Bizim gençliğimizde hayat zordu..
Çocukluk zor,
gençlik zordu..
Zordu doyasıya yaşayabilmek, yaşadığını sanabilmek..
Bugünkü gençler gibi elimizde
cep telefonları yoktu..
Yoktu çoğumuzun evinde
çevirmeli telefonlar..
Değil sevgiliye nerede olduğumuzu,
Annemize babamıza da
haber veremezdik
eve geç geleceğimizi..
***
Günde 3 kez değiştirecek gömleğimiz,
Her gün bir başkasını giyeceğimiz ayakkabımız yoktu..
Dörtyolağzı ile Sular arasında tur atardık bazı günler..
Bazı günler de
Kuruköprü ile Ulus Parkı civarında..
Bir Mavi Köşe Pastanemiz vardı buluştuğumuz..
Bir Kuyubaşı’mız,
Bohem’imiz vardı
cumartesileri bir arada olmak için
iple çektiğimiz..
Ara sıra Kristal Palas’ta,
Ağba’da,
Erciyes’te özel gençlik çayları düzenlenirdi..
Oralarda buluşurduk, sevdiklerimizle..
Arkadaşlarımızla..
***
Bizim dönemimizin gençlerinde
ayrı bir olgunluk vardı..
Kızlarımızın gözünde
“erkek avcılığı”,
erkeğin dilinde
“kadın çığırtkanlığı” yoktu..
Sapsarı bir sonbahar resminde “Ağustos güneşi” gibiydi sevdalarımız..
Aşklar duvarlara değil
yüreğe yazılırdı..
Ağaç gövdesinde beraber büyürdü çizilen kalplerde
adlarımız..
Köhne sokak kuytularında
saçakların altında buluşurduk..
Yağmur taçlandırırdı
saçlarımızı..
Çok ıslandık yağmurlarda
ve gözlerimiz takılı kalırdı
hep o güzel bakışta..
***
Zordu o yıllar
Adana’da, çok zordu..
Parasızlık bükerdi hep belimizi..
Şimdiki gibi kredi kartları yoktu ceplerimizde..
Sevgiliden saklanırdık çoğu zaman; paranın yokluğundan..
Birbirimizden aldığımız borçlarla gazoz parasını
denkleştirirdik.
Yoksa biz de bilirdik
sevgiliye kırmızı bir gül uzatmayı..
Sevdaya saygı duyulan yıllardı
bizim gençlik yıllarımız..
Asillik herkeste vardı..
Kızlarında,
erkeklerinde..
Kimse, kimseye
yanlış yapmazdı.
Arkadaşın sevdiğine
yan gözle bakılmazdı..
Şarkılar aslını yaşatırdı..
Destansı sevgiler yaşanırdı
bizim gençliğimizdeki Adana’da..
***
“Filmsi sevdalar”a özenirdik bazen..
Sular’da, Dünya’da, Köşk’te,
beyaz perdeye yansıyan
hikayeleri benimserdik..
Erkeklerimiz Ayhan Işık olurdu, Yılmaz Güney,
Orhan Günşiray bazen..
Kızlarımız Belgin Doruk’a,
Hülya Koçyiğit’e,
Fatma Girik’e özenirdi..
Ulaşılmaz doruklara tırmanmaya çalışırdık o filmleri izlerken, tahta sandalyelerde..
Belki acı olurdu yuvarlanmamız tepelerden:
Ama yaralarımızı, berelerimizi kendimiz sarardık..
Yüreğimize yama yapar
ve düşerdik yeniden yollara..
Çoğu kez anlamlı sevdaların
önünde eğilirdik..
Ara sıra da gururla diklenirdik
elimizi uzattığımızda
tutabileceğimiz “aşk”a..
***
Hiçbir zaman hasetik etmezdik birbirini sevene..
Kıskansak, imrensek de
onların mutluluğuna
gölge düşürmezdik..
Onların büyük mutluluğu ile
küçük mutluluklarımızdı
tesellimiz..
Ekmeğine bal sürülmüş
çocukların sevinciydi
mutluluğa şahitliğimiz..
Ateşten başaklar gibiydik
ama bir çiçeği bile
soldurmaya kıyamazdık..
***
O zaman büyük apartmanlar yoktu
Adana'da..
Müstakil,
bahçeli evlerde büyüdük..
Kalabalık,
birbirine kenetlenmiş aileler yaşardı bu kentte..
Mutfaklarımız birbirine bakardı.. Bahçelerimiz iç içeydi adeta..
Birçoğumuzun kendi odası,
kendi yatağı yoktu.
Hep derli toplu
yataklarda uyuduk;
Ama dağınık yatakların
özlemiyle büyüdük..
Birlikte yaşamanın kültürü ile çocukluk,
gençlik yaşadık..
***
Sevdiklerimize,
beğendiklerimize sadece uzaktan bakabildik..
Yan yana gelebildiğimizde,
Sinemada, konserde,
Çarşıda pazarda,
otobüslerde göz ucu ile selamlar verdik.
Çevreye hissettirmeden gülümsemelerle “merhaba”diyebildik..
İsimler taktık gözlere..
Yeşiline, karasına..
Anlamlar yükledik buğulu
bakışlara..
Şimdi kime anlatabilirsin;
Öyle bir bakışın
yürekteki ışığını..
***
Öyle ulu orta değil,
çok zor şartlarda,
güç ortamlarda buluşurduk..
O zamanlardaki
el ele tutuşmanın hazzını
kim tadabilir şimdi..
Göz bebeklerimize kadar titrerdik,
Masum bir öpücüğün
mahcubiyetini taşırdık
al al olmuş yanaklarımızda..
Sevgiliden gelen mektubu
saatlerce okumadan
göğsünde saklamanın
mutluluğunu kim anlayabilir şimdi..
Artık zamana yenildi
tüm duyguların bakirliği..
***
Ayak seslerimiz eşlik ederdi
uykusuz gece kaçışlarına..
Toprak saksılardaki
sardunyaların altına koyardık
kokulu mektuplarımızı..
Kalecik karasının ateşlediği yüreğimizde
bazen kaçamaklar yaşardık;
Çiçek kokulu pencere diplerinde..
Posta kutuları vardı bizim zamanımızda,
resmi adresimiz..
Buluşamadığımız,
sadece uzaktan bakıştığımız
zamanlarda
oraya gelişi beklerdik..
Sevgili oraya bırakırdı
pembe güllerle bezenmiş mektuplarını..
Biz kalbimiz ata ata
mektup alır,
mektup bırakırdık heyecanla..
***
Köşe başlarımız vardı konakladığımız..
Okul önlerine yakın..
Adına şiir dediğimiz
tekerlemeleri
okunsun diye yazmazdık hiç..
İçimizdeki yaraların
dökülen sızısıydı onlar..
Kilitli hatıra defterlerinin
içinde saklardık..
Şarkılarımız vardı özgürlüğe,
barışa dair,
Yüreğimizin en masum
sesiydi gerçekte onlar..
Tınısında gitarın
kendinden geçerdi
gece karanlığında duygular..
Dev aynalarını sadece
lunaparkta görürdük biz..
Şimdi herkesin ruhunda
kocaman bir dev aynası var..
***
Adanalı olmanın onurunu
hep yüreğimizde taşıdık.
Uzun gölgelerimize bakıp da
büyük laflar etmedik..
Çünkü bilirdik
güneşin her tepeye gelişinde
yutulacağını sözlerin..
O yıllarda kelimelerle
birbirini bu kadar yaralamazdı insanlar..
Bakışların kendince bir dili vardı..
***
Delikanlılık lafta değildi,
her yürekte bir aslan yatardı..
Bir adama iki kişi saldırmaz
yere düşene vurulmazdı..
Bedenler serilse de yere,
onurlar hep ayaktaydı..
Dokunmazdık sarhoşa
ayılana kadar..
Bozmazdık
hayalindeki sevgiliyle raksını;
Taki yıkılana kadar..
Haksızlığa,
adaletsizliğe,
saygısızlığa baş kaldırdık..
***
Adanalı gençlere özgü
“bir bayrak gibiydi”
yüreklerimiz..
Yoksa nasıl saklardı içinde
o kocaman adamı
küçücük bedenimiz..
Zordu bir zamanlar
Adana’da yaşamak..
Ama hiçbir zaman
zordan şikayet etmedik..
Adanalı olmanın mütevaziliğini
hiç kaybetmedik..
Her zaman
göründüğümüz gibi olduk..
Olduğumuz gibi göründük,
onurla ve gururla..
2000'li yılların başında kaleme alınıp yayınladığım bir köşe yazısı..
Şiir desem, şiir değil..
Makale, anı, hikaye, masal hiç değil..
Gönülden çıkıp gelen bir kelime dizisi sadece..
O günleri yaşayanların içinde kendinden küçük kırıntılar bulacağı anlam yüklü karalamalar..
İsteyen istediğini alsın..
Adana tabiri ile; Beleş!