MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Yaşar Yıldırım, “Türkiye’nin bütünlüğünden, Türk milletinin birliğinden yana olan herkese, gönlümüzün de, partimizin de kapıları sonuna kadar açıktır” dedi.
“Hayırlı Günler Komşum Nasılsın” programı kapsamında, Yenimahalle İlçe Başkanlığı’nın düzenlemiş olduğu toplantında konuşan Yıldırım, 50 yılda devam eden terörün bir anda bıçakla kesilmiş gibi kesilip de bitmesinin mümkün olmadığını, bunun süreç alacağını ifade etti. Bu süreci hayırlı olması gerektiğini bildiren Yaşar Yıldırım. bu dünyada yaşayabilmemiz için güçlü olmamız ve iç cepheyi de güçlendirmemiz gerektiğine dikkat çekti.
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Yaşar Yıldırım “Sayın Genel Başkanımızın bir yıl evvel başlattığı terörsüz Türkiye projesine daha sonra Cumhur İttifakı akabinde de Sayın Cumhurbaşkanımızın dahiliyle birlikte devlet siyaseti haline geldi” diye konuştu.
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Yaşar Yıldırım konuşmasında şunları söyledi:

"Sayın Genel Başkanımızın hepinize ayrı ayrı selamları var. Hoş geldiniz Sefa getirdiniz. Şimdi tabii hayırlı günler komşum ziyaretleri, derdimiz derdimiz sohbet toplantılarımız bugün itibariyle Sayın Genel Başkanımızın talimatlarıyla Türkiye'nin her yerinde başlamış vaziyette.
Yani derdimiz ne var? Komşumuzun sıkıntısı nedir? Ülkemizin sıkıntısı nedir? Dünya nereye gidiyor? Neredeyiz? Ne yaşıyoruz? Bunları sohbet etmeye, dertleşmeye, paylaşmaya, bildiklerimizi anlatmaya, bilmediklerimizi de öğrenmeye geldik.
Tabii dert ne oluyor? O günkü şartlarda insanların geçim derdi var mı var? Efendim sıkıntısı var mı? Var.
Can güvenliğiyle ilgili bir sıkıntısı var mı? Olanlar var. Ülkelerin kendi aralarında savaşlar efendim işte işgaller devam ediyor mu ediyor? Dünyanın her gün derdi farklı oluyor ama genel hatlarıyla pandemiden bu tarafa yani bir pandemi hep beraber yaşadık. O pandemiyle birlikte ekonomiyi durdurduk. Evimizden çıkmadık, üretmedik. Ekonomi durunca arkasından ne geldi? Hayat pahalılığı geldi.
Efendim bununla mücadele ederken arkasından kuraklıkla karşılaştık. Onun da hallettik yani Cenabı Allah'ın lütfü keremidir. Bir gün verir sevindirir, bir gün vermez düşündürür.
Ama Rabbim inşallah bu önümüzdeki dönemde daha fazla yağmur daha fazla bereket verir. Daha fazla kar verir.
Işte bununla birlikte aslı felaketini Türkiye yaşadı. Şimdi oturuyoruz efendim emekliye niye verilmedi? Şu niye böyle oldu gibi kendi aramızda konuşuyoruz ama bir şey yaşadık. Neyi yaşadık? Türkiye'nin yüzde yirmisi yıkıldı. Yıkıldı mı? Yıkıldı. Kim yapacak burayı? Amerikalılar mı yapacak? Ruslar mı yardım edecek? Avrupalılar mı yardım edecek? Yok kendin yapacaksın. Ya bütçenden, sofrandan buraya ayıracaksın, bu insanların evini, köyünü yapacak mı tutturacaksın ya da bakmayacaksın.
Iki şey var. Bugüne kadar yüz binlerce ev en son bildiğimiz kadarıyla üç yüz bin dört yüz bine yaklaşık ev yapıldı, oturtuldu. Ana muhalefet lideri bir yere gidiyor da diyor ki hanımefendinin diyor çadırı var mı? Buna çadır verin. O çadırda daha. Kimse çadırda değil, konteynerde. En kötüsü konteynerde yaşıyor. Ama o çadırda. Bir gitti geldi, bir daha bakmadı o bölgeye.
Türkiye'nin yüzde yirmisi yıkılmış. Maraş yıkılmış, Hatay yıkılmış, Adıyaman, Malatya. Yıkılmış buraların her tarafı. E oradaki insanlar ne yapacak? Ne kadar konteynerde yaşayacak, ne kadar çadırda yaşayacak? Acıları zaten her aileden hemen hemen yarısı gitmiş.
Asıl felaketini hep beraber yaşadık. Şimdi bunların evini yaparken, bunun çarşısını, pazarını yaparken, altyapısını yaparken nereden gidiyor bu para? Bütçeden gidiyor, bizim cebimizden gidiyor.

Soframızdan da biz eğitimin eksilmesine müsaade etmeyeceğiz. Efendim emekliye şöyle verdin, memura az verdin, işçiye çok verdin. Gönül ister ki çok olsun, çokça verelim. Ama bu felaketi hep beraber yaşadık. Allah bu acıyı unutturacak başka acı yaşatmasın. Rabbim başka acı yaşatmasın. Hep bu acılar hep beraber yaşıyoruz. Ekonomik sıkıntıdan da herkes nasibini alıyor. Bunlar geçici sıkıntılar verir.
Yarın bu deprem konutları biter. Problem Allah başka bir sıkıntı vermez, bunlar biter. Ve bunlar bittikten sonra da daha rahat bir hayat seviyesine, refah seviyesine geliriz.
Ama şimdi dünyaya bakıyorsunuz. Bir güneyimizde bin kilometre ileride bir savaş var. Ne oldu? Şu anda ateşkes var. Fakat bu ateşkese İsrail ne kadar uyar onu da bilmiyoruz. Gördüğümüz kadarıyla her an için bozmaya çalışıyor.
Bir de kuzeyimizde savaş var. Ukrayna Rusya savaşı. Dört yıldır devam ediyor. Orada bir ateşkes yok.
Şimdi bu iki savaşın bize odaklığı ikisinin de biner kilometre. Şugüne kadar Türkiye buradan etkilendi mi? Etkilenmedi. Etkilendik ama güvenlik açısından etkilenmedi.
Elhamdülillah. Ama ileride etkilenir miyiz? Etkileniriz. Olabilir mi? Olabilir.
Şimdi zenginlik para etmiyor. Bakın Ukrayna dünyanın en müreffeh ülkelerinden birisi. Refah seviyesi yüksek.
Zenginleri tatilini Kanarya Adası'nda yapar. Fakirleri Alanya'ya, Antalya'ya gelir. Sılav ırkı yedikleri önünde yemedikleri arkasından. Geldi Rusya'ya işgal etti. Toprağının yüzde yirmi beşine el koydu. Beş milyon Ukraynalı ne durumuna düştü? Mülteci durumuna düştü.
Nereye gitti? Fransa'ya gitti, Almanya'ya gitti, Avrupa'ya gitti. Nerede yatıyorlar? Metrolarda yatıyorlar. Fransa. Berlin metrosunda. Paris metrosunda yatıyor. Zenginlik var mı? Ama para etmiyor zenginlik.
Çünkü güvenliği yok. Yani kendi can güvenliğini, mal güvenliğini sağlayacak yüce sahip değil. Onunla ilgili de bir yatırım yapmış değil.
Aynı şeyde de aşağıya bakıyorsunuz. Gazze'de taş üstünde taş kalmamış. Efendim ateşkes oldu, geri geldi Gazze'ler. Çadırdalar. Sıcak yemeğe yeni kavuştular. Onların da kendini savunacak gücü yok.
Elhamdülillah tepemizden bomba yağmıyor. Altımızdan yer yanılmıyor. Ama ekonomik sıkıntımız var mı? Var. Can güvenliğimizin sıkıntımız var mı? Yok.
Şimdi üç gün evvel Almanya Başbakanı'nın bir genelgesi bir şey vardı. Vatandaşlarına çağrısı. Herkes oner günlük, on beşer günlük stok yapsın. Ne stoyu yiyecek stoyu? Niye? Rusya geliyor. Diyor ki şansölye biz uyuyamıyoruz korkumuzdan.
Neden korkuyorsun şansölye? Rusya geliyor. E geliyorsa gelince geleceği de var, göreceği de var deriz ya. Şimdi geleceği var da onun göreceği yok.
Avrupa yetmiş yıllığı refah seviyesi en yüksek şekilde yaşıyor. Savunmasına ve güvenliğine bir lira harcamış değiller. Yok öyle bir denkleri.
Putin girse Polonya'dan İspanya kadar önünde duracak hiçbir güç yok. Amerika bunları koruyor koruyabildiği kadar. Iyi de elin korumasına ne kadar güveniyorsunuz işte en sonunda dedi ki ben oynamıyorum dedi. Kendi başınızın çaresine bakın dedi. Ordunuzu kurun dedi. Şimdi bir Alman Cumhurbaşkanı korkuyor gece. Almanlar da korkuyor.
Türklerden korkan var mı? Hanginiz yatağa yattığı zaman bizim ülkemizi işgal edecekler? Işte onlar geliyor. Ekmeğimizi elimizden alacaklar, toprağımızı alacaklar, endişeniz var. Hiç kimseniz yok. Niye? Ordunuz güçlü. Niye? Silahınızı kendiniz yapmışsınız. Bu önemli.
Ordunuz güçlü. Nasıl olur güçlü ordu? Ordu güçlü olması için silahı kendisi yapacak. Dünyanın en iyi gelişmiş silahını yapacak ve onu iyi kullanacak. Ordu güçlü olursa vatandaşın can güvenliği, mal güvenliği sağlam olur. Olmazsa Almanlar gibi beklersin, Ukrayna gibi de toprağını verirsin.
E şimdi bunun bir maliyeti var mı var? Yani bir evin içerisinde ev sağlamsa kapısı, bacası, damı, efendim çatısı içeride bir gün gelir, etine ekmek gelsin, bir gün gelir, soğanla ekmek gelsin. Ama canına kimse kastedemez. Ha ev sağlam değildir, çok da zenginsindir.
Her gün etine ekmek yem ama bir gün sana gelirler, bu etine ekmeği getirmezler. Dünyada güvenlikçi siyaset vardır, popülist siyaset vardır. Biz güvenlikçi siyaset yapıyoruz.
Nedir güvenlikçi siyaset? Önce bizim güvenliğimiz. Birinci derecede yapacağımız şey vatandaşımızın, ülkemizin güvenliği. Kimden güvenlik olacak? Türkiye'ye olan düşmanlara karşı güvenliğini sağlam alacağız.
Toprağını sağlama bağlayacağız. Onun için de en önemli hadise silahı kendin yapacaksın. Kavga geldiği zaman, kavga olduğu zaman silah aramayacaksın. Elinin altında olacak. Silah da mühimmat da. Şu anda Türkiye elhamdülillah Türk Silahlı Kuvvetleri dünyada savaş konseptini değiştirmiştir. Geliştirdiği elektronik cihazlarla bölgenin en büyük ordusudur.
Dikkat edin. Putin Sayın Cumhurbaşkanımızı överken hepsi öyle söyler. Çok güçlü ordusu var. Yıpranmamış ordusu var.
Kimse bizi hayırına sevmiyor. Gücün varsa sana itibar ediyorlar. Gücün yoksa kimse itibar etmez.

Netice itibariyle bugün iki tarafta savaş var. Duamız bu topraklar üzerinde bir savaş olmaması. Ama İsrail'in gelişmesine bakarsanız dünyaya, ahirette bakış açısına bakarsanız bir coğrafya üzerinde yani muhtemelen Suriye üzerinde bir çatışmanın söz konusu olacağı gözle görülüyor.
Olur mu? Inşallah olmaz. Olursa hazır mısın? Hazır olacağız. Falanca ülke bana füze verecek. Falanca ülke bana tank gönderecek. Falanca ülke bana tabanca verecek de ben savaşacağım yok. Hepsi elinin altında olacak ve hazır. Bu zaman bu şekilde olursa kimse size saldıramaz. Elindeki güç caydırıcı olmalıdır. Şu anda Türkiye'nin bir caydırıcı gücü var.
Herkese karşı bir caydırıcı inşallah olmaz böyle bir beklenti var mı var. Onların da bir hesabı var mı var? Zaten İsrail diyor ki efendim Diyarbakır, Urfa, Adana, Kayseri'den aşağıya vaat edilmiş topraklar bizim. Kulak ve Nil arası. Açık söylüyor adam Büyük İsrail. Bugün olmasa yarındır. Bunlara hazır olmamız lazım.
Önce güvenliğimizi sağlamamız lazım. Işte bu güvenliği sağlarken Atatürk'ün söylediği bir şey vardır. Nutukta. Der ki üç cephe vardır. Bir askerin cephesi, asker savaşır orada. Orada, oradaki bir sıkıntı olduğu zaman millet arkadan gelir. İkincisi meclis cephesi. Meclisteki bulunan milletvekillerinin de partilerin de, siyasetçilerin de dışarıya karşı birlik olmaları lazım. Çok önemlidir. Yani mesela biz de vaktiyle tezkere geçti. Tezkerenin yarısına meclisin yarısı evet yarısı hayır diyordu dün akar. Üçüncü cephe millet cephesidir. Millet cephesinin sağlam olması lazım. Esas unsur budur. İç cephedir.
Savaşı da kazanacak, meclisi de oluşturacak iç cephedir. İç cephenin sağlam olması lazım. Tabii burada bu kadar bu konjüktürde bu dünyanın bu kadar karışıklığının içerisinde bizim mutlaka bu terörü halletmemiz lazım.
Netice itibariyle Sayın Genel Başkanımızın işte bir yıl evvel başlattığı terörsüz Türkiye projesine daha sonra Cumhur İttifakı akabinde de Sayın Cumhurbaşkanımızın dahiliyle birlikte devlet siyaseti haline geldi. Nedir bu? Türkiye'de terörsüz bir hayat. Elli yıla yakındır devam eden terörün bitmesi.
Neyin karşılığında? Hiçbir şeyin karşılığı. Pazarlıkla değil. Al ver değil. Şunu alın, bunu verin değil. Kesinlikle herhangi bir pazarlık söz konusu değil. Ama gönül ne ister? Gönül Türkiye'de kesinlikle terörün bitmesi.
Sonuç itibariyle bu siyaset bir yıldır devam ediyor. Ciddi de netice almaya başladık. Ama çok provokasyonlar olacaktır.
Yani bir taraftan efendim provokasyon yapılacak, öbür taraftan şehit ve gazi ailelerine diyecekler ki bak işte bunlar böyle yapıyor. Yani şurada polise saldıracak, efendim askere saldıracak veya başka bir şey isteyecek. Millete diyecekler ki bak bunlar böyle yapıyor.
Efendim başka bir şey yapacaklar. Tekrar dönecekler, diyecekler ki bak böyle değil ki böyle. Yani provokasyonlar olacak.
Buna hazırız. Elli yılda devam eden bu terörü bir anda bıçakla kesilmiş gibi kesilip de bitmesi mümkün değil. Bu süreç alacaktır.
Ama hayırlı süreç alması lazım. Şimdi geldiğimiz nokta itibariyle bu dünyada yaşayabilmemiz için bizim güçlü olmamız iç cepheyi de güçlendirmemiz lazım. Ekonomik sıkıntılarımız gelir geçer. Bugün et ile ekmek yeriz, yarın soğan ekmek yeriz. Bugün soğan ekmek yeriz, yarın et ile ekmek yeriz. Ama bu toprakların herhangi bir yerinden toprak kaybederseniz almanız da zor olur. Onun içindir ki terörle mücadele, silahlı bir mücadele yapılmıştır, gereği yapılmıştır. Şu anda Türkiye'de terör unsurlarını tamamı dışarı çıkarılmıştır. Arzulanan nedir? Bin yıldır kardeşliğin hukukun devamıdır.
Yani sizin dün Çanakkale'de, Yemen'de istiklal savaşında savaştığınız insanların birlikteliklerinin devamıdır. Şimdi bu terörsüz Türkiye'yle birlikte Türkiye çok daha güçlenecektir. Daha diri olacaktır.
İnsanın can güvenliği, mal güvenliği efendim din güvenliği, ırk güvenliği daha sağlam olacaktır. O yönden bizim sizlerden arzumuz şudur. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak genel siyasetimiz popülist siyaset değildir, güvenlikçi siyasettir. Birinci derecede biz ülkemizin güvenliğini düşünüyoruz. Çünkü güvenlik olmadan ticaret olmaz, ibadet olmaz, siyaset olmaz, hiçbir şey olmaz.
Önce güvenliğini sağlarsın, ondan sonra hepsi gelir. Eğitimin, sağlığın, efendim ekonominin arkasından gelir. Güvenliğin yoksa hiçbir şey yoktur. Bu güvenliği biz yıllardır güvenlikçi siyaset yaparız.
Popülist siyaset yapmanın, günübirlik siyaset yapmanın, yani biz buradan şunu yapalım da bir gün oy alalım, onunla geçinelim, bugün şunu şöyle yapalım, öyle bir derdimiz yok. O derdimiz yok. Çünkü Sayın Genel Başkanımızın bir prensibi vardır. Der ki önce ülke, sonra partim, sonra ben. Önce bu. İşine gelen gelsin, işine gelmeyen de gelmesin. Niye? E çünkü benim prensibim bu. Milliyetçi Hareket Partisi'nin de prensibi bu. Önce ülke, Türkiye. Ondan sonra parti, ondan sonra şahıslarımıza geldi.
E şimdi bunu beğenmeyenler oldu mu? Oldu geçmişte. Bir hanımefendi çıktı, ben başbakan olacağım dedi, çıktı. Ben Türkiye'yi çok seviyorum, Türkiye benim için önemli değil. Ben dedi, ben. Çıktı hanımefendi, hanımefendi çıktı.
Hep beraber gördünüz, yaşadınız, gördünüz. Hanımefendi ben başbakan olacağım dedi, çıktı. Ne için çıktı? Ben için çıktı, şahsı için çıktı.
Arkasından da ben bakan olacağım diyen arkadaşlar takıldı gitti. Milletvekili olacağım ben diyen gitti. Netice itibariyle çok uzatmayalım. Bugüne geldik. Hanımefendi çekti, gitti oturdu. Bunları ortada bıraktı. Kaldılar ortada. Ne yapacaklarını da şaşırdılar. Hepsi ortada kaldı.
Hani şahsına siyaset yapacak. Kişisel çıkarlarını ön plana çıkaran arkadaşlardan, o günkü şartlardan, Milliyetçi Hareket Partisi'nde siyaset yapanlardan bu siyaseti beğenmeyenler de gitti. Şimdi de bizim siyasetimiz değişmemiştir.

Önce ülkem, sonra partim, sonra ben. Önce Türkiye. Önce Türkiye.
Ondan sonraki sürek partimdir, bendir. Şimdi bu şartlar zor şartlar. Tabii ki siz yani siyaset yaparken herkesin hoşuna gidecek şeyleri söylemek, herkesin efendim ruhunu okşamak güzel şeyler.
Ama bir de bu işin acı gerçeği var. Dünya bu. İster kabul edin, ister kabul etmeyin.
İç cepheniz güçlü olmadığı müddetçe zafiyet gösterirsiniz. Zafiyet gösterdiğiniz müddetçe düşmanınız çoğalır. Bu zafiyeti göstermememiz lazım. Zafiyet ortadan kalkmalı. Yani Türkiye'de terör var. Türkiye'de devlete karşı ayaklanma var. Türkiye'de devleti yıkmaya çalışan Türkiye vatandaşları var noktasını bitirmemiz lazım. Dışarıdan da görülmesi ve içeriden de öyle olması gerekir.
Türkiye'de birlik var, Türkiye'de beraberlik var. Kime karşı? Dışarı karşılık. Şimdi siyaset yaparken Deniz Baykal rahmetli seversiniz, sevmezsiniz. CHP'liler derdi ki Avrupa'ya gittiğinizde hükümetin aleyhinde konuşmayın. Niye? Devletin aleyhinde konuşuyor sanıyorlar. Başbakan Avrupa'dayken de Türkiye'de konuşmayın. Ağzınızı kapatın gelince konuşursunuz. Devlete karşı konuşuluyor gibi anlaşılıyor. Bu bir anlayış meselesi.
Öyle mi? E şimdi ne oluyor? Dün Kılıçdaroğlu gitti. Gezmediği yer kalmadı. Türkiye'yi şikayet etti.
Bugün Brüksel'den miting yapıyor Özgür Özel ve Türkiye'yi şikayet ediyor. Bizim derdimiz ülke içerisinde birlik dışarıya karşı vücut gösterisidir. İçeride herkesin siyaseti ayrı olabilir. Buradaki yolu sen beğenmezsin. Tren yolu yaparsın. Öbürü havaalanı yapar. Biri baraj yapar, biri gölet yapar. Biri otoyol yapar, biri raylı sistem yapar. Ayrı bir iş.
Ama ülkenin geleceğe açısından birliği ve beraberliği açısından herkes bir olmalı. O yönden şu andaki geldiğimiz nokta itibariyle Türkiye dünyada en güçlü ülkelerden birisidir. Bölgenin lideri bir küresel güç olma yolundadır.
Biz bu terörsüz Türkiye'yi hayata geçirmemiz ve ondan sonraki süreçte rahat etmemiz lazım. Şimdiye kadar elhamdülillah herhangi bir kazasız belasız devam etti. Provokasyonlar olacak mı? Olacak.

Yapılacak mı? Yapılacak. Onlara karşı da hazırız. Ama ne bir anayasal değişiklik ne bir efendim anayasanın belli maddelerinde değişiklik yapması söz konusu değildir.
Arzumuz bin yıllık beraberliğimizin devam etmesi ülkenin güçlü ülke olarak dünya ülkeleri arasında yerini alması. Şu anda elhamdülillah geldiğimiz nokta gayet iyidir. O yönden biz sizleri burada davet ettik efendim sohbet edelim diye.
Bizim meramımız budur. Bu hususta hüküm arkadaşlarımızdan hemşerilerimizden Ankaralılardan, Bağlarlılardan, Kızılcımamlılardan hepinizden destek istiyoruz. Ankaralılardan da.
Burada bulunan arkadaşlardan da. Şimdi burada bulunan Ankara'nın ekmeğini yiyenlerin hepsi Ankaralıdır. Ben öyle bakarım.
Ankara'nın ekmeğini yiyoruz, suyunu içiyoruz. Hepimiz Ankaralıyız. Bu hususta da Ankaralılar destek istiyoruz.
Çünkü Cumhuriyeti kuranlar Ankaralılardır. Burayı biz başkent yaptık. Ankara'nın hakkını vermeyelim kimseye.
Ondan ayrıca bir gevşekler açalım öyle mi? Hepinize çok teşekkür ediyoruz. Allah hepinizden razı olsun. Allah'ın rahmeti, selamı, keremliği, ihsanı hepinizin üzerine olsun."