Şakir DENİZ

Tarih: 11.09.2023 11:42

12 Eylül ve sonuçları

Facebook Twitter Linked-in

12 Eylül çıkar ilişkilerini kurumsallaştırmış, uzun seneler mahkum olmanın toplumsal ekonomik travmalara kaldıraç işlevi görmüştür.

12 Eylül öncesinde Şili'de, Güney Kore'de Bolivya'da gerçekleşen darbeler, Sovyetler'in Afganistan'a müdahalesi, İran şahının devrilmesine çanak tutmuş emperyalizmin yüksek gerilim atmosferi Türkiye'yi kuşatmıştır.

İstikametimizi “Türk Dünyası” olarak belirlediğimiz ölçüde Eylül ayının kötü anıları bir nebze de olsa silinecek, zahmetin oluklarından fışkıran rahmet pınarları milletimizin engin fazilet ve ferasetine eklemlenecektir.

Darbeler, Türk demokrasi kültürünü zehirlemiştir.

Milli iradeyi örseleyerek, vesayeti özendirmiştir.
Her darbe statükoyu beslemiş, her muhtıra, her kalkışma, her ara rejim özlemi hiç şüphesiz gayri ahlakidir, gayri meşrudur, gayri millidir, gayri insanidir ve emperyal ABD dayatmasıdır.

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz Türkiye’nin büyüme ve yükseliş ümitlerine, milli birlik ve dayanışma azmine, huzur ve barış ortamına iç ve dış odakların elbirliğiyle planlayıp uygulamaya geçtikleri zincirleme suikastlardır.

Her darbe gibi 12 Eylül’de bir nevi işgalcidir, gerilemedir, tarihin gerisine düşmek demektir.
Her darbe kaos ve krizin serpilmesi demektir.
Her darbe haksızlık ve kanunsuzlukların sivrilmesi demektir.
Her darbe vesayetçi mihrakların, demokrasi düşmanlarının denetim ve kontrolü ele geçirmesi demektir.

Türkiye’nin siyasal ve toplumsal hayatını karartmak bir yana hayatın her alanında dipsiz kuyular açmıştır.

Siyasetin devlet merkezinde yoğunlaşması, insanına hizmetle mükellef devlet anlayışından buyurgan, baskıcı, yasakçı ve dayatmacı melez bir yönetim güzergahına sapmasına yol açmıştır.

Milletimizin ruh köküne yabancı, milli ve manevi hasletleriyle çatışmalı dar ve elit bir kadronun devlete musallat olması keyfi muameleleri güçlendirmiştir.

1980 öncesi bölgesel ve küresel gelişmelerin sürat ve seyriyle, bunun ülke içine yansımalarına bakıldığında Türkiye’nin planlı ve sistemli adımlarla darbe ortamına sürüklendiğini görmemiz kaçınılmazdır.

Terör eylemlerine göz yuman, insan ölümlerine bigane kalan, bunları da pusu yönetimiyle izleyip uygun zaman kollayan aydın ve bürokratik kesimin akan kanlarda, alınan canlarda payları ileri düzeydedir.

Kutuplaşmış bir Türkiye’nin yay gibi gerilmesi ve sonra da müdahale şartlarının olgunlaşması melanet bir projedir.

Yani 12 Eylül darbecileri tarih huzurunda Türk milletinin değerlerine bir proje çerçevesinde soğukkanlılıkla kıymış, vahşete mihmandarlık, vesayete de mimarlık yapmışlardır.

Soğuk Savaş yıllarının kutuplar arasındaki hesaplaşma ve restleşmeleri önce ideolojik cepheleşmelerle, sonra da silahlı çatışmalarla Türkiye’ye sirayet etmiş, sancıları on yıllar boyunca tesirini korumuştur.

Darbeci Kenan Evren’in 10 Ekim 1980 tarihinde dönemin ABD Başkanı’na yazdığı mektupta minnet duyan, boyun eğen, diz çöken bir anlayışın küllenmemiş izleri açık seçik görülürken, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına alınmasına önşartsız onay da vardır.

“Türkiye’nin hiçbir zaman Yunanistan’ın NATO’nun entegre askerî yapısına dönüşünden deste­ğini esirgemediğinin altını çizmek isterim.” sözleri bizzat vesayetçi Kenan Evren’e aittir.

Milli tezlerimiz darbeciler tarafından rafa kaldırılmış, Türkiye’nin egemenliğine dayalı çıkarları unutulmaya terk edilmiştir.
12 Eylül sosyal dokumuzu, siyasal bünyemizi, milli irademizi gölgelemenin yanı sıra, küresel vesayetçi çevrelere de can simidi uzatmıştır.
Bu namertliktir, millete, devlete ve vatana en büyük kötülüktür.

12 Eylül’den sonra her görüş ve inanışa mensup kişilere reva görülen yargısız infazlar, işkenceler, eziyetler, insan hak ve hürriyetine yönelik saldırılar Türkiye’nin kara bir dönemini resmetmektedir.
Cezaevleri suçsuz-günahsız insanlarla doldurulmuştur.

MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası; Nisan 1981 tarihinde açılmış, 588 dava arkadaşımız büyük haksızlıklara ve hukuksuzluklara maruz kalmıştır.

Öte yandan darbeye gerekçe gösterilen iç savaş ortamı, darbeciler ve karanlık odaklar tarafından tahrik edilmiş, yine aynı odaklar tarafından bir gece de çatışmalar ve iç savaş ortamı ortadan kaldırılmış, ülke ihtilale hazır hale getirilip ‘akan kanı durdurduk’ denilip ihtilal meşruiyet kazandırılmak istenmiştir.

Bu açıdan 12 Eylül 1980 darbesi ve müsebbipleri layık olduğu şekilde tarihin kara sayfaları arasında yerini almıştır.

Ne hazindir ki vatan sevgisinin, millet aşkının, Türklük tutkusunun ve İslam'a bağlılığın diyeti ağır olmuş ve binlerce dava arkadaşımız Hakk'a kefensiz olarak kavuşmuşlardır.
Ruhları şad mekanları cennet olsun inşallah.
Şakir Deniz


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —