MHP'li Bulut: Yargıda revizyon değil ciddi reform şart

MHP Tokat Milletvekili Av. Yücel Bulut, Türkiye'de sadece yargı teşkilatının değil, tüm bürokrasinin "yetersiz uygulayıcı" sorununa ortak bir akılla çözüm üretilmesi gerektiğini dile getirdi.

MHP
HUKUK 10.12.2021 22:07:00 0

ANKARA - Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Tokat Milletvekili Av. Yücel Bulut, Türkiye'de sadece yargı teşkilatının değil, tüm bürokrasinin "yetersiz uygulayıcı" sorununa ortak bir akılla çözüm üretilmesi gerektiğini dile getirdi.

MHP'li Bulut, TBMM Genel Kurulu'nda Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine yaptığı konuşmada vatandaşın temel beklentisi; hakkının, adil ve tarafsızlığından, yetkinliğinden şüphe duyulmayan kadroların eliyle temin ve tesisinin önünün açılması olduğunu dile getirdi.

MHP Tokat Milletvekili Av. Yücel Bulut, konuşmasında özetle şunları kaydetti:

REVİZYON DEĞİL CİDDİ REFORM ÇAĞRISI

"Türkiye'de yargı teşkilatının birincil ve öncelikli sorunu mevzuat sorunu değil nitelikli uygulayıcı sorunudur; uzun süren yargılamaların vatandaşın ciddi hak kayıplarına sebebiyet verecek kadar şirazesinden çıkmış olmasıdır. Dolayısıyla ortaya bir cesaret koyarak revizyon değil etkili bir reformu hayata geçirmek durumundayız. Cumhuriyet tarihi boyunca tartışılan, yaklaşık yüz yıllık bir arka planı olan ve en nihayetinde de siyasi iktidar tarafından bu haklı talepleri dikkate alarak hayata geçirilen, geçirilmiş olan bölge adliye mahkemeleri ve istinaf mahkemelerinin hep birlikte mercek altına alınması lazım.

İstinaf mahkemelerinin kanunu çok iyi niyetli bir şekilde, yıllarca akademik çerçevede tartışılmış olmasından dolayı Yargıtayın iş yükünü bir nebze düşüreceği inancıyla ve yargılamaları hızlandıracağı düşüncesiyle hayatımıza girdi ancak bugün fiilen uygulamada bölge adliye mahkemeleri ve istinaf mahkemeleri bu neticeyi vermedi. Yaklaşık beş yıl süren Yargıtay aşamasıyla beraber beş yıl, altı yıl süren yargı dosyalarının üzerine bir üç yıl daha eklenmesine sebebiyet verdi.

Yargı reformu kapsamına bölge adliye mahkemelerinin ve istinaf mahkemelerinin alınması, gerek görülürse doktrinde yıllarca her siyasi iktidara dayatılan ve bir müjde gibi, bir köklü çözüm önerisi gibi sunulan ama o neticeyi vermeyen istinaf mahkemelerinin derhal kaldırılması da dahil olmak üzere tüm çözüm önerilerinin düşünülmesi lazım. İstinaf mahkemeleri bir yandan yargı sürecini uzatırken diğer yandan da nitelikli yargıçlarımızın, hakimlerimizin ve savcılarımızın ilk derece mahkemelerinden çekilerek bölge adliye mahkemelerinde görevlendirilmesi gibi fiili bir sonuç doğurdu ve kürsüler maalesef ki tecrübesiz hakim ve savcılarımızın adeta stajını tamamladıkları birer mevzi ve mertebe haline geldi. Dolayısıyla istinaf mahkemeleri 2022 yılının Türkiye’de yargı konusundaki en önemli gündemi olması gerekiyor."

MHP'Lİ BULUT'UN KONUŞMASININ TAM METNİ

 Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk son bağımsız Türk devletinin adalet siyasetini "Her şey kanun yapmaktan ibaret değildir, aksine, her şey o kanunları uygulamak ve uygulatmaktan ibarettir." şeklinde özetlemişti; sanıyorum ki bugün ve bundan sonra da geçerliliğini koruyacak ve bugünkü sorunlara da ışık tutacak temel bir tespit ve temel bir vizyonu ortaya koymuştu. Her geçen gün bir yenisiyle karşılaştığımız, her sabah yeni baştan başlayan adalet tartışmalarının temelinde de Mustafa Kemal Atatürk'ün ortaya koymuş olduğu bu vizyonun eksikliği yatmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının her gün feryadına konu olan meselelerin tamamı Türkiye'nin mevzuat eksikliğinden değil, fakat nitelikli uygulayıcı eksikliğinden dolayı gündeme geldiğini artık hepimiz kabul etmek durumundayız. Gerçekten de nitelikli uygulayıcıların tercih edilmesi yerine yıllardır -özellikle son iki yüz yıldır, Osmanlı'dan bize bakiye kalan bir mesele olarak düşünmek gerekiyor- nitelikli uygulayıcıların yerine ağırlıklı olarak temel bir kriter gözetilmeksizin yetersiz kadroların egemen hâle gelmiş olması huzur ve selametin de teminatı olan yargı teşkilatının maalesef ki işlevinin tatmin edicilikten uzak bir noktaya sürüklenmesine sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla, Türkiye'de sadece yargı teşkilatının değil, tüm bürokrasinin yetersiz uygulayıcı sorununa hep birlikte, ortak bir akılla çözüm üretmek zorundayız. Vatandaşın temel beklentisi hem Hükûmetten, hem bizlerden, Parlamentodan, bugün burada bulunan Adalet Bakanımızdan ve Adalet Bakanlığı bürokrasisinden temel beklentisi hakkını adil ve tarafsızlığından şüphe duyulmayan ama bunlara ek olarak donanımından ve yetkinliğinden de şüphe duyulmayan kadroların eliyle, hâkim, savcıların eliyle, süratli bir şekilde temin ve tesisinin önünün açılmasıdır.
Şimdi, bu Parlamentoda 2020-2021 yılı boyunca "yargı reformu" adı altında gelen birçok paketi kabul ettik, yasalaştırdık ve kanunlaştırdık. İçerik itibariyle hem iktidarın hem muhalefetin, siyasi partilerimizin, bunların muhtevalarına esaslı bir itirazları olduğunu düşünmüyorum. Bu "yargı reformu" adı altında gelen paketlerin önemli bir kısmı Türkiye'de mevzuatın, teknolojik gelişmelere entegrasyonunu içeren düzenlemelerdi ve her birisi de gerekliydi fakat bunların bugün anlam ve mahiyeti karşı karşıya kaldığımız sorunlarla mukayese edildiğinde bir yargı reformundan ziyade bir revizyon aşamasında kaldığını da hep beraber kabul etmek zorundayız. Dolayısıyla bir yargı revizyonuna değil, bir yargı reformuna ihtiyacımız olduğunu da bugün Adalet Bakanlığı teşkilatının da, milletvekillerimizin de hep birlikte kabul ettiğimizden zerre kadar şüphe duymuyorum. Peki, yargı revizyonundan yargı reformu aşamasına nasıl geçilecek, neler yapılması lazım? Az evvel de ifade etmiş olduğum üzere Türkiye'de yargı teşkilatının birincil ve öncelikli sorunu mevzuat sorunu değildir, birincil ve öncelikli sorun nitelikli uygulayıcı sorunudur ve uzun süren yargılamaların vatandaşın ciddi hak kayıplarına sebebiyet verecek kadar şirazesinden çıkmış olmasıdır. Dolayısıyla ortaya bir cesaret koyarak revizyon değil etkili bir reformu hayata geçirmek durumundayız. Bu çerçevede, ifade etmek isterim ki Cumhuriyet tarihi boyunca tartışılan, yaklaşık yüz yıllık bir arka planı olan ve en nihayetinde de siyasi iktidar tarafından bu haklı talepleri dikkate alarak hayata geçirilen geçirilmiş olan bölge adliye mahkemeleri ve istinaf mahkemelerinin hep birlikte mercek altına alınması lazım. İstinaf mahkemelerinin kanunu çok iyi niyetli bir şekilde, yıllarca akademik çerçevede tartışılmış olmasından dolayı Yargıtayın iş yükünü bir nebze düşüreceği inancıyla ve yargılamaları hızlandıracağı düşüncesiyle hayatımıza girdi ancak bugün fiilen uygulamada bölge adliye mahkemeleri ve istinaf mahkemeleri bu neticeyi vermedi. Yaklaşık beş yıl süren Yargıtay aşamasıyla beraber beş yıl, altı yıl süren yargı dosyalarının üzerine bir üç yıl daha eklenmesine sebebiyet verdi. Dolayısıyla bu mesleği icra eden bütün avukatların feryadına kulak vermek lazım. Yine, dosyaları yıllarca sürüncemede kalan vatandaşların feryadına kulak vermek lazım ve istinaf mahkemelerinin kendisinden beklenen neticeyi vermediğini görerek, yargı işlemlerine üç yıl, dört yıl, beş yıl daha ek yaptığını kabul ederek bir an evvel yargı reformu kapsamına bölge adliye mahkemelerinin ve istinaf mahkemelerinin alınması, gerek görülürse doktrinde yıllarca her siyasi iktidara dayatılan ve bir müjde gibi, bir köklü çözüm önerisi gibi sunulan ama o neticeyi vermeyen istinaf mahkemelerinin derhâl kaldırılması da dâhil olmak üzere tüm çözüm önerilerinin düşünülmesi lazım. İstinaf mahkemeleri bir yandan yargı sürecini uzatırken diğer yandan da nitelikli yargıçlarımızın, hâkimlerimizin ve savcılarımızın ilk derece mahkemelerinden çekilerek bölge adliye mahkemelerinde görevlendirilmesi gibi fiilî bir sonuç doğurdu ve kürsüler maalesef ki tecrübesiz hâkim ve savcılarımızın âdeta stajını tamamladıkları birer mevzi ve mertebe hâline geldi. Dolayısıyla istinaf mahkemeleri 2022 yılının Türkiye'de yargı konusundaki en önemli gündemi olması gerekiyor.
Bir başka husus, yıllardır maalesef nitelikli, donanımlı, yıllarını mesleğe vermiş savcılarımızın atıl bir şekilde görevlendirildiği, enerjilerinden, birikimlerinden ve donanımlarından istifade edemediğimiz Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kurumunun çok hızlı bir şekilde ele alınması gerekiyor. Burada, Anadolu'nun dört bir yanında yöneticilik, idarecilik yapmış, unvanlı kararnamelerle görev almış tecrübeli savcılarımız -ki fiilen de zaten "kızağa çekilmek" olarak görülüyor- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının hantal yapısı içerisinde kendilerinden hiçbir şekilde istifade edilmeksizin bekletiliyorlar. Aynı zamanda, ceza yargılamalarına ilişkin de -bu, vatandaşın temel ve gerçek sorunudur- ilk derece mahkemesinden çıkan kararın bir an evvel temyiz incelemesi için Yargıtaya gönderilmesini bekleyen vatandaşlar, hiçbir hukuki kıymeti olmayan bir inceleme için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından çıkmasını yaklaşık iki yıl, üç yıl beklemektedirler. Dolayısıyla, incelemeyi yapacak olan Yargıtayın ilgili ceza dairesi nazarında da hiçbir bağlayıcılığı ve kıymeti olmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesini üç yıl beklemek zorunda kalan vatandaşlarımızın feryadını ivedi bir şekilde dikkate alarak bu Kurumun baştan elden geçirilmesi; burada, enerjisi ve tecrübesi yüksek cumhuriyet savcılarımızın devlete hizmet edecekleri daha etkin noktalara derhâl sevk edilerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının gereksiz, lüzumsuz ve hiçbir bağlayıcılığı olmayan tebliğname yetkisinin kaldırılması; bu Kurumun, daha etkin, devlet için daha maliyetsiz ve daha faydalı bir şekilde revizyonu tüm meslektaşlarımızın ve hukuk camiamızın ve hatta vatandaşlarımızın da beklentisi olmuştur.
Bir başka husus da yine, nitelikli uygulayıcıyı elde edebilmek için hâkim ve savcılarımız arasında etkin bir liyakat ve terfi sisteminin oluşturulması, çalışan, üreten, işini disiplinli yapan hâkim ve savcılarımız ile bu konuda gerekli titizliği göstermeyen hâkim ve savcılarımızın arasında fark yaratacak, çalışanların hakkını alacağına olan inançlarını koruyacak bir terfi sisteminin bir an önce oluşturulması gerekmektedir.
2023 yılında ve tam zamanında gerçekleşecek olan seçimler, aynı zamanda cumhuriyetimizin 100'üncü yılına denk gelmektedir. Yaşanan gelişmeleri mercek altına aldığımızda 2023 yılında gerçekleşecek olan seçimler bazı kesimler ve dinamikler tarafından bir seçim olmaktan çıkarılmak ve Türk devletiyle, Türk milletiyle hesaplaşmaya dönüştürülmek istendiği açıkça görülmektedir.
Ülkemizde diplomatik temsilciliği bulunan bazı ülkelerin büyükelçilerinin demokratik siyasi hayatımıza, diplomatik teamülleri hiçe sayarak müdahale etmeye teşebbüs ettiklerine ilişkin güçlü veriler bir tarafta ve hemen her gün küresel şirketlerin kontrolündeki sosyal medya platformlarının Türk milletine yönelen algı operasyonları, itibar suikastları ve sinsi tuzakları bir tarafta gözümüzün önüne sokulmaktadır. 2023 yılında hedeflenenin sadece Cumhur İttifakı'yla değil hem Cumhurbaşkanımızın şahsında hem de Sayın Genel Başkanımızın şahsında Türkiye Cumhuriyeti'yle bir hesaplaşmak arzusu olduğu tüm yönleriyle ortaya çıkmıştır.
ABD Başkanı Biden'in Türkiye'de muhalefete destek vereceklerini açıklaması, ABD Büyükelçiliğinin firari bir FETÖ'cünün Sayın Genel Başkanımız hakkındaki çirkin paylaşımını resmî sosyal medya hesabından beğenmesi, bazı diplomatik temsilcilerin komşu bir ülkede Türkiye'nin seçimlerine ilişkin bir toplantı gerçekleştirmesi, yargı organları tarafından tutuklu yargılanan bir şahsın hukuki durumu hakkında bazı büyükelçilerin uluslararası hukuku hiçe sayan müdahale teşebbüsleri, bazı muhalif gazetecilerin ve yayın organlarının yabancı vakıflar tarafından fonlandığının ortaya çıkarılmış olması, yabancı ülkelere ait basın-yayın kuruluşlarının tarihlerinde ilk defa Türkçe yayın yapacak şekilde yeniden dizayn edilmesi ve Türkiye ayaklarını oluşturması, diplomatik unsurların siyaset kurumunu temsil eden kişilerle muhtevası açıklanmayan görüşmelerine yoğunluk vermesi ve sosyal medya platformlarının Türkiye aleyhtarı operasyonlarına açık bir şekilde destek verilmesi Türkiye'de 2023 seçimlerine ilişkin küresel grupların 5'inci kol faaliyetine hız verdiklerini açıkça ortaya koymaktadır.
Küresel sistemin bütün unsurlarının Türk siyasetine müdahale teşebbüsünde bulundukları bugünlerde şunu açıkça ifade etmek durumundayız: Amacınız ve hedefiniz ne olursa olsun, biz, Türkiye Cumhuriyeti'nin her yurttaşını, her dünya görüşüne mensup insanını seviyoruz ama Türkiye'yi 1923'ten yüz sene sonra bir kere daha Millî Mücadele'ye zorlamak niyetinde olan küresel güçler şunu bilmelidirler ki bu Parlamentonun ve Türk milletinin evlatları, 1919'da Amasya Tamimi'ne ecdadın atmış olduğu imzanın mürekkebini kurutmamaya kararlıdır. Türk milletinin geleceğine yine Türk milletinin azim ve kararı karar verecektir, bu irade karar verecektir. Eğer ki Cumhurbaşkanıyla hesaplaşma niyetindeyseniz size söyleyeceğimiz sadece şudur: Azdan az, çoktan çok gider. 


Anahtar Kelimeler: ' Bulut: Yargıda revizyon değil ciddi reform

YAZARLAR