ABD ikiyüzlü, hesapçı, güvenilmez, kumpasçı, tezgâhçı, tutarsız, çelişkili, kaosçu, menfaatçi ve dengesiz…
ABD’nin özeti, kısaca budur. Dünyada aklı başında kime sorsanız, bu tanımı büyük ölçüde onaylayacaktır.
ABD için “dost” ya da “düşman” kavramı yoktur; sadece çıkarları uğruna kullandığı geçici dostlar ve düşmanlar vardır.
Güç odağı olarak ABD, hedef aldığı ülkeler üzerinde yalnızca kaos, gözyaşı, kan, ölüm ve istikrarsızlık üretmektedir.
ABD’nin başına kim geçerse geçsin, bu sistem asla değişmemiştir.
Eğer ABD toplumu gerçekten sağlıklı düşünebilseydi, Trump gibi birini ikinci kez başkan yapması mümkün olur muydu?
Seçildiği günden bu yana adeta bir mikser gibi dünyayı karıştırıyor. Bir dediği diğerini tutmuyor; sabah başka, akşam başka kararlar alıyor.
Trump, “Yedi savaşı bitirdim ama Nobel Barış Ödülü’nü bana vermemek için muhtemelen bir bahane bulacaklardır.” diyerek gerçekle ilgisi olmayan propagandalar yürütüyordu.
Şimdi ise farklı bahaneler üreterek Venezuela ve Nijerya’ya savaş açacağını ilan ediyor.
Trump, Venezuela’da Maduro yönetimini “narko-devlet” (uyuşturucu devleti) olmakla suçlayarak; Nijerya’da ise Hristiyanlara yönelik saldırıları ve hükümetin bunları engelleyememesini gerekçe göstererek, saldırı dilini dünya kamuoyu önünde meşrulaştırmaya çalışıyor.
Oysa herkes biliyor ki asıl sebep hem Venezuela’nın hem de Nijerya’nın yeraltı ve yerüstü zenginlikleridir.
Tüccar zihniyetiyle dünyaya bakan Trump, bu anlamda sömürebileceği yeni ülkeler aramaktadır.
Kimse de Trump’a, “Nijerya’da Hristiyanlar öldürülüyor diye bahane uyduruyorsun da, Venezuela’da halkın büyük çoğunluğu Hristiyan; onları savaşla nasıl tehdit ediyorsun? Bu nasıl bir akıl, nasıl bir mantık?” diye sormuyor.
Zira böyle birinden kimse mantık beklemiyor.
Trump’ın bir diğer tutarsızlığı da şu:
Terör örgütü PKK’nın, Interpol, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) ile Mali Eylem Görev Gücü (FATF) gibi uluslararası kurumlarca uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı belgelenmiştir.
PKK’nın Avrupa’daki uyuşturucu pazarının yaklaşık %80’ini kontrol ettiği ve bu faaliyetlerden yıllık 1,5 milyar dolar gelir elde ettiği raporlarda yer almaktadır.
Peki o hâlde, aynı Trump bu PKK’ya Suriye’de neden tonlarca silah yardımı yapıyor?
Hani Venezuela’ya gösterdiğin o sözde “uyuşturucu hassasiyeti” nerede?
Bu profilin bir de tutarsızlık ve ukalalıkta Trump’ı aratmayan bir temsilcisi var:
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack.
Washington’un çifte standartlarını bölgede birebir uygulamaya koyan bu görevli, diplomatik teamülleri hiçe sayan açıklamalarıyla dikkat çekiyor.
Geçtiğimiz gün MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, Barrack hakkında sert bir açıklamada bulundu ve şöyle dedi:
“ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın, Bahreyn’in başkenti Manama’da ‘Türkiye ile İsrail arasında Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar iş birliği göreceksiniz’ beyanatı; görev yaptığı ülkeye politik rota çizme densizliğine heves eden bir sefirin ileri düzeyli akıl tutulmasıdır.
Henüz Gazze soykırımının hesabı görülmemişken, suçlular hesap vermemişken, iki devletli model gerçekleşmemişken bu sefir, İsrail ile iş birliği içinde olacağımızı neye dayanarak, hangi hak ve yetkiyle iddia etmektedir?
Ülkemizde görev yapan dış misyon görevlilerinin yerini, yurdunu bilmesi lazımdır.
Had ve hudut aşımına asla girmemeleri esastır; aksi takdirde sonuçlarına katlanmak kaçınılmazdır.”
Sayın Devlet Bahçeli’nin bu açıklaması, ABD’li diplomatın Türkiye’nin dış politikasına yön verme çabasına karşı, “haddini ve yerini bil” mesajı taşıyan net bir uyarıydı.
Biliyorsunuz, aynı Tom Barrack geçtiğimiz aylarda da, “[Türkiye] bir demokrasi ama otoriter gibi. Başkan Trump dahice bir şekilde ‘çözüm olarak ona meşruiyet vermeliyim’ dedi. Şu an bu oluyor.” sözleriyle yine büyük bir diplomatik düşüklük sergilemişti.
Bir başka ikiyüzlülüğü de PKK/YPG meselesinde göstermişti.
Önce, “SDG’ye bağımsız bir devlet kurma borcumuz yok. SDG dediğimiz YPG’dir. YPG, PKK’nın bir türevidir. Suriye federal sistemle yaşayamaz.” demişti.
Ancak kısa bir süre sonra bu kez, “PKK, Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanımlanmıştır. ABD de PKK’yı yabancı terör örgütü ilan etmiştir. Ancak artık PKK ile ilişkili olmayan başka bir örgüt var: SDG ve YPG. Bunlar DEAŞ’a karşı savaşta bizim müttefikimiz oldu. Kökenleri PKK’ya dayanıyordu ama artık farklılar.” diyerek YPG’yi Suriye’de koruma altına alacaklarını duyurmuş ve yeniden müttefik ilan etmişti.
Böylesine tutarsız bir karakterin Türkiye’nin dış politikasına yön vermeye çalışması kabul edilemez.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın her açıklaması, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı açık bir saygısızlıktır.
Eğer haddini, yerini ve ölçüsünü bilmiyorsa, ABD bu kişiyi derhal geri çekmelidir.