Milliyetçi hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Sadir Durmaz, su krizine dikkat çekti ve bu nedenlerden dolayı beldelerden ilçelere, illerden büyükşehirlere kadar hayat alanlarımızın tamamında gecikmeksizin ileri biyolojik arıtma tesisleri kurulması çağrısında bulundu.
Bir litre su kaybının dahi önüne geçilmesi gerektiğini ifade eden Sadir Durmaz “Bunun yanı sıra kayıp ve kaçak oranlarımız en aza indirilmeli, asbestli borular değiştirilerek güvenli suya erişim oranı artırılmalıdır, su kaynaklarımızı kirleten kişi ve kurumlara karşı yaptırımlar misliyle artırılmalı, denetimler daha da sıkılaştırılarak hayat pınarlarımız korunmalıdır” dedi.
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Sadir Durmaz, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bütçesi üzerine MHP Grubu adına konuştu. Durmaz, iklim krizinin sadece çevre meselesi değil, doğrudan doğruya bir milli güvenlik, milli ekonomi ve milletin refah seviyesini belirleyen bir etkene dönüştüğünü söyledi.
Artık hiçbir ülke ve toplumun, "iklim krizi bana dokunmaz" diyemediğini belirten Sadir Durmaz, "Bu anlamda ülkemizin aldığı tedbirler, geliştirdiği çevre politikaları ve küresel mücadeleye sağladığı önemli katkılarla üzerine düşeni fazlasıyla yapmakta ve dünyayı en az kirleten ülkeler arasında yer almaktadır. 2026 yılında ülkemizin ev sahipliği yapacağı COP31 de iklim değişikliği ile mücadelede ortaya koyduğumuz çevreye duyarlı politikaları ve bu konuda uluslararası işbirliğine verdiğimiz önemi detaylarıyla tüm dünyaya anlatabilmek açısından son derece önemlidir." değerlendirmesinde bulundu.
Sadir Durmaz, konuşmasının başında tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden ve dün son yolculuğuna uğurlanan Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay'a Cenab-ı Allah'tan rahmet, kederli ailesine, sevenlerine ve Cumhuriyet Halk Partisi camiasına başsağlığı diledi.
Dünyanın günümüzde tarihin belki de en kritik eşiklerinden birini geçtiğini, küresel ölçekte yaşanan göç dalgaları, bölgesel çatışmalar, yıkıcı savaşlar, insani krizler, gıda güvensizliği ve su yoksunluğunun artık sadece belli coğrafyaların değil, tüm insanlığın paylaştığı ortak sorunlar hâline geldiğine dikkat çeken MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz, şöyle konuştu:
İKLİM KRİZİ VE GÖÇ HAREKETLİLİĞİ
"Bu sorunların neredeyse tamamı bizi farklı görünümlerinin ardında aynı temel gerçekle yüz yüze bırakmaktadır, o da iklim krizidir. Bugün, milyonlarca insan kuraklıkların vurduğu topraklardan, sellerin yok ettiği şehirlerden, tarım yapılamaz hâle gelen ovalardan, yaşanmaz hâle gelen sıcaklıklardan kaçarak güvenli yeni yaşam alanları aramaktadır.
Söz konusu bu göç hareketliliği sadece politik ya da güvenlik kaynaklı bir olgu olmaktan çıkmış, iklim temelli, insanın varoluşunu doğrudan etkileyen bir mecburiyet hâlini almıştır.
Su kaynaklarının azalmasıyla ve temiz suya erişim konusunda başlayan rekabet, dünyanın pek çok bölgesinde siyasi gerilimlerin fitilini ateşlemekte verimli tarım alanlarının daralması gıda krizini derinleştirmekte, iklim olaylarının sıklaşması ise toplumları ekonomik ve sosyal kırılganlıklara sürüklemektedir. Bu yönüyle iklim krizi sadece çevre meselesi değil, doğrudan doğruya bir millî güvenlik, millî ekonomi ve milletin refah meselesine dönüşmüş durumdadır ve artık hiçbir ülke, hiçbir şehir ve hiçbir toplum iklim kriziyle ilgili olarak "Bana dokunmaz." diyememektedir. Çünkü atmosfer hepimizin ortak alanıdır, bozulan denge hepimizin ortak geleceğini tehdit etmektedir.
Bu anlamda ülkemiz aldığı önlemler, geliştirdiği çevre politikaları ve küresel mücadeleye sağladığı önemli katkılarla üzerine düşeni fazlasıyla yapmakta ve dünyayı en az kirleten ülkeler arasında yer almaktadır.
2026 yılında ülkemizin ev sahipliği yapacağı COP31 de iklim değişikliğiyle mücadelede ortaya koyduğumuz çevreye duyarlı politikaları ve bu konuda uluslararası iş birliğine verdiğimiz önemi detaylarıyla tüm dünyaya anlatabilmek açısından son derece önemlidir. Ülkemizin Birleşmiş Milletlerin en önemli organizasyonu olan COP'a ilk kez ev sahipliği yapacak olması hiç şüphesiz tarihî bir diplomasi başarısıdır, Sayın Bakanımızın şahsında emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.
SUYA ERİŞİM BİR SORUN OLARAK KARŞIMIZDA
Türk-İslam kültür ve medeniyetinde su hayat kaynağı olarak görülür ve medeniyetimiz suyu sadece kullanan değil, suya göre şehir kuran, suya göre hayatı düzenleyen özelliğiyle öne çıkar. Bu sebeple, ecdadımız suyu hep hürmetle anmış, her bir damlasını rahmet olarak görmüştür. Ancak bugün artık su kaynakları da kirlenerek azalmakta ve suya erişim bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
İklim değişikliği, yaşamın devamlılığı için en temel kaynak olan suyun ülkemizde de güvenli bir biçimde temin edilmesi konusunda sorunlar yaşanmasına neden olmaktadır.
Tarımsal ve sanayi sularının arıtılıp geri dönüştürülmemesi, yerleşim alanlarında görülen kayıp kaçaklar da su kaynaklarının hızlıca tükenmesine neden olmaktadır. Artan nüfus, üretim faaliyetlerinin gelişmesine bağlı ilave talepler, altyapı eksiklikleri ve yerel yönetimlerin yanlış tercihleri gibi konular da su varlığımızı tehdit eden diğer etkenlerdir.
BİYOLOJİK ARITMA TESİSLERİ KURULMALI
Tüm bu nedenlerden dolayı beldelerden ilçelere, illerden büyükşehirlere kadar hayat alanlarımızın tamamında gecikmeksizin ileri biyolojik arıtma tesisleri kurulmalıdır. Bir litre su kaybının dahi önüne geçilmeli, hiç değilse bu sular tarımsal üretimde güvenli bir şekilde kullanılmalıdır. Bunun yanı sıra kayıp ve kaçak oranlarımız en aza indirilmeli, asbestli borular değiştirilerek güvenli suya erişim oranı artırılmalıdır, su kaynaklarımızı kirleten kişi ve kurumlara karşı yaptırımlar misliyle artırılmalı, denetimler daha da sıkılaştırılarak hayat pınarlarımız korunmalıdır. Su stresi yaşayan ülkemizin su varlığını koruyacak, geliştirecek projeleri ülke sathına yayarak ivedilikle hayata geçirmeliyiz ve bu sayede inşallah gelecek nesillere bereketli, güvenli ve sağlıklı su kaynaklarını miras olarak bırakmalıyız.
DEPREM VE DOĞAL AFETLER
İklim krizi ve su kıtlığına yönelik mücadelesini sürdüren ülkemizin karşılaştığı bir başka sorun da şüphesiz deprem ve doğal afetlerdir. Dünyanın en eski jeolojik yapılarından birinin üzerinde yer alan ülkemiz bizim için tüm varlığıyla cennetten bir parçadır. Ancak cennet vatanımız Alplerden Hindistan'a kadar uzanan sahada en aktif fay hatları bulunan ve deprem riski yüksek olan ülkelerden biridir.
Maalesef son yüzyılda pek çok deprem yaşadık, nice canımızı yitirdik, son olarak 6 Şubatta asrın felaketine maruz kaldık. Sadece coğrafyamızın değil, dünyanın gördüğü en büyük depremlerden biri olan 6 Şubat ikiz depremleri bize şehirlerimizin, yapılarımızın ve toplumsal hazırlık düzeyimizin hangi seviyede olması gerektiğini acı bir şekilde göstermiştir.
6 Şubat depremlerinin ilk anından itibaren tüm varlığıyla sahada olan devletimiz, bugün Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız eliyle dünyanın en büyük şantiyesini deprem bölgesinde kurmuştur. Artık, 11 ilimiz afetlere karşı güvenli, dirençli, sıfır atık uyumlu ve enerji verimli bir şekilde inşa edilmektedir. Başta Sayın Bakanımız Murat Kurum Beyefendi olmak üzere tüm çalışma arkadaşlarına, Bakanlığımızın kıymetli bürokratlarına, emeği geçen herkese Türk milleti adına teşekkür ediyorum.
DEPREM GERÇEĞİ SİYASETİN ÜSTÜNDE
Bize göre, deprem gerçeği siyasetin üstünde, polemiğin dışında ve günübirlik tartışmaların uzağında ele alınması gereken millî bir beka meselesidir. Bu nedenle, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak çevre yatırımlarının, iklim uyum projelerinin ve şehirlerin altyapı ve kentsel dönüşümlerinin desteklenmesini sadece ekonomik bir eylem değil, geleceğe yapılmış en büyük yatırım olarak görmekteyiz. Depremlere dayanıklı, iklim krizine uyumlu, çevreyle bütünleşen dirençli şehirler Milliyetçi Hareket Partisinin üretken belediyecilik vizyonunun da asli unsurudur. Türkiye'nin geleceği, dirençli şehirler oluşturarak sağlıklı bir şekilde güvence altına alınmış olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi tamamlarken Gazi Meclisimizi saygılarımla selamlıyor, bütçemizin şehirlerimiz ve ülkemiz adına hayırlara vesile olmasını diliyorum."