Ben Ahmet Hakan’ı diğer gazetecilerden ayrı tutarım. Hissiyat bagajımın kapağını kapalı tutmayı tercih etmekle birlikte takdir ettiğim bir mesleki performansı olduğunu söylemekte de bir sakınca görmem.
Sırasıyla, kendi davasının, kendi kariyerinin, kendi patronunun adamıdır. Yani mahallelerimiz ayrıdır.
Biz mesela Karagümrük’lüysek o aslında Fatih Çarşamba’lıdır.
Yalnız, tezgahını serdiği Nişantaşı’na da fevkalade uyum sağlamıştır.
Komşu olduğumuz halde, mahallenin üstünden hızlı geçtiği için kesin eşkâli hakkında fazla da malumatımız yoktur.
Konferans!..
Onu, 2012 yılının 22 Aralık günü, MHP Genel Merkezi’nde dinleme fırsatı bulduğumda “ne anlatacak acaba?” diye merak etmiştim.
Ülkücüleri, tekvando kursuna giden akıncı abilerinden dinlemiş olmalı ki bir hayli ürkek ve tedirgindi. Böylece dünyanın en kısa konferansı gerçekleşti.
Konuşmasına;
“Ben şimdi size ne anlatayım?..” diye manalı bir tebessümle başladı ve
Siz sorun ben söyleyeyim..” diye devam etti.
Yani konferans başlamadan bitmişti.
Komşuluğu hatırlatan bu giriş, hem kendisini, hem de “yalan dünyası”yla ilgili hakikat teorileri dinlemeye karnı tok olan dinleyicileri rahatlatmıştı.
Ülkücü gençler hemen bir soru toplama mekanizması oluşturdular, sorular toplandı..
Tek tek okudu cevapladı filan..
Yani biraz misafire yatarak da olsa o gün Ahmet Hakan, “Medya ve Etik” başlıklı konferans işini kotarmış MHP Genel Merkezinden alkışlanarak uğurlanmıştı.
Aradan yıllar geçti.
MHP’nin şahinleştiği yerlerde Ahmet Hakan güvercin lobisi gibi hareket ediyor ve MHP Genel Merkezi’ndeki havasından gün be gün uzaklaşıyor;
tekzipler, te’dipler havada uçuşuyordu.
MHP genel olarak medyadan uzak duruyordu ama bölünme sürecinde de herkes konusunca susmak, korku, suçluluk psikolojisi veya yetersizlik gibi algılanıyordu.
Ahmet Hakan’ın Davetini Reddediyoruz
2017 yılı sonlarındayız. 5 yıldır, Bilge Liderin onay ve takdirleriyle bayram günleri dahil haftanın altı günü Ortadoğu gazetesinde yazıyorum.
İlk konuşmalarımızdan birinde Devlet Bey, "Sizi bize yakın olan kanallara davet ederler. Bengütürk'te, Kanal B'de görünce nasıl olsa diğer kanallar da çağırırlar, fikirlerimizi ifade etme fırsatı bulursunuz...
Bazı çok konuşan ama davadan hiç bahsetmeyen arkadaşlar gibi kendinizi değil, davamızı ön plana çıkarmaya çalışacağınızdan eminim..." demiş, ilk dersimi almışım.
Her yazımın elimden geldiğince davaya dair bu yüksek teveccühe uygun olmasına özen gösteriyor, tertemiz yorumluyorum.
TV'lerden davet geldiğinde Sayın Genel Başkanıma arz ediyorum, onay verirse duasını alarak ilerliyorum.
Başdanışmanlığıyla onurlandığım Devlet Bey, zaman zaman yazı, program ve konferanslardan duyduğu memnuniyeti dile getiriyor, şevkimizi artırıyor.
Tabii ki sevinip, gururlanıyorum. Ama rakiplerin temposuna bakınca televizyon işlerini yeterli bulmuyorum.
Bu arada, iki üç kez Habertürk'e çıktığım ve Ülkücü camiadan çok güzel tepkiler aldığım halde Bengütürk bizi bir türlü çağırmıyor; liderin tavsiyelerini emir ve görev telâkki ettiğim için Murat İde'ye her gördüğüm yerde kendimi hatırlatıyorum.
"Tamam hocam" diyor, ama çiğdemli çiçekli düzenini hiç bozmuyor. Her akşam Çiğdem soruyor, o cevaplıyor.
Kendimi görevimi eksik yapmış hissediyor, huzursuzlanıyorum.
Neyse 2017 Kasım ayı başlarında, uzun bir aradan sonra beni Ahmet Hakan’ın asistanı Onur Bey aradı.
İyi Parti yeni kurulmuş, televizyonlarda ilk seçimde ne yapacağı, MHP'ye ne kadar zarar vereceği konuşuluyor.
“Tarafsız” Bölge, Bizim Ortadoğu’dan da inanılmaz bir tempoyla her hafta bir arkadaşı proğrama çeşni yapıyor, tabir yerindeyse müdavimlerden Hakan Bayrakçı'lara filan kırdırmaya çalışıyor.
Tabii her Ülkücü gibi ben de yerimde duramıyorum, sıranın bana gelmesini bekliyorum.
6 Kasım 2017 günü asistan Onur Bey,
"Ahmet Hakan beyin selamlarıyla beni ertesi günkü Tarafsız Bölge programında konuk etmek istediklerini" söyledi, sevindim.
İşte beklenen an gelmişti, ekranı yakmaya, üzerinde binlerce sayfa yazı yazdığım Devlet Bey’in bekâ siyasetini, tarihçi enerjisiyle kitlelere anlatmaya hazırdım!
Kimlerin katıldığını da öğrendim, Hakan Bayrakçı yine kadrodaydı. MHP'yi, bu eski karın ağrılı Sonar’cı eliyle ve bindirilmiş rakamlarla vurmalarına izin vermeyecektim.
"Memnun olurum; ama Sayın Genel Başkanımdan izin almam lazım. Aksi bir durum olacağını sanmıyorum. Ahmet Hakan beye selâmlarımı iletin" dedim.
İki hafta önce Yazı işleri müdürü M. Müftüoğlu, bir hafta önce de Ankara temsilcimiz O. Karataş aynı programa çıktığı için izin alacağımdan o kadar emindim ki uçak bileti için rezervasyon başlamasına da onay verdim.
Genel Merkezi, makam özel kalemini aradım. Konuyu karşıma çıkan kardeşime aktardım. "Hocam basınla ilişkiler konularına Semih Beyin onayı yeterli, isterseniz orayı arayın" dedi.
Semih Başkana ulaştım. Bir önceki arayışımda Balçiçek İlter'in olağanüstü kurultay gündemli Habertürk programı için görüştüğümüzde "çok iyi olur" dediği için Fakülte dönem arkadaşım Semih Başkandan yana da bir kaygım yok.
Yani mental ve psikolojik olarak da programa hazırım.
Semih Başkan bana olanca saygı ve kibarlığıyla: "Teşkilat olarak CNNTÜRK'e kızgınız, Ahmet Hakan'a da kapalıyız, ama yine de katılmak isterseniz siz bilirsiniz hocam" diyerek resmi duruşu izah etme nezaketinde bulununca..
"Teşkilatın kapalı olduğu yere bizim açık olmamız mümkün olamaz. O halde iptal ediyorum başkanım." diyerek telefonu kapattım.
Bu arada Asistan Onur bey, görevi gereği epey ileri gitmiş olduğundan CNNTÜRK, uçak biletini de iptal etmek zorunda kaldı.
Asistan bana son bir çare olarak "Biz isminizi basın bültenine de yazdırdık, şimdi çok kötü oldu, konuyu Semih Bey'le görüşmemi ister misiniz?" diye sorunca, 'hayır hiç gerek yok, çünkü ben gerekli bilgiyi aldım, bundan sonrası benim irademin neticesidir" diyerek katılmayacağımı ifade ettim.
"İsterseniz bağlayın, Ahmet Hakan'a durumu ben anlatayım" dedim.
"Şu anda Kanal D'de haberleri sunuyor efendim, ben anlatırım." dedi ve konuyu böylece kapattık.
Neyse CNN'e, o zamanki Doğan Medya'ya ve Ahmet Hakan'a içirilen edep aşında tuzumuz oldu diye seviniyoruz.
Kurumsal bir karakter örneği sergileyerek, “bir kısım medya”yı yaptığına pişman etmenin keyfini çıkarıyoruz.
Bir gözümüz de ekranda tabii. Ambargo nasıl gidiyor, ona bakıyoruz.
Aradan iki hafta geçmişti ki bir de ne görelim!.
MHP’yi temsilen Cemal Enginyurt CNN TÜRK ekranında Ahmet Hakan'ın programına çıkmış pişkin pişkin arz-ı endam ediyor. Hem de hiç tanımadığı CHP'lilere "abi" filan diyor.
Biz her sefere “Pembe İncili Kaftan” havasında hazırlandığımız için bu rezil manzara karşısında, başımızdan aşağıya kaynar sular dökülüyor.
Teşkilat terbiyem gereği ve biraz da Cemal'in zaaflarını bildiğim için Semih Başkanı arayıp da neden böyle olduğunu sormadım. Ama tabii ki kırıldım.
Elbette beş parmağın beşi de birbirine benzemezdi.
Ama şeriat, serçe parmağını kesip, yüzük parmağına üfleyince insanın canı acıyordu.
Allah’tan durumun böyle olmadığı kısa sürede anlaşıldı.
Yıldıray kardeşim bana Cemal’in ekrana hangi yolla çıktığını anlatınca teşkilattan yana rahatladım, çünkü Semih Başkanın da olaydan haberi olmamıştı.
Ortada bir tür arsızlık ‘by pass’ı vardı.
Gemiden gemiye atlayarak yol alan çekirgenin kimbilir bu kaçıncı sıçrayışıydı.
Cemal ihracı gündeme geldiğinde "Ne disiplinsizliğimi görmüşler?" diyene kadar da bu can yakan hatırayı kimseye anlatmadım.
Ama kardeşlikle bağlanılan kurumlarda disiplinsizliğin sadece kurumsal bir zaaf değil, gönül yıkan bir afet olduğuna da orada vâkıf oldum.
Gelelim Son Manşete
Ahmet Hakan’ın Devlet Bey hakkındaki yazı başlığı samimi ve takdire şayan olmakla birlikte lokal ve geçicidir.
“Yolunuz Yolumuzdur” derken:
“Yol”dan kastı, 22 Ekim 2024’le Sayın Genel Başkanımızın, Milliyetçilikte operatör ehliyeti gerektiren büyük bir vukuf ve cesaretle başlattığı terörsüz Türkiye sürecidir.
Buradan Ahmet Hakan’ın Ülkücü olduğuna dair bir hüküm çıkmaz.
Manşetin bizdeki sınırsız ve daimi itibara ayna tutması nedeniyle itibar görmesi doğaldır.
Ama daha fazlası, ileride hayal kırıklığı, tepki ve infial yaratabileceği için sakıncalıdır.
Ahmet Hakan, profesyonel bir gazetecidir, medya adamıdır. Yani ne dostumuz ne de düşmanımızdır.
Partimiz ve Liderimiz hakkında yaptığı hatalardan dönmesi, fazilet göstermesi bizi memnun eder.
Ancak gecekonduda, barakada yaşayan ve hâlâ kendi kıymetini tam olarak anlayamamış her bir Ülkücünün saçının teli bile bizim için Ahmet Hakan’dan daha değerlidir.
Kendisine ilgili yazısı için teşekkür ediyor, Ülküdaşlarımı içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Şükrü Alnıaçık
22 Nisan 2025