Atatürk'ün 1 Kasım 1937 tarihinde Mecliste yaptığı konuşmada geçen "...Bu prensipleri gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır!..." sözlerinin kırpılmış videosu neden uzun yıllar sonra piyasaya sürüldü? O videoyu kırparak yayanlar neden o kadar süre bekledi?
Atatürk'ün o gün mecliste yaptığı konuşma çok önemliydi. Çünkü Atatürk Cumhurbaşkanıydı ve o konuşma da meclis açılış konuşmasıydı. Yerli ve yabancı basın da büyük ilgi gösteriyordu. Bu yüzden meclis tıka basa doluydu.
Atatürk hem o güne kadar yapılan başarılı hizmetleri hem de yapılacak diğer hizmetleri anlatıyordu. Konuşması sık sık alkışlanıyordu. O konuşmanın metni biraz uzundur. Merak edenler internetten bulup okuyabilir. Ben konumuzla ilgilisi olan son üç paragrafı olduğu gibi aktarıyorum;
"Aziz milletvekilleri,
Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.(Alkışlar)
Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt; bağrından çıktığımız Türk ulusu ve bir de, uluslar tarihinin bin bir acıklı olay ve sıkıntı ile dolu yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır.
Elimizdeki programın ruhu, bizi sadece bir kısım vatandaşlarla ilgilenmekten engeller, biz bütün Türk ulusuna hizmet ederiz. Geçen yıl içinde, parti ile hükümet kuruluşunu birleştirmekle vatandaşlar arasında ayrılık tanımadığımızı fiilen göstermiş olduk.(Var ol sesleri) Bu olayın bizim, devlet yönetiminde kabul ettiğimiz, «Kuvvet birdir ve o ulusundur» gerçeğine uygun olduğu ortadadır.(Alkışlar)
Gücün tek kaynağı olan Türk Milletinin seçkin vekillerini, büyük mutlulukla, eğilerek selamlarım.(Bravo, yaşa sesleri, şiddetli ve sürekli alkışlar)"
Atatürk bu konuşmayı yaptıktan sonra mecliste bulunan milletvekillerinden hiçbiri kalkıp "Kur'an'ı inkâr ediyorsunuz" diyerek Atatürk'e itiraz etmemiştir. Üstelik birçok milletvekili Atatürk'e karşı muhalif olduğu halde bu konuda hiçbir itiraz gelmemiştir. Hatta bazı milletvekilleri tarikatçı zihniyetini hâlâ taşıdığı halde yine de itiraz etmemiştir. Aksine tüm milletvekilleri o konuşmayı -tutanakta belirtildiği gibi- "bravo, yaşa" tezahüratları eşliğinde şiddetli ve sürekli alkışlamıştır. Neden?
Atatürk o konuşmasında Kur'an'ı inkâr etmiş olsaydı, hemen ertesi gün yerli ve yabancı basında mutlaka yazılırdı. Türk Milletini Atatürk'e karşı kışkırtmak isteyen yerli ve yabancı düşmanlara bundan büyük koz mu olurdu? Ama hiçbiri bunu koz olarak kullanmamış. Neden?
Dini inancına ters gelen bir konuda Atatürk'e itiraz edecek dirayete sahip olan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Rıfat Börekçi bile o konuşmaya hiç itiraz etmemiştir. Diyanet kurumundan bu konuda hiç ses çıkmamıştır. Neden?
Atatürk'ün ölümünü herkesten çok isteyen, Atatürk'ün ölümünün daha sekizinci gününde naaş henüz Dolmabahçe Sarayı'nda iken, o sarayın önündeki Atatürk heykelini söktürecek kadar kinini kusan, Atatürk'ü din düşmanı göstermek için her yolu deneyen, el altından Ticani tarikatını besleyip büyüten ve o tarikatı Atatürk'ün heykel ve büstlerine saldırtan İsmet İnönü bile Atatürk'ün meclisteki o sözlerini Atatürk'e karşı koz olarak kullanmamış. Neden?
Siyasi menfaati yüzünden Atatürk'ten ölesiye nefret eden, hatta Atatürk'e suikast plânı yapanlarla birlikte yargılanan Kâzım Karabekir de o konuşmayı koz olarak kullanmamış. Atatürk'ün Kur'an'ı Türkçeye çevirtmesi konusunda, Atatürk'ün Kur'an için "Arapoğlunun yaveleri" dediği yalanını uydurup iftira atan Karabekir'in, Atatürk'ün meclisteki o sözlerini kullanmak neden hiç aklına gelmemiş? Halbuki meclisteki konuşma hem resmidir hem de kayıtlıdır. Karabekir, Atatürk'ün ölümünden sonra o sözleri koz olarak kullanıp Atatürk'e saldırsaydı kim itiraz edebilirdi? Hiç kimse. Ancak ne hikmettir ki, Atatürk'e iftira atmak için sinekten yağ çıkaran Karabekir, Atatürk'ün o sözlerini hiç dile getirmemiş. Neden?
Atatürk hayatta iken onu göklere sığdıramayan, öldükten sonra yine onu yüceltecek şiirler yazan, ancak bunlardan yağlı ekmek çıkmayınca kalemini ve yeteneğini Adnan Menderes'e satarak Atatürk'e iftira furyası başlatan Necip Fazıl da Atatürk'ün o sözlerini koz olarak kullanmamış. Neden?
Bu can alıcı soruların tek bir cevabı var. Atatürk'ün "gökten indiği sanılan kitaplar"dan kastı asla Kur'an değildi! O sözler, kendisine gökten ya da gaipten vahiy/ilham verildiğini söyleyen ve yazdığı kitapların Allah tarafından kendisine yazdırıldığını söyleyen din tüccarlarının sahte din kitaplarıydı. O yüzden o sözlere -Atatürk düşmanları da dahil- hiç kimse itiraz edememişti. İtiraz eden komik ve rezil duruma düşerdi.
Ayrıca o dönemin eğitim sistemi o kadar ilerlemişti ki, lise öğrencileri bile o sözleri anlayacak donanıma sahipti. Atatürk'ün liselerde okutulması için yazdırdığı 4 ciltlik tarih kitaplarını okursanız, Atatürk'ün o dönemde ne kadar yüksek donanımlı bir eğitim müfredatı kurdurduğunu görürsünüz.
Peki Atatürk'ün o sözleri neden uzun yıllar sonra piyasaya sürüldü? Türk Milletinin Atatürk sevgisini yok etmek isteyen ABD o kadar zaman neyi bekledi? O uzun süreçte nelerin hazırlığını yaptılar?
Atatürk'ün ölümünden sonra eğitim ve din konusunda çok ağır darbeler indirildi. İsmet İnönü ile başlayıp Adnan Menderes ile devam eden ve bugüne kadar gelen bu ağır darbelerle cahil öğretmenler ve zombi öğrenciler yetiştirildi. Atatürk'ün döneminde liseyi bitiremeyecek adamlar "profesör" ünvanı alıp üniversitelerde din ve tarih hocası oldular. Bir yandan Diyanet'i kontrol almaya çalışırken, diğer yandan tarikatları besleyip büyüttükçe büyüttüler. Tarikatlar öylesine güçlendi ki, Cumhurbaşkanı da dahil birçok siyasetçi oy için tarikatların kapısını çalacak hale geldi.
Millet uydurulmuş tarih ve uydurulmuş dinle zombiye çevrildikten sonra Atatürk'e karşı yürütülen iftira kampayası iyice güçlendi. Artık bu iftira kampanyasına daha büyük iftiralar eklenebilirdi. Hem de bu kez resmi kayıtlar kullanılarak. Milletin yarısı uzun yıllar sonra istenilen kıvama getirilmişti.
Geriye tek bir şey kalıyordu; yazar çizer takımının, profesörlerin ve din hocalarının içinden ayıklama yaparak maşa seçmek. Atatürk düşmanı olan ya da para ve şöhret için kalemini ve dinini satmaya hazır olanlar özenle seçildi. Tabi cahilliğinden dolayı kullanmaya elverişli boş kafalar da vardı. Bu seçilmiş kişiler var gücüyle Atatürk'e karşı yürütülen iftira kampanyasını desteklediler.
İşte tam o esnada Atatürk'ün 1937'de mecliste yaptığı o konuşmanın kırpılmış hali medyaya sürüldü. Seçilmiş kişilerin yana yana aradığı büyük koz(!) sonunda onlara verilmişti. Bu sinsi plânı yapanlar, seçilmişlere "Hayda bre pehlivanlar, meydan sizindir. Yıkıp dağıtın ortalığı" emrini yolladı. O gün bu gündür, Atatürk'ün o sözleri "Kur'an'ı inkâr eden sözler" olarak dilden dile yayıldı.
"Atatürkçü" gibi görünen ama en can alıcı konularda Atatürk düşmanlarına can simidi uzatarak onları mutlu eden Murat Bardakçı'nın, "Atatürk'ün gökten indiği sanılan kitaplardan kastettiği Kur'an'dır. Bunu niye inkâr ediyoruz?" diyerek o iftirayı desteklemesi, bu desteğini "Atatürkçü araştırmacı yazardan itiraf" görünümüyle Atatürk düşmanlarına altın tepside sunulması, Atatürk'ün deyimiyle gaflet, dalâlet ve hatta hıyanettir!
Atatürk'ten ölümünü isteyecek kadar nefret eden İnönü, Karabekir ve daha birçok milletvekili o sözleri o gün anlayamamış, para için kalemini satan ve bu yüzden yargılanan Necip Fazıl gibi kurnaz biri o sözlerin anlamını kavrayamamış, tee uzun yıllar sonra Murat Bardakçı diye biri çıkmış ve şifreyi(!) anında çözmüş. İşe bak sen! Murat Bardakçı "bilirkişi" midir ki onun sözleri "kaynak" değeri görüyor? Ona bu yetkiyi kim verdi ki, Atatürk düşmanları onun sözlerini bize "kaynak" olarak sunuyor?
Atatürk'ün o gün mecliste söylediği "gökten indiği sanılan kitaplar"dan kastı asla ve asla Kur'an değildir! Onun kastettiği sorgulanamaz ve eleştirilemez kabul edilen sahte din kitaplarıdır. O yüzden o sözler alkışlanmıştır ve itiraz edilmemiştir. İkinci paragrafa dikkat ederseniz bu gerçek zaten kendiliğinden anlaşılıyor. Atatürk o sözleri söyledikten sonra ikinci paragrafta ne demişti?
"Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt; bağrından çıktığımız Türk ulusu ve bir de, uluslar tarihinin bin bir acıklı olay ve sıkıntı ile dolu yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır."
Atatürk o konuşmasında yaşanmış acı tecrübelerden ve alınan derslerden bahsediyor. Türk Milleti dinini doğru öğrensin, sahte hocaların elinde tekrar zombiye dönüştürülmesin diye Kur'an'ı ve hadisleri Türkçeye çevirten Atatürk'ün Kur'an'ı inkâr ettiğini söylemek akla ve vicdana sığmaz! Akla ve vicdana sığmayan İslâm'a da sığmaz! İslâm'a sığmayan ise bu dünyada İslâm'ın dışında kalır. Ahirette de bu iftiranın bedelini çok ağır öder.
Atatürk hem Kur'an'a hem de Hz. Muhammed'in mücadele tarihine o kadar hakimdi ki, liselerde okutulması için yazdırdığı tarih kitaplarında Hz. Muhammed'i bakın nasıl anlatmış?
"Muhammed'i ve onun nasıl bir din kurucusu ve dini bir devlet reisi olduğunu anlayabilmek için kendisinin özellikle askeri faaliyetlerini incelemek gerekir. Aksi takdirde Muhammed'i, her şeyi bir melekten alan ve aynen çevresine tebliğ eden ümmî, cahil, duygusuz, hareketsiz bir put derekesine indirmek hatasından kurtulmak mümkün olmaz. Halbuki Muhammed denilen büyük şahsiyet, bizzat duygulanan, düşünen, girişimci ve çağdaşlarının en yükseği olduğunu yaptığı işlerle ispat etmiş bir varlıktı."
(Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri, 2. Cilt, sayfa 93-94, Kaynak Yayınları)
"Muhammed, gerek dini meselelerde, gerek toplumsal hususlarda bir reform yapmak gerektiği zaman, kendini hiçbir şeyle bağlı görmemiştir. Daima ileriye doğru yürümüştür. Ölüm, bu ilerlemeyi birdenbire kesti. Muhammed'den sonra İslâm âleminde görülen durgunluk ve gerileme sebebini, Muhammed'de değil, onun haleflerinin Muhammed'in mesleğinin ruhunu değil, metnini almalarında aramak gerekir. Bu büyük gerçek ancak Türkiye Cumhuriyeti devrinde hakkıyla kavranmış ve gerekleri yapılmıştır."
(Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri (1931-1941), 2. Cilt, sayfa 118, Kaynak Yayınları)
Atatürk'ün 96 yıl önce yazdırdığı bu muhteşem tespitleri bugün hâlâ birçok ilahiyatçı ve tarihçi profesör ne yazık ki anlayamıyor. Ya da anlamak işlerine gelmiyor.
Kur'an ve Hz. Muhammed için "Arapoğlunun yaveleri (saçmalıkları) diyen Atatürk, tarih kitaplarında Hz. Muhammed'i ve devrimlerini yüceltir mi? Dikkat ederseniz Atatürk burada İslâm toplumlarının neden gerilediğini de açıklıyor. Müslümanlar Hz. Muhammed'in vefatından sonra Kur'an ayetlerinin sadece lafzına takılıp kalmış. Kur'an'ın neden geldiğini, neler istediğini, nasıl yol gösterdiğini hiç düşünmemişler.
Atatürk; Müslümanların gerileme sebebinin Hz. Muhammed değil, onun vefatından sonra müslümanların ayetleri düşünerek okumadığı ve Hz. Muhammed'i gerçekte örnek almadıkları için geri kaldıklarını anlatıyor ve devamında da diyor ki:
"...Bu büyük gerçek ancak Türkiye Cumhuriyeti devrinde hakkıyla kavranmış ve gerekleri yapılmıştır."
Atatürk gerçekten İslâm düşmanı olsaydı, İslâm'ın anlatıldığı Kur'an'ın lafzına değil de içindeki mesaja dikkat çeker miydi? O mesajı doğru anlayalım, sahte hocaların kulu olmayalım diye Kur'an'ı Türkçeye çevirtir miydi? Kur'an'daki mesajı bizzat uygulayan Hz. Muhammed'i yüceltip onu örnek aldığını açıkça ilân eder miydi?
Önemli Bir Not:
Atatürk'ün Kur'an'ı Türkçeye çevirtmesini Atatürk öldükten sonra "İslâm düşmanlığı" olarak anlatıp Atatürk'e iftira atan Kâzım Karabekir'in, 19 Ocak 1906 Cuma günü, yani daha Osmanlı subayı iken günlüğüne yazdığı not: "Hutbe Türkçe olmalı!" (Kaynak: Kâzım Karabekir, Günlükler 1906-1948, 1. Cilt, 3. Baskı, 2020, Sayfa 20, Yapı Kredi Yayınları)
Kâzım Karabekir Osmanlı subayı iken neyin Türkçe olmasını istemiş? Cuma hutbesinin. Cuma hutbesinde ne okunuyor? Ayet ve hadis. Yani Kâzım Karabekir, Türk Milleti İslâm'ı doğru anlasın diye ayet ve hadislerin Türkçe okunmasını istemiş, Arapça olmasına sitem etmiş. Onun bu Türkçe isteğine ve Arapça sitemine yürekten katılıyoruz. Peki Atatürk neleri Türkçeye çevirtmişti? Ayetleri ve hadisleri. Kâzım Karabekir'in istediği de bu değil miydi?
Eğer Atatürk Kur'an'ı Türkçeye çevirttiği için İslâm düşmanı oluyorsa, aynı devrimi yıllardır içinde taşıyan ve bunu günlüğüne yazan Kâzım Karabekir de İslâm düşmanı olmuyor mu? Yok eğer Kâzım Karabekir İslâm'a gönül vermiş bir müslümansa, o zaman Atatürk de müslümandır. Aksini iddia eden varsa buyursun pirincin taşını ayıklasın! (Notun sonu)
Atatürk'e saldıran müslümanlara şunları sormak istiyorum;
Dinden çıkanlar İslâm'ı ve Hz. Muhammed'i kötülemek için hangi argümanları kullanıyorlar? Atatürk'ün yazdırdıklarını mı yoksa din hocalarının anlattıklarını mı?
Hz Muhammed'i kitaplarda "kadın düşkünü, sübyancı, oğlancı, katliamcı, suikastçı, işkenceci, hileci, büyücü" olarak anlatan Atatürk mü yoksa din hocaları mı?
Hz. Muhammed için uydurulmuş iğrenç rivayetleri kullanmayan, aksine onun karakterini ve devrimlerini yücelten, Hz. Muhammed'i örnek alarak devrimler yaptığını akademik eserle tüm dünyaya gururla duyuran Atatürk mü Hz. Muhammed'e düşman? Yoksa uydurulmuş ne kadar pislik varsa "Peygamber sünneti" adı altında anlatarak müslümanları sapık ve saldırgan bir ümmete dönüştüren din hocaları mı?
Atatürk'ün ölümünden sonra İsmet İnönü'nün ABD'nin emriyle o tarih kitaplarını neden müfretdattan kaldırdığını şimdi anladınız mı? Atatürk'e "İslâm düşmanı" iftirası atmak için. Tabi bir diğer önemli sebebi de, Atatürk'ün "Yunan Mucizesi" yalanı altına gizlenen Türk Tarihi ve Türk Medeniyeti gerçeğini bilimsel araştırmalarla ortaya çıkarmasıydı. ABD, Türk gençlerinin uydurulmuş Yunan medeniyetini okuyup benimsemesini, kendi öz tarihini ise unutmasını istiyordu.
Atatürk'ün ölümünden sonra Türkiye'de hızla basılıp çoğaltılan "Yunan Mucizesi" ve "Yunan Klasikleri" eserleri sizce tesadüf müydü?
Tarih araştırmaları konusunda titizliğe ve dürüstlüğe çok önem veren Atatürk, Türk ve İslâm tarihi araştırmaları yapan ilim heyetine 1931 yılında ne demişti?
"Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir hâl alır."
Kendi tarihini bilmeyen Türklerin haline bakın! İnandığı dini bilmeyen müslümanların haline bakın!
Şimdi söyleyin!
Kim haklı çıktı?