ABDÜLHAMİT HAN’DA BİZİM,
M.KEMAL ATATÜRK’TE BİZİM…
TÜRKİYE CUMHURİYETİ OSMANLI DEVLETİ’NİN VARİSİ VE DEVAMIDIR.
Uzun yıllar geçmişine küsen, bazen utanan, bazen de yok sayan sefil ve temelsiz bir anlayışın komplekslerine
nice zamandır şahit olduk.
Cumhuriyet Türkiye’si ile Osmanlı İmparatorluğu’nu iki ayrı kefeye, iki ayrı kutba yerleştirenler Türkiye’ye çok büyük kötülük yaptılar.
Sanki Türk tarihinde koskoca 624 yılı (1923-1299) çekip çıkardılar, mankurtluğu çağdaşlık ve modernlik olarak tanımladılar.
Halbuki iyisiyle kötüsüyle, zaferiyle yenilgisiyle, yükselişiyle gerilemesiyle tarih bizim tarihimizdi.
Osmanlı İmparatorluğu’nu utana sıkıla, kimi zaman da yok sayarak anlatanlar deyim yerindeyse tarihimize kefen biçip musalla taşına yatırmak istediler.
Oysa ki Canlar…
Abdülhamit Han’dan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e kadar tarih yazanlar, tarihi yapanlar, tarihe nal sesi dinletenler, kılıçların parlaklığıyla cihanı aydınlatanların hepsi Türk’tü, hülasa bizdik, ta kendimizdik.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK;
-Milletimizin ortak değeridir, -Devletimizin banisidir/kurucusudur.
-Milli Mücadele’nin önderidir,
-İlk Meclis Başkanımızdır,
-İlk Cumhurbaşkanımızdır.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları bahçe tanzim etmek, yakınlarını kayırmak, ordu içerisinde fitneye bulaşmayıp mübarek Anadolu topraklarını düşman işgalinden kurtarıp Cumhuriyetimizi ilan ederek ve son bağımsız Türk Devletini kurmuşlardır.
Şehit kanlarıyla sulanmış bu mübarek Anadolu topraklarında Türk düşmanlığı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin KURUCU DÜŞMANLIĞINA İZİN VERİLMEMELİ!!
Son 50 yıldır…”Yakın Tarihe” ilgi duyan ve bizzat yakınen yaşayan taşmedreseli bir tarih öğretmeni olarak deriz ki;
-Atatürk'e lanet okuyan kimlerdir?
1. Onun mağlup ettiği İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan’dır.
2. Sözde…Türkiye Ermenistanı, Pontus Cumhuriyeti ve Türkiye Kürdistanı hülyasına kapılanların torunlarıdır.
3. Kisvesi ne olursa olsun “Cumhuriyet” tercihinden rahatsız olanlardır…Vesselam.
Bugünlerde “Lozan’dan yana, Lozan’a karşı olanlar” tasnifine tevessül eden bazı “güdük akıllılar” zırvanın ve tarihten nifak üretmeye çalışmanın damgalı failleridir.
Tarihi konuları…tarihçi olmayan avukat K.Mısıroğlu ve sümüklü fetö için yazılan yazıların derlendiği “Diyaloğa Adanmış Hayat” kitabını hazırlayan edebiyat mezunu M. Armağan gibilerden öğrenmemek gerekir. Bunlar mendeburdur!
Para ve makam için tüm tarihi değerlerini satacak adamların “dava, ideoloji, insanlık, erdem, ahlak” gibi kavramlar üzerinden nutuk atmaları yüzsüzlüktür ve tiksinti vericidir.!
Meğer utanmak ne büyük şeref…Ondan mahrum olmaksa ne iğrenç bir zilletmiş.!
Dil-tarih’ten Sevgili Hocam Merhum Prof.Dr.Bahaeddin Ögel’in yüksek lisans talebesi olan bir gazeteci, onunla ilgili bir hatırasını şu şekilde nakletmişti:
“Bir gün derste bir arkadaşımız Atatürk’ümüzü sorgular gibi konuşmuştu…Sevgili Hocamız Prof.Dr.Bahaeddin Ögel, Kaşgarlı Mahmud’dan bir öyküyle cevap verdi.
Öykü şöyleydi:
Bir kervan yolunda giderken bir kartal kervancının börküne pençe atar.
Kervancı börkünü sıkıca tutar ama kartal kervancıyı börküyle havaya kaldırırken kervancıyla beraber kervancının bacaklarıyla sıktığı altında ki eşekte havaya kalkar.
Bu kez eşeğe bağlı develer de bir sıra halinde havaya kalktığı anda en arkadaki deve Allah’a şöyle yalvarır.
-Allah’ım, kervancının bileğine güç ver de börkünü sıkı tutsun.”
Bu öyküyü anlattıktan sonra Hocamız sözlerini şu tarihi hükümle bağlamıştır:
“-Atatürk bizim börkümüzdür, birliğimizin simgesidir, ona laf yoktur.”
Çünkü…Baş giderse börk gider,
börk giderse il gider, iffet gider. Allah muhafaza bir daha da geri gelmez.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e tahammülsüzlük, Türkiye Cumhuriyeti’ne tahammülsüzlüktür.
İdeolojik doğmalarla, ilkel bir taassupla, keskin önyargılarla Atatürk düşmanlığı yapmak, millete değil hıyanete hizmettir.
Kim Gazi Paşa’ya saldırıyorsa, kimin Gazi Paşa’ya kötü sözü dokunmuşsa, ya soy kütüğünde bir karanlık nokta ya da mazisinde yüzünü kara çıkaracak bir mahcubiyeti vardır.
Herkes bilsin ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk bizim ve milletimizin kırmızı çizgisidir.
*İlk Cumhurbaşkanımız ve Milli Mücadelenin yol başçısıdır.
*İman ve insaf sahibi herkes ona
hürmetle mükelleftir.
Ülkücü Türk Gençliği, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün en büyük eserini her zaman yaşatacak, nesilden nesile taşıyacaktır.
Geçmişe sövmenin, töremizi, gelenek ve göreneklerimizi silip atmanın geçer akçe sayıldığı tahrik ve tahrip yüklü hazin dönemlere şahit olduk.
Yeri geldi dümeni kırık köhne tekne gibi, yeri geldi yatağına ve karışacağı ummana küsmüş ırmaklar gibi olduk.
Bizi tarihimizden koparmak istediler, çünkü tekerrür etmesinden korkuyorlardı.
Bizi ecdadımıza hasım etmek istediler, çünkü Türk milletinin sinesinden yeni kahramanların çıkmasından ödleri patlıyordu.
HÜRRİYETTTT çığlıklarıyla Sultan Abdülhamit Han’ı istibdatla özdeşleştirip tarih yapraklarımızdan 33 seneyi kopardılar.
İçimizdeki mandacı, teslimiyetçi ve yabancı hayranları tarihte husumet kazısıyla dünümüzü işbirlikçiliğin değirmeninde öğütmeye kalkıştılar.
Yaşanan yaşandı, hepsi de ibret levhası gibi…Tarihiyle barışık olmayan bir milletin gelecek hedefleri olamaz.
Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç olma süreci, köklü tarihi referanslara dayanmaktadır.
Tarihsel etki alanlarımız jeopolitik hesaplaşmaların ağırlık merkezidir.
Tarih boyunca su uyusa da düşmanın uyuduğu görülmemiştir.
Emperyalizmin kilit aktörleri, bin yıllık bir nefretle Türk’ü önce Avrupa’dan atmaya, sonra doğu ve güney vilayetlerinden koparmaya, hitamında da Anadolu’da küçük bir havzaya sıkıştırıp orada imha etmeye niyetlendiler.
Bir zamanlar hâkimiyetimizde olan coğrafyaların sınırlarını masa başında cetvelle çizip ecdadımıza silah zoruyla ve tehdit yoluyla dayattılar.
Bugün ne yaşıyorsak, neyle mücadele edip sınanıyorsak, biliniz ki, Birinci Dünya Savaşı’yla ilişkilidir.
Ve bu savaş henüz bitmemiştir.
İşte Gazzede ki can acıtıcı olaylar.! Yahudilerin yaptığı katliamlar!
Bugünün ve geleceğin sorunları 1914-1918 arasındaki yılların dünyasında mahfuzdur.
Kan revan içindeki Ortadoğu
100 yıllık kanlı ve kahredici bir yanlışın mahkumudur.
19 Ağustos 1914’de Sofya’da çıkan Hoydan Ermeni Gazetesindeki şu manşet her şeyin özetidir.
Bu manşet diyordu ki:
“Dünya Türk denen musibetten kurtulmalıdır.”
Her şeyin özü ve özeti bu cinnet ve cinayet halinde meydana gelmiştir.
Biz de diyoruz ki:
-Dünya’dan Türk’ü çekip çıkarın geriye yalnızca boş bir küre, boşuna dönen bir gezegen kalacaktır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması ve paylaşılması için sömürgeci güçler hasta adamın başına yedi düvel üşüşmüştü.
Çok şükür hasta adam dediklerinin korku tanımayan ahvadı artık zulme ve zulmete kök söktürmekte, Dünya’ya Türk milletinin varlığını gururla tebliğ etmektedir.
Unutmayalım ki, hem İmparatorluğumuza hem de Cumhuriyetimize keyfi dayatmaların son siperi, son kalesi, son direnci çok sağlam ve haklı bir belge olan Misak-ı Milli’dir.
Misak-ı Milli’yi kabul eden Meclisi Mebusan’dır.
Türkiye Cumhuriyet’i Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi ve devamıdır.
Bir plan mucibince, Cumhuriyetle Osmanlı arasına mayın döşeyenler, Mustafa Kemal’le Sultan Abdülhamit Han arasında nifak ve düşmanlık üretenler devşirilmiş haçlı tortuları ve torunlarıdır.
Abdülhamit Han’la en çok Yahudiler ve Ermeniler uğraşmışlardır. Bugün çemkirenler onların torunlarıdır.
Aziz Türk Milleti kimin Kızıl Sultan kimin Ulu Hakan kiminde SON PADİŞAH olduğunu çok iyi bilir Allah’a şükür.
Ünlü şair ve yazar Necip Fazıl KISAKÜREK Sultan Abdülhamit Han hakkında;
“Abdülhamit Han’ı anlamak her şeyi anlamak olacaktır.” demiştir.
Ahmet Hamdi YAZIR’ın oğlu Muhtar Yazır’ın, babasının defterinden naklettiğine göre;
“Hayatım da yaptığım en büyük hata, Sultan Hamid’in hâl’ine karışmamdır..!!” demiştir.
Son Almanya İmparatoru II.WİLHELM Sultan II.Abdülhamit hakkında şunları söyler;
“-Fransız kralı ile görüştüm;
AŞAĞI BULDUM…
-Japon imparatoru ile görüştüm;
BASİT BULDUM…
-İngiliz kralı ile görüştüm;
KENDİ AYARIMDA BULDUM…
-Ne zaman ki, Osmanlı Sultanı Abdülhamit Han ile görüştüm; heybeti, zekası ve nezaketi karşısında beni bir TİTREME aldı.!”
Asker ve siyaset adamı Ali Fethi OKYAR Selanik ve Beylerbeyi’nde defalarca görüştüğü ll. Abdülhamit hakkında şunları söyler;
“Hayatımda Sultan Hamid kadar nazik, terbiyeli, buna rağmen karşısındaki ile mesafesini muhafaza eden şahsiyet görmediğimi söyleyebilirim..”
Büyük Britanya’nın Dışişleri Bakanı Edward GREY hasmı olduğu ll.Abdülhamit hakkında;
“Ne büyük kayıp…Hasmımdı ama onun ölümü ile diplomasi mesleği artık zevkini kaybetti.!”demiştir.
Yazar ve şair Nihal ATSIZ, Peyami Safa’nın ll.Abdülhamid’e “CAHİL” demesi üzerine kaleme aldığı yazıda;
“Bu dünyada herkes birçok şeyin cahilidir. Yeter ki kendi işinin cahili olmasın. Kendi işinin ehli olduğunu bin bir delille ispat etmiş bulunan Sultan Abdülhamit ise ASLA CAHİL DEĞİLDİR.! Onun bir yüksekokul ve hatta lise diploması yoktu. Fakat hususi öğretmenlerle hayattan ve içinde yetiştiği büyük ve muhteşem hanedandan çok CEVHERi şeyleri öğrenmişti.”
Çok koyu bir Abdülhamit düşmanı olan filozof Rıza TEVFİK, Sultan tahtan indirildikten sonra pişmanlığını “Sultan Abdülhamit Han’ın Ruhaniyetinden istimdad” adlı şiir’inde dile getirmiştir.
İşte şiirden bir dörtlük;
“Tarihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyasi padişahına..”
Mustafa Kemal ATATÜRK, Nafiz Tepedenlioğlu’nun yazdığı bir yazı üzerine kendisine;
“Bak çocuk…Kişisel düşüncemi kısaca söyleyeyim;”Tecrübe göstermiş ki, toprakları üstünde yaşayan insanların çoğunun durumu kuşkulu ve sınırları yalnız düşmanlarla çevrili bir büyük devlette, Abdülhamit’in yönetimi büyük hoşgörüdür. Hele bu yönetim 19.yüzyılın son yıllarında uygulanmış olursa..”
Padişahtan korkabilirsiniz, hatta nefret bile edebilirsiniz. Ama onun çalışkanlığını ve adaletini inkar edemezsiniz.
Savurganlığa son veren tutumuyla Türk Maliyesini ıslah etmiş ve ülkeyi baştanbaşa mektep ve demiryolu ağıyla örmüştür..
Türkiye, canlanmasını padişahın enerji, ustalık ve vatanseverliğine borçludur. Sultan Abdülhamid’in bu açıdan değeri, hiç bir zaman inkar edilemez.
II.Abdülhamit, Osmanlı tarihinde belki de en çok “muhalefet” edilen padişahlardan biridir. Batının özellikle siyonistlerin yıkıcı hamlelerine karşı direnmiş, dış politikada hesaplı davranmıştır.
Gerçek son padişah ll. Abdülhamit, elindeki bütün imkanları seferber ederek, her fırsatta hayırseverliğini göstermekten kaçınmamıştır…Özellikle sağlık ve eğitim hizmetleri için yorulma bilmeden çalışmıştır.
Devleti kalkındırmak için önemli adımlar atmış, ses getirecek projeler üretmeye çalışmıştır. Ancak büyük karalama kampanyalarına maruz kalmış ve tahtan indirilmiştir. İmparatorluğu 33 yıl nasıl idare ettiği tahtan indirildikten sonra daha çok idrak edilmiştir. Allah ondan RAZI olsun. Aziz ruhu şad olsun.
Yanındakine “hadi ordan pis Türk” diyen Arnavut bahçevana, pencereden “unutma senin efendinde bir Türk.!” diyerek her fırsatta Türklük yanını ortaya koyan bir liderdir. Ruhu şad olsun.
-Büyük devlet adamı...
-Gerçek bir Türkçü...
-Örnek Türk aydını...
-Gönlümün son padişahı..
Sonradan tahta oturanlar mı.? Bence şekilden ibaret.!
Sultan Abdülhamit Han ile en çok Sabetaylar ve Ermeniler uğraşmışlardır.
Bugün bağıranlar onların torunlarıdır. Hani büyüklerimiz derler ya otu çek köküne bak diye.
Sultan Abdülhamid konusuna Milliyetçi-Ülkücü yaklaşımım;
Ne "hiç toprak kaybetmedi" ifratına düşeriz ne de Ermeni'nin lafı olan "kızıl sultan" iftirasını ederiz.
Memleketin bekâsı için çile çekmiş her Türk'e olduğu gibi ona da (Atsız'ın ifadesiyle "Gök Sultan"a) sadece dua ederiz.
ABDÜLHAMİT HAN, devr aldığı Devlet-i Aliyye'yi ayakta tutmak, millete hizmet için elinden geleni yapıyor.
93.Harbinden sonra devleti bir daha harbe sokmadan elindeki imkanları sonuna kadar kullanarak ulaşım, haberleşme, sağlık, eğitim ve kültür hayatımızda pek çok şeyin öncüsü olmayı başarmış, aslında “Modern Türkiye’nin” kurucusu Abdülhamit Han olmuştur.
Belki “modern Türkiye’nin kurucusu” tezi aşırı bir iddia gibi gelebilir. Ancak tarihi kayıtlara, vilayet salnamelerine baktığımızda bunun hakikat olduğunu rahatlıkla görebiliriz.
Türk devlet geleneğinde “Türkçeye” önem verildiği görülmektedir. Türkçe sevdası ve Türkçe duyarlılığının Sultan İkinci Abdülhamit'te ziyadesiyle var olduğu bilinmektedir..
1876 Anayasasında ilk defa "resmi dilin Türkçe olduğu ve devlete hizmet edecek kişilerin Türkçe bilmesinin zorunlu olduğu" bilinirse durum daha iyi anlaşılacaktır.
Ayrıca yine aynı tarihlerde çıkarılan Abdülhamid imzalı fermanla; Rum ve Ermeni okulları başta olmak üzere bütün azınlık okullarında resmi devlet dili Türkçenin zorunlu dil olarak belirlenmesiyle de neden Abdülhamit'in "kızıl sultanlığa" terfi ettirildiği daha iyi anlaşılacaktır.
Ulaşım alanında Hicaz demiryolu, insana hizmette Darü'l-Aceze, eğitimde vilayet merkezlerine Liselerin, kazalarda Ortaokulların, Payitaht'da Tıbbiye, Harbiye, Mülkiye, Mühendishanelerin yaptırılması, erkek ve kız öğretmen okullarının eğitime başlaması, sağlıkta hastanelerin inşası, kaza merkezlerinde hükümet tabiblerinin atanması...
Yaptırdığı eserler bugün bile hizmet vermektedir. Saat kuleleri,hükümet konakları, Çanakkale tabyaları halen ayaktadır.
Her vilayette karayolu çalışmaları yine Sultan Hamid'in devr-i iktidarında başlamıştır.
Tabii bu hizmetlerin karşılığı Jön Türkler ve onların hamisi Batı nazarında KIZIL SULTAN-MÜSTEBİT-YILDIZ BAYKUŞU” yaftası olmuştur.
Ulu Hakan devr-i iktidarında hem devleti ayakta tutmak hem de ülkeyi kalkındırmak için hizmet siyasetini esas almış, çaresiz kalınca kaderine razı olmuş bir halet-i ruhiye ile meşrutî rejimi kabul etmiştir.
1908/1918 ülkemiz için tam bir felaket olmuştur. 10 yılda ülkede işe yarar, eli kalem ve silah tutan, çift süren, ziraat yapabilen, bir nesil harp meydanlarında heba olmuştur.
Zamanın İngiltere ve Almanya’nın elinden eteğinden tutanlar, onların ağızlarından çıkacak bir sözle gelecek planlaması yapmak için hazır kıta bekleyenler dik duramazlar, yerli olamazlar, milli olamazlar, Aziz Türk Milletinin evladı asla olamazlar.
Bizde bu durumda tarih penceresinden bakarak deriz ki;
Beceriksizliğinden dolayı padişah Abdülaziz tarafından sürgüne gönderilen Serasker katil Hüseyin Avni Paşa’nın dediği gibi;”DİNİM KİNİMDİR” sözünden hareket ederek “II.Abdülhamit Han düşmanlığı” onların gözünü kör, kulağını sağır, dillerini lal eylemiş. Aynı bugünkü Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan düşmanlığı gibi.!
Aziz Türk Milleti, II.Mehmed’i ve M.Kemal’i “erken” anlayıp onlara FATİH ünvanı ve ATATÜRK soyadını vererek hedeflerine ulaştırmıştır.
Ancakkk!!!
ABD ve Avrupa’daki Yahudi Cemiyetlerin yalan ve iftira kampanyalarından etkilenen Aziz Türk Milleti, cennetmekan ll. Abdülhamit Han’ı ve sevdası “devlet ve millet” olan Devlet Bey’i “geç” anlamışlardır.
Geç anlamasalardı Ulu Hakan ll.Abdülhamit Han Selanik’e sürgüne hiç gönderilirmiydi.! Devlet Bey’i geç anlamasalardı hiç 50 milletvekili ile bırakırlarmıydı.!
Günümüz Dırar Mescidi’nin fitne münafıkları zamanla tarihin siyasi Partiler çöplüğünde yerini alacaklardır Allah’ın izniyle.
Dualı ve şühedalı bir kutlu Anadolu topraklarına ihanet edenlerin ecdata dil uzatanların sonu ne acı ve ne rezilcedir.!
Allah bize bunları tek tek seyr-i alem yapacak.! Bizde ibretle izleyeceğiz sonlarını.
Zilletli bir yükselişin bilinen akibeti sadece düşüş değil, ani ve acıklı bir çakılmadır. Vatana ihanet edenler buna müstahaktır.
Devletine ve milletine hizmet edenlere omuz vererek engel olmamak gerek ve “dinim kinimdir” demekten ziyade SEVGİ tohumlarını serpsek dünya bir gülistana döner.
SÖZÜN ÖZÜ CANLAR…
Elbette tarihteki eksikliklerden, yanlışlıklardan ders çıkartacağız.
Ancak tarihin bir bölümünü ideolojik vs gerekçelerle reddetmek Türk milletine, tarihine ve de geleceğine yapılmış en büyük kötülüktür.
Hatta millet olma bilincini dinamitleyen büyük bir tehdittir. Bilinen ilk tarihimizden bu güne ve tarihin her safhası bizimdir, bize aittir.
Atatürk'ü kılıf yaparak Osmanlı'ya saldırmak ya da Abdülhamid'in arkasına gizlenip Atatürk'e ve Cumhuriyete saldırmak en hafif ifadeyle şuursuzluktur .
Ayrıca milletlerin büyük Ülkülere ulaşabilmesi için en önemli heyecan kaynaklarından biri tarihe malolmuş büyük şahsiyetlerdir.
Oğuz Atadan Bilge Kağan'a Atila'dan Alparslan'a, Fatih'ten Kanuni'ye Abdülhamid'den Atatürk'e Türk tarihinde önemli izler bırakan bütün şahsiyetler Türk Milleti olarak gelecek hedeflerimize ulaşmamızda önemli bir ilham ve heyecan kaynağımızdır.
Dolayısıyla bu büyük şahsiyetleri hırpalamak, itibarsızlaştırmak, ötekileştirmek ya da bir biriyle çatıştırmak her şeyden önce Türk milletine düşmanlık, gelecek hedeflerimize ise ihanettir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ne kadar milli ve tarihi bir kahramanımızsa, Sultan Abdülhamit Han da o kadar milli ve kahramandır.
Gelecek ülkülerinde kenetlenmek, milli birlik ve dayanışma ruhunu canlı tutmak, bugünkü sorunları aşmak tarih ve coğrafyamızla barışmanın yegane ön şartıdır.
Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER
21 Mayıs 2025
Taş Medreseli
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK