogandı. Güç birlikten geliyorsa birliğin de sevgi ve saygıdan geçtiğini düşünmek zorundayız.
Ertesi gün Genel Merkezdeydim. Yazılarımdan ve paylaşımlarımdan tanıştığımız büyüklerimle görüşme fırsatı bulmak benim için çok önemliydi.
Sadir Durmaz başkanım, Ruhi Ersoy hocam, Tamer Osmanağaoğlu vekilim, Bilge Liderin sıcakkanlı ev sahipliğini aratmayan bir sorumluluk duygusuyla beni makamlarına kabul ettiler. Huzurlarında randevusuz bulunmak bile benim için yeterince izzet ve ikramdı, ama “Ocak çayı”nın lezzeti de elbette bir başkaydı.
Samimiyetin asla kapıda bekletilmediği, içten muhabbetin her kapıyı açtığı bir dergaha girmiş gibiydim. Asansörde karşılaştığımız İsmail Faruk Aksu başkanıma kendimi kısaca tanıttıktan sonra “bize de bekleriz” diyecek kadar nazik ve babacandı. Bilge liderin Dîvânında, iki metrekarelik bir asansör bile kimi taşıdığına bağlı olarak bir bey konağına dönüşebiliyordu.
Ülkeyi karşılıksız sevmenin en güzel karşılığı, memleket yürekli insanlara memleketim selamıyla gidip, memlekete aynı selamet ve enerjiyle geri dönmektir.
Ülkücülük, yüzeysel bir kimlik değil, bir duruş, bir ahlak ve bir sadakat müktesebatıdır.
Ülkücü nerede yaşarsa yaşasın kalbi, her zaman Ankara’da; bilge liderimizin emrinde atacaktır.