Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Erzurum Milletvekili Prof.Dr. Kamil Aydın, Yunanistan Savunma Bakanı Denias'ın “Ege'yi füzelerle kapatacağız” ifadesine dikkatçekerek"Açıkça hâlâ küçük hesaplar peşinde olunması ve dahi adaların silahlandırılıp âdeta Amerikan'ın askerî üslerine dönüştürüldüğü bir süreçte, her şeye rağmen iyi niyetli ilişkiler ve iş birliğini öncelememizi, yanı sıra teyakkuz halimizi de göz ardı etmiyoruz" dedi.
Prof.D. Aydın, yurt içi emniyet ve güvenliğimizi olumsuz yönde etkileyecek olası oldubittilere karşı teyakkuz hâlinde olmamız gerektiğini söyledi.
MHP Erzurum Milletvekili Prof.Dr. Kamil Aydın'ın Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerine MHP Grubu adına konuştu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Dışişleri bütçesi üzerine konuşan Erzurum Milletvekili Prof.Dr. Kamil Aydın şunları söyledi:

“İnsanlık topyekûn bindiği bir alametle kıyamete gidiyor”
"Modern iktisat literatüründe kısaca "kıtlık kanunu" olarak da bilinen kaynakların sınırlı, ihtiyaçların ise sınırsız olduğu temel ekonomik öğretisinin insanlık tarihinin hiçbir döneminde bugün olduğu kadar dünya gündemine bu denli kanlı ve trajik bedellerle hâkim olmamıştır.
Başta Birleşmiş Milletler şemsiyesi altındakiler olmak üzere birçok resmî ve gayriresmî uluslararası kurum ve kuruluşların istatistiksel açıklamaları insanlığın topyekûn bindiği bir alametle kıyamete gittiğini çeşitli sebep-sonuç ilişkileriyle göstermektedir. Somutlaştırmak gerekirse doyumsuz muhterislerce fütursuzca sömürülerek tüketilen her türlü kaynağın yeniden temini, tedariki veya muhafazası anlamında kural, sınır ve ilke tanımaz nobranlık; deprem, sel, kuraklık, tsunami gibi doğal afetler; yanı sıra açlık, kıtlık, çevre kirliliği, güvenlik sorunları ve bunların yarattığı düzensiz ve kontrolsüz iç ve dış göç hareketleri ve yine havada,, karada, denizde ve siber bağlamda nükleer başta olmak üzere hızlı silahlanma girişimleri tüm dünyayı yeni bir felaket öncesi pozisyon almaya yöneltmektedir.
Tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de her türlü kriz, kaos, felaket ve savaşlara muhatap olacak yegâne neden yer altı ve yer üstü tüm zenginliğiyle maalesef dünya toprak ve su kaynaklarıdır. Çünkü değişmez, genelgeçer maddi, manevi ve dahi ilahi kaynakların da vurguladığı gibi toprak ölümsüz bir ana ve sadık bir yâr iken su da ona hayat verip can tutan aziz bir yoldaştır.
Sömürü hedefli bir güç mücadelesi
Küresel bağlamda özellikle coğrafi konumlar ve koşullar ekseninde irdelemeye tabi tutulduğunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi ülkelerin hem üretim hem de donanım odaklı savunma harcamalarında da lider olmalarının asıl nedeninin pek de bireysel emniyet ve güvenlik amaçlı olmadığını, aksine sömürü hedefli bir güç mücadelesinin doğal bir yansımasını çağrıştırmaktadır. Yaşanan küresel kaos, kriz ve savaşlara bakıldığında bu tespitin ne kadar yerinde ve isabetli olduğu görülecektir. Dolayısıyla Ukrayna-Rusya Savaşı, İsrail'in Orta Doğu'da ve özellikle de Filistin topraklarında kural tanımaz işgal ve soykırım girişimleri, MENA bölgesinde ve Doğu Akdeniz'de yaşanan siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar, krizler, kaoslar ve iç savaşlar ve neden oldukları düzensiz iç ve dış göç hareketleri, gerçekte bize hem sahada hem masada yüksek ehemmiyetli ve kalibreli bir tutum ve davranış sergilememizi kaçınılmaz kılmaktadır.
Güçlü bir vizyon ve yol haritası belirlemek kaçınılmaz
Bu denli riskli ve öngörülmesi zor bir ortamda, üzerinde yaşanılan coğrafyanın yüklediği jeostratejik sorumluluk gereği güçlü bir vizyon ve yol haritası belirlemek kaçınılmazdır. Kadim Anadolu coğrafyasında Türk milletinin bin yıllık yaşam müktesebatının kazandırdığı yüksek kalibreli stratejik akıl, kurumsal olarak devlet yönetimini ve özellikle de hariciyemizi oldukça muktedir ve diri kılmaktadır. Bir yandan sınırlarımızdan küresel boyuta uzanan çok katmanlı ve muhtevalı kriz ve karışıklık sarmalıyla karşı karşıya olmamız, öte yandan güç dengelerinin yeniden biçimlendiği ve rekabetin acımasız bir hâl aldığı ve buna mukabil nerede, ne zaman ve nelerin vuku bulacağının kestirilemediği bir süreci yaşamaktayız.
Oldubittilere karşı teyakkuz hâlinde olmamız gerekmektedir"
Bu netameli koşullar altında "iç cephe tahkimatı" olarak da adlandırdığımız yurt içi emniyet ve güvenliğimizi olumsuz yönde etkileyecek olası oldubittilere karşı teyakkuz hâlinde olmamız gerekmektedir.
Diğer yandan, huzur ve barışın temininde son zamanlarda uluslararası ilişkilerin merkezini oluşturan etkin diplomasi vasıtasıyla gerçekleştirilen dış ilişkilerimizin barışın ve huzurun kaybedeni olmayacağı genelgeçer düsturunun Türk Hariciyesindeki mottosu olan "Yurtta barış, cihanda barış!" öncülüğüyle hem ulusal ve bölgesel hem de küresel birtakım kazanımları sağlama sorumluluğumuz bulunmaktadır.
Elde edilen kazanımlar
Bu düsturla elde edilen kazanımların başında, öncelikle otuz yılı aşkın bir süredir kangren hâlini alan Güney Kafkasya'daki işgalin sonlandırılması akabinde oluşan bölgesel huzur, barış ve kalkınmanın yansımaları gelmektedir.
Öte yandan, Libya'daki çok parçalı yapının ve iç çatışmaların sulhusalaha erdiğini görmekteyiz.
Yine Körfez ülkeleriyle ve özellikle de Mısır'la yeniden inşa edilen dostluk ve ittifak girişimlerinin bölgedeki yüksek gerilim hatlarının normalleşmesine vesile olduğunu çok açık ve net bir şekilde biliyoruz. Dahası, Suriye'de yüksek katkı ve yardımlarımızla vasat bulan huzur ve kardeşlik ortamı yine kayda değer bir kazanımdır.
Dünya kamuoyunda da dikkatleri çeken diğer bir gelişme ise Yunanistan ve Sırbistan başta olmak üzere Balkan ülkeleriyle huzur ve güven odaklı iş birliği girişimlerinin özellikle Kosova ve Bosna'daki siyasi ve etnik gerginliğin düşmesine neden olmasıdır. Öte yandan, diplomasinin günlük şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun olarak Hariciyemizin öncülüğünde bilimden sanata, turizmden spora, ekonomiden ticarete çeşitlilik arz eden bir iletişim ve etkinliğin eş zamanlı ve koordineli bir biçimde deruhte edilmesiyle Asya Pasifik, Afrika ve Latin Amerika başta olmak üzere uluslararası ilişkilerimizin küresel ölçekte geniş bir coğrafyayı kapsaması yine gelecek adına umut verici bir durumdur.
Hariciyemizin takdire şayan faaliyetleri
Bu bağlamda, güçlü, dinamik ve yüksek kalibre bilgi birikimi ve donanımıyla yetkin ve tecrübeli tarihî müktesebatına ve 21'inci yüzyılı Türkiye Yüzyılı yapma yüksek ideal ve vizyonuna uygun yapısıyla Dışişlerimize bağlı misyonlarımız bir taraftan dünyanın dört bir yanında yaşayan soydaş, akraba, vatandaş başta olmak üzere ihtiyaç sahibi her insanın talebine cevap vermenin yanı sıra aynı zamanda ulusal, bölgesel ve küresel, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik dengeleri dikkate alarak stratejik görev ve sorumluluklarını yerine getirmektedir. Bu ulvi görev ve sorumluluk esnasında canları pahasına ağır bedeller ödemeleri de Hariciyemizin takdire şayan faaliyetlerine tanıklık etmektedir.
“Kırım'ın işgali artık küresel bir krize dönüşmüştür”
Ankara merkezli bir dış politika genel çerçevesinde öngörüp uygulamaya çalıştığı faaliyetlerinde uluslararası prensiplere uygun hareket eden Hariciyemiz, Rusya'nın 2014 yılında Kırım'ı ilhakıyla başlayan süreçte Türkiye'nin net bir tavırla işgalin kabul edilemez olduğunu vurgulamış, buna mukabil Batı'nın kayıtsızlığının Rusya'yı daha ileri gitmeye teşvik etmesiyle bugün artık küresel bir krize dönüşmüştür. Batı'nın bu çelişkili, tutarsız tutumu ve davranışlarına rağmen Türk Hariciyesi savaşın en ağır koşullarında bile soğukkanlılığını muhafaza ederek nihai çözümün ateşkesin sağlanması ve akabinde tarafları barışa yönlendirme, samimi tavır ve diyalog görüşlerini yalnızca taraflara değil tüm dünyaya açıklayıp bu süreçte kritik sorumluluk alacağını cesaretle ifade etmiştir. Yine, benzer yaklaşımla Gazze'deki kararlı ve tutarlı tutumumuz ateşkesin sağlanmasında da kendini göstermiştir. İşte, bu yönüyle uluslararası ilişkilerdeki bir nevi yeni bir model olarak kayıtlara geçen bu sulh odaklı tutumun arka planında yüzyıllara sari güçlü bir devlet ebet müddet varlık tecrübesi yanı sıra tutarlı, kararlı ve etkin siyasi irade varlığı da dikkatleri çekmektedir. O da ülke ve aziz milleti önceleyen Cumhur İttifakı'nın güçlü ve kararlı iradesidir.
“Sözde soykırım iddiaları boş çıkarıldı”
Uluslararası ilişkiler bağlamında dikkatleri çeken diğer önemli bir husus da katılım sağladığımız ikili, bölgesel, küresel bağlamda resmî kurumlar toplantı ve görüşmelerde Batılı muhataplarımızın dillerine pelesenk ettikleri sözde soykırım iddiaları ve işgalci yaftalamaları artık hem Karabağ ve Şuşa'da Hâr-ı Bülbül'ün özgürlük sedasıyla hem de Kıbrıs'ta barışçı ve iki toplumlu ve devletli huzur ortamıyla boşa çıkarılmıştır. Uluslararası boyutta vurgulanması gereken bir diğer önemli husus ise bir zamanlar yüksek ideal veya uzak hedef olarak tanımlayıp Kızılelma'mızın merkezine koyduğumuz Türk dünyasının sevinçte kederde, tasada kıvançta bir araya gelme iradesinin ortaya konulması ve daha açık ifadeyle Gaspıralı'nın özlemi olan dilde, fikirde ve işte birliğin "Türk Devletleri Teşkilatı" adı altında ete kemiğe büründürülmesi sürecinde yine Hariciyemizin başarılı diplomatik katkıları göz ardı edilemez.
“Yunanistan hâlâ küçük hesaplar peşinde”
Kadim coğrafyamızın kuzey ve güney hattında yaşanan savaş ve iç çatışmalar yanı sıra batı hattımızda Yunanistan Savunma Bakanı Denias'ın "Ege'yi füzelerle kapatacağız." talihsiz ifadesiyle açıkça hâlâ küçük hesaplar peşinde olunması ve dahi adaların silahlandırılıp âdeta Amerikan'ın askerî üslerine dönüştürüldüğü bir süreçte, her şeye rağmen iyi niyetli ilişkiler ve iş birliğini öncelememizi, yanı sıra teyakkuz halimizi de göz ardı etmiyoruz.
Çünkü coğrafyanın domine ettiği jeopolitik şartlar bir ülkenin uluslararası ilişkiler vizyonunun oluşmasında başat bir etken olduğunun farkındayız diyorum, sözlerimi burada noktalıyorum."