Haber Editörü

Ramazan DURMUŞ / GELDE YAZMA

ramazandurmus44@gmail.com

Prof.Dr. İlyas Topsakal: "Eğitim, bir milletin istikbalini hazırlama sanatıdır"

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Samsun Milletvekili Prof. Dr. İlyas Topsakal, eğitim meselesinin devletimizin ve milletimizin en önemli meselesi olduğunu bildirdi.

Prof.Dr. İlyas Topsakal:
SİYASET 14.12.2025 17:18:00 0

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Samsun Milletvekili Prof. Dr. İlyas Topsakal, eğitim meselesinin devletimizin ve milletimizin en önemli meselesi olduğunu bildirdi.

Prof.Dr. Topsakal “Eğitim, yalnızca çocuklara ne öğrettiğimizle ilgili değil, onları neye dönüştürdüğümüzle ilgilidir. Eğitim, bir milletin istikbalini hazırlama sanatıdır, hem zahmetli hem de mesuliyetli bir sanattır. Yanlış icra edildiğinde bedeli yıllar sonra ödenir, doğru icra edildiğinde ise neticesi nesiller boyunca hissedilir” dedi.

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Samsun Milletvekili Prof. Dr. İlyas Topsakal “Bir milletin en önemli meselesi maarifse en önemli insanları öğretmen olmalı ve ona göre imkânları genişletilmeli ve ona değer verilmelidir. Bir saniye canımızı kurtarmak için bütün servetimizi hastanelerde harcarken gelecek nesilleri ve bütün insanlığı kurtaracak insanları nereye koymamız gerektiğini lütfen sakin bir kafayla düşünelim” diye konuştu.

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Samsun Milletvekili Prof. Dr. İlyas Topsakal'ın Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması şöyle:

Eğitim meselesi devletimizin ve milletimizin en önemli meselesi

"Konuşmama Peyami Safa'nın bir paragrafıyla başlıyorum, Peyami Safa diyor ki: "Çocukları tanımıyoruz. Onları yetiştirmek için kullandığımız usuller yanlıştır. Tabiat, çocukların büyük olmadan evvel çocuk olmalarını ister, bizse onların çocuk olmadan evvel büyük olmalarını istiyoruz. Bu tabiat nizamını altüst etmeye kalkarsak öyle turfanda meyveler yetiştirmiş oluruz ki bunların ne olgunluğu ne de lezzeti kalır, hepsi çarçabuk bozulur çürür gider."

Eğitim meselesi devletimizin ve milletimizin en önemli meselesidir çünkü eğitim, yalnızca çocuklara ne öğrettiğimizle ilgili değil, onları neye dönüştürdüğümüzle ilgilidir. Eğitim, bir milletin istikbalini hazırlama sanatıdır, hem zahmetli hem de mesuliyetli bir sanattır. Yanlış icra edildiğinde bedeli yıllar sonra ödenir, doğru icra edildiğinde ise neticesi nesiller boyunca hissedilir. Bizim tarihimizde eğitim hiçbir zaman yalnızca bilgi aktarmak olarak telakki edilmemiştir. Medresede, mektepte, tekkede, ocakta esas olan insan yetiştirmek, daha doğrusu, şahsiyetli insan yetiştirmek olmuştur. Şahsiyet ise ne yalnızca zekâyla ne de yalnızca bilgiyle inşa edilir. Şahsiyet, insanın kendisine ait hissettiği kültürle, yaşadığı değerlerle ve yöneldiği hedefle şekillenir. Ziya Gökalp bu konuda şöyle der: "Eğitim yetişmiş neslin yeni yetişmeye başlayan nesle fikirlerini ve hislerini aktarmasıdır." Eğitim yalnızca akla değil kalbe de hitap eden bir faaliyettir. Bir nesil kendisinden sonrakine yalnızca bilgi bırakmaz; korkularını, umutlarını, ideallerini ve zaaflarını da bırakır. İşte, bu yüzden eğitim meselesi basit bir öğretim meselesi değil derin bir terbiye meselesidir.

Talimi olup terbiyesi olmayan bir eğitim, insanı bilgili kılar ama yönsüz bırakır

Gökalp'in yaptığı talim-terbiye ayrımı bugün hâlâ yolumuzu aydınlatan bir pusuladır. Talim ilmi, tekniği, fenni öğretir; terbiye ise insanın hangi değerlere bağlanacağını, hangi sınırlar içinde hareket edeceğini, neyi doğru, neyi yanlış kabul edeceğini belirler. Talim insanı meslek sahibi yapar, terbiye ise onu milletin bir ferdi hâline koyar. Talimi olup terbiyesi olmayan bir eğitim, insanı bilgili kılar ama yönsüz bırakır; terbiyesi olup talimi olmayan bir eğitim ise iyi niyetli ama çaresiz bireyler üretir. Mesele, bu ikisini hikmetle bir araya getirmektir. Terbiye toplumdan doğar; değer yargıları gökten inmez, tarih içinde oluşur. Bir milletin acıları, sevinçleri, mücadeleleri ve zaferleri onun değer dünyasını şekillendirir. Kültür dediğimiz şey işte, bu birikimin adıdır. Kültür millîdir, başkasından kopyalanamaz, ödünç alınamaz. Bu yüzden bizim âlimlerimiz terbiyenin millî olmasını bir tercih değil bir zaruret olarak görür. Buna karşılık, ilim ve teknik insanlığın ortak malıdır. Onu almakta tereddüt etmez lakin mesele alınanı nerede ve nasıl kullanılacağını bilmektir. Burada durup sormak gerekir: Biz bugün çocuklarımıza ne veriyoruz? Bilgi mi, yön mü, meslek mi, mana mı, diploma mı, şahsiyet mi? Bu soruların cevabı eğitim  sistemimizin mahiyetini ele verir çünkü bir milletin eğitimi o milletin kendisi hakkında ne düşündüğünün aynasıdır. Maarif tarihimizin köklü düşünürü bu aynaya baktığında rahatsız edici bir manzara da görür. Ana diline yabancılaşan, tarihini bir ezber malzemesi olarak gören, milletini sevmenin ne demek olduğunu bilmeyen bir neslin yetişmekte olduğunu büyük insanlarımız fark eder. Eğitim kuru bilgi aktarmak değil, millî şuuru inşa etmektir, dil, bu inşanın temel taşıdır. 

"Dil zayıfladığında, düşünce bulanıklaşır, düşünce bulanıklaştığında kimlik çözülür"

Dil zayıfladığında, düşünce bulanıklaşır, düşünce bulanıklaştığında kimlik çözülür. Bu yüzden, çocuklara sunulan her metin, her hikâye, her ders farkında olmadan bir dünya görüşü telkin eder. Eğitim tarafsız değildir, her zaman bir istikamet verir yani yabancı terimlerin çocuk zihninde yapacağı tahribat bilimin bir sonucuysa hâlâ yabancı dilde eğitimde ısrarının manası nedir? Bu sözüm hem özel hem de vakıf okullarına hem de YÖK'e, yaptığınız talim yani öğretim ise sorun yok, bunu hem tarih hem modern bilim size söylüyor zaten ama sizin yaptığınız talim değil, eğitim yani eski dilde terbiye, o zaman siz milletimizin çocuklarının ve gençlerinin şuurunu bulanıklaştırıyor musunuz yoksa berrak hâle mi getiriyorsunuz? Oturun, düşünün lütfen, bu düşüncede, bu sofrada biz de olalım. Bizim maarif davamızda bir başka gerçek "mefkûre" kavramıdır. Bilgi, ülküyle birleşmediği sürece dağınık kalır. Milletleri ayakta tutan şey ortak bir hedefe inanabilme kudretidir. Eğitim, bu inancın genç nesillere aktarıldığı yerdir. Mefkûresiz bir gençlik boşlukta kalır, boşluk ise mutlaka dolar; eğer kendi milletinin idealiyle dolmazsa başkalarının ideolojileriyle dolar. Gençlik yalnızca ders yüküyle değil, hayata dair belirsizliklerle de boğuşur. Bu yüzden eğitim meselesi aynı zamanda adalet meselesidir yani herkesin eğitimden eşit payı alabilmesidir, o zaman özel okul meselesini neden devamlı suretle günde gündemde tuttuğumu anlayabilirsiniz. Kısaca, düşünürlerimizin ortak kanaatine göre eğitim, taklit işi değildir; eğitim, ruhu olmayan bir mekanizma hiç değildir. 

"Millî terbiyeyle muasır talimi bir araya getirebilen milletler yükselir"

Eğitim, kökleri mazide, hedefi istikbalde olan bir inşa faaliyetidir. Millî terbiyeyle muasır talimi bir araya getirebilen milletler yükselir. Birini ihmal edenler ya içine kapanır ya da başkasının gölgesinde kalır. Bugün bu Mecliste eğitim konuşulurken asıl sormamız gereken şey şudur: Biz nasıl bir insan istiyoruz? Nasıl bir gençlik hayal ediyoruz? Kendi tarihini bilen ama geleceğe kapalı olmayan, çağın ilmini takip eden ama köksüzleşmeyen, hür düşünen ama sorumluluk taşıyan bir nesil mi, yoksa yalnızca sınav kazanan ama yönünü kaybetmiş kalabalıklar mı? Bu sorulara samimiyetle cevap vermeden yapılacak her düzenleme eksik kalacaktır çünkü eğitim rakamlarla değil, insanla ölçülür ve insan ancak değerle, manayla istikamet bulur.

Girişimci, kültürlü, erdemli ve inancı sağlam bir gençlik

Eğitimde temel gayemiz şudur: Türk milletine mensup olmanın gururunu ve şuurunu taşıyan, bu toprakların manevi ve kültürel değerleriyle yoğrulan; düşünen, anlayan, muhakeme eden ve karşılaştığı meseleleri sağduyuyla çözebilen nesiller yetiştirmektir. Bizler, gençlerimizin, yalnızca bilgiyle donanmış olmasını değil aynı zamanda, sorumluluk sahibi, toplumuna karşı duyarlı, yeniliklere karşı açık ve gelişen dünyayı okuyabilen bireyler olmasını hedefliyoruz. Bilimin, teknolojinin ve üretimin imkânlarını değerlendirebilen; girişimci, kültürlü, erdemli ve inancı sağlam bir gençlik; işte, arzu ettiğimiz budur. Bu idealimizi gerçekleştirmenin en önemli unsuru öğretmen modelimiz, öğretmenlerimizin hem çağdaş dünyayı anlayan hem de harsımıza ait şuuru taşıyan kişiler olmasını temin etmek vazifemizdir.

“Ne yazık ki program henüz, öğretmenlerimiz tarafından iyice anlaşılmamıştır”

Bu vesileyle, Millî Eğitim Bakanlığımızın Maarif Modeli, eksiklikleri olsa da çocuklarımızı hem harsına hem de modern dünyanın gerçeklerine hazırlamadaki azmi, kararlılığı arkasında durduğumuzu MHP adına söylemeliyim. Cumhuriyet tarihimizde, özellikle çok partili dönemimiz sonrası ilk defa, kendi doğru ve yanlışlarımızla, bilim insanlarımız bir program çabasına girdi. Bunun içinde bütün üniversite ve eğitim uzmanlarımız ve düşünce insanlarımız bulunmakta. Bu programın elbette birçok eksiği var, olacaktır ancak bu program, millîdir, harsidir ve çağdaştır ve daha da önemlisi, bizim bilim insanlarımızın ürünüdür. İşte, bu nedenle bile, bizim grubumuz için oldukça mühimdir. Programın, müessese ve çocuklarımıza aktarımı öğretmenlerimiz sayesinde olacaktır. Bu nedenle, öğretmenlik mesleği ve öğretmenin programı özümsemesi belki de her şeyden mühimdir. Ne yazık ki program henüz, öğretmenlerimiz tarafından iyice anlaşılmamıştır veya teessüfle ifade edebileceğim; öğretmenlerimiz bu konuda istikamet sahibi değildir. Bunun birçok sebebi olabilir

Ekonomik ve yeterli bilgi verilmemiş veya tarihî silsile doğru okunmamış olabilir. Bütün bu sebepler iyice tahlil edilmeli ve öğretmenlerimiz lehine tamamlanmalıdır.

“Bir milletin en önemli meselesi maarifse en önemli insanları öğretmen olmalı”

Bir milletin en önemli meselesi maarifse en önemli insanları öğretmen olmalı ve ona göre imkânları genişletilmeli ve ona değer verilmelidir. Bir saniye canımızı kurtarmak için bütün servetimizi hastanelerde harcarken gelecek nesilleri ve bütün insanlığı kurtaracak insanları nereye koymamız gerektiğini lütfen sakin bir kafayla düşünelim. Bu amaçla Millî Eğitim Akademisi öğretmen ve öğretmenliğe dair bir projenin sağlam temeller üzerine bina edilmesi demektir, en azından bu amaçla kurulmuştur. O zaman bu kuruluşa alınacak hocaların yüz yıl sonra kendi düşüncesi olan ekol sahibi insanlar olmasına dikkat edilmelidir. MHP'nin buradaki görüşü adalet ve hak kavramı üzerinedir ve siyasetin üzerinde bu meseleyi düşünür, atanacak öğretmenlerimiz de siyaset dışı olur. Bu vesileyle Türkiye'de acilen Millî Eğitim Bakanlığımızın belirlediği kriterlere uymayan; özellikle de ana okulu, ilköğretim ve ortaöğretim ve lisedeki özel okulların kapatılması artık bir güvenlik sorunudur. İlköğretimde daha ana dilini bilmeyen çocuklarımıza yüklenen kavramların verdiği şuur bilincinin kapatılması, anlatmama burada gerek yok; ortaokullarda oyun çağlarındaki çocukların bahçesi olmayan apart okullarda okutulması, lisede sadece yarışmak için bütün derslerine tam not verilerek yarış atları misali çocuklarımızın koşturulması. Bütün bunları burada duymamış olmayı tercih edebiliriz ama ne yaparsak yapalım bu mesele bizim için en önemli mesele olarak karşımızda durmaktadır.

"Özel okullarımızın devlet okullarına oranı acilen dünya standartlarına çıkarılmalıdır"

Özel okullarımızın devlet okullarına oranı acilen dünya standartlarına çıkarılmalıdır. Bu oran yüzde 3'ler civarıdır ve bu okullar tesadüfi değildir. Alelade insanlara okul tevdi edilmez. Geleneği olan ve vakıflaşmış okullar bu standardı zaten bize sunar; dünyadaki örneği de zaten budur. Kısacası, eğitimi ticari olarak görmeyen, bir misyonu ve amacı olan vakıflarımız veya kurumlarımız bu işi yapmalı ve talim terbiyemize yardım etmelidir; diğerleri kesin ve şeksiz kapatılmalıdır.

Bir önemli meselemiz de köye dönüşlerde gerekli asgari şartları sağlayan köylerimizin okullarının açılması ve taşımalı eğitimin yavaş yavaş yerinde eğitime dönüşmesidir. Çocuk, mekânlarıyla büyür ve orada güzeldir; tıpkı endemik çiçekler gibidir, yabancı ortamda kendisini tam gösteremez yani yeni programda bir de eğitimin bir mekân işi olduğunu yakinen bilmeliyiz. Yapılacak eğitim yuvalarımızın çocuklarımızın ruhu ve psikolojik gelişimine uygun olması gerekir. Çocuklar için tek katlı oyun alanları, rahat oturacağı sınıflar elzemken ortaöğretimde çocukların gelişimine uygun, tarihi anlatan mekânların yani bina, ruhun yansıtıldığı alanlara muhtacız. Bu ruhun lise için daha mükemmeli ve üniversite için sanat eserleri olması gerekir, bu gerçek insan eğitiminde ve devlet ve millet şuurunda çok önemlidir ve Avrupa devletlerinde her eğitim mekânının ruhu ülkelerinin en önemli mirasıdır. Demek ki Maarif Modeli'mizin ikinci aşaması programımıza uygun mekânsal bütünlüğün sağlanmasıdır. YÖK bu programın dışında değildir ve tamamlayıcı unsurudur. YÖK'ümüz program planlamasını yavaş yavaş tamamlamakta, ihtiyacımıza binaen meslek gruplarına dair planlamasını tamamlamaktadır. Bu vesileyle, boş kalan kontenjanlarımıza dair yapacağı planlamayı desteklediğimizi ifade ediyor, özellikle ilçelerdeki bölümlerimizin ihtiyaca yönelik meslek okullarına dönüştürülmesini faydalı görüyorum. Bu vesileyle elbette emekli ve asgari ücretle çalışan vatandaşlarımızın hâlini biliyoruz ancak bir profesörün öğrencilerinden düşük ücretlendirilmesinin maarife yansımasını da bir düşünmek gerekiyor.

"Doçentlik sözlü sınavının mutlaka geri getirilmesi gerekir"

Yüce Türk milletinin değerli milletvekilleri, bugün yükseköğretimimiz ülkemizin dört bir yanına yayılmış, güçlü bir kurumsal yapıya sahiptir ancak tamamlaması gereken planlamaları da vardır. Mesela, doçentlik sözlü sınavı kaldırılmıştı, bunun mutlaka geri getirilmesi gerekir. Deprem bölgesinde etkileri hâlâ sürüyor. Öğrenci affı büyük bir talep olarak Meclisimize her zaman geliyor ve bunun arkasında olduğumuzu söylemeliyim.

Mülakatın kaldırılması ve  hocalarımızın 65 yaşında emekli olması meselesi de zaten YÖK'ümüzün gündeminde.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bunu desteklediğimizi ifade ediyorum."

Haberi Sesli Oku

YAZARLAR