Muhittin GÜMÜŞ / TANRI DAĞLARI'NDAN


Ahlâklı, erdemli ve adaletli olmak

Ahlâk, erdem ve adalet üçüz kardeş gibidirler. Benim düşünce dünyamda en değerli kavramlardır bunlar.


Ahlâk, erdem ve adalet üçüz kardeş gibidirler. Benim düşünce dünyamda en değerli kavramlardır bunlar. Bu kavramların şahıslarda karakter ve sıfat, toplumlarda ise vazgeçilemez ortak değerler olarak görmek gerekir.

Sokrates'e göre erdem her insana öğretilebilir ancak her insanda aynı oranda zuhur etmez. Ahlak ve adalet her insana ve her topluma su kadar hava kadar gerek.

Ahlak, bir toplumda o toplumu oluşturan bireylerin uymak zorunda oldukları davranış biçimlerinin ve kuralların tümüdür. Ahlak, bir kültürün, topluluğun veya dinin inançlarını, ilkelerini ve değerlerini belirleyen sistemdir. Bu türden davranış biçimlerinin, kuralların, ilkelerin ve değerlerin kavramsal temellerini ve rasyonel tutarlığını ele alan felsefi disipline de ahlak felsefesi denilmektedir.

Tarih boyunca her insan topluluğunda ahlak kavramı olmuştur ve toplumdan topluma ve aynı toplum içinde çağdan çağa değişiklik gösterdiği de görülmüştür. Nesnel ahlak ya da toplumsal ahlak, insanın toplumun öteki bireylerine karşı ödevini içerir. Bu kurallar yazılı olmadığı için biçimsel bakımdan hukuktan farklı olmakla birlikte gene de ahlak ile hukukun örtüştüğü, hatta özdeşleştiği durumları vardır.

Toplumsal hayata egemen olan hukuk kurallarıyla nesnel ahlak arasında sıkı bir bağ vardır. Toplumun genel ahlak görüşlerine ve toplumsal vicdana uygun düşmeyen hukuk düzenlemeleri, kendilerinden beklenen toplumsal işlevi yerine getiremeyeceğinden uzun ömürlü olmaz. Ahlak duygusu ise “ahlaki davranışların kaynağı olan duygu” olarak tanımlanabilir.

Erdem, ahlaki olarak doğru olanı yapmak ve yanlış olanı yapmamaktır.

Felsefe tarihinde, insanın ve hayatın anlamını sorgulayan sorulara verilen cevaplardan biri başlangıçta “erdemli olmak” olarak ifade edilmiştir. Erdem, ahlakın övdüğü nitelikleri içerir ve insanın ruhsal olgunluğunu yansıtır. Bu nitelikler arasında iyilikçilik, yiğitlik, alçakgönüllülük ve doğruluk bulunur.
Erdem, felsefi anlamda insanın ahlaki olarak iyiye yönelmesini ifade eder.

Erdemli bir insan, doğru olanı yapar ve yanlış olanı yapmaz. Bu kavram, ahlak felsefesinin merkezinde yer alır ve toplum, zaman ve yere göre farklı şekillerde düşünülüp anlaşılabilir. Erdem veya fazilet, ahlaki olarak doğru olan şeyi yapıp yanlış olanı yapmamaktır. 

Erdem kavramı, felsefe tarihinin başlangıcından beri yer alır. "İnsanın ve hayatın anlamı nedir?" sorusuna verilen felsefi cevap başlangıçta "erdemli olmak" olarak belirtilmiştir. Mutluluk hayatın temel amacıdır ve mutluluğa ulaşmanın yolu erdemli olmaktan geçer. 

Bu düşünceye göre erdemli olmaksa ancak bilgi sahibi olmakla mümkündür. Ayrıca erdemli olmak bilgi sahibi olmak demektir. Sokrates, Platon, Aristoteles felsefi etkinliklerinin önemli bir bölümünü erdem konusu üzerine yürütürler. 

Mutluluk ve erdem birbirleriyle ilintili iki önemli kavram olarak ele alınır. Sokrates yaşamın ve dolayısıyla ahlaki eylemlerin amacının mutluluk olduğunu belirtirken, bunun bilgi ile mümkün olduğunu ileri sürer. Dolayısıyla erdemli olmak bilgi sahibi olmakla mümkündür ve bu da mutluluk sağlayacaktır. 

Kıbrıslı Zenon, mutluluk için erdemli olmayı yeter şart olarak ileri sürdüğünde bu düşünceyi açıkça belirtir. 

Benzer şekilde hayatın temeline acıdan sakınmayı ve mutlu olmayı koyan Epikurosculuk da, başka bir açıdan böyle bir temel ilkeye dayanır:

"Komşun farkına vardığında utanacağın bir şey yapma." 

Bu yaklaşım, erdemli olmayı, mutluluğun temeline bu şekilde yerleştirir. Bilgi, insanı erdemli yapar çünkü ahlaki anlamda doğru davranmayı sağlayacak olan şey bilgidir.

Ahlak felsefesinin kavramlarından biri olarak yer edinen erdem, hangi davranışların insanca ya da kabul edilir olduğunu belirten bir kavramdır. Ahlaki doğruluk erdemli olmakla bu anlamda bir tutulur. Bu genel tanımın ötesinde ahlak felsefeleri farklı şekillerde bir erdem anlayışı geliştirmişlerdir. İyi-kötü, doğru-yanlış kavramlarında görülen topluma, yere, zamana göre farklılıklar, beraberinde erdem kavramının da farklı şekillerde düşünülüp anlaşılmasını getirmiştir. Birçok filozof erdemi bu anlamda felsefenin merkezine yerleştirmiştir.

Sokrates'e göre erdem her insana öğretilebilir ancak her insanda aynı oranda zuhur etmez.

Adalet, en geniş bağlamda, hem adil olanın sağlanmasını hem de felsefi açıdan neyin adil olduğunun tartışmasını içerir. Adalet kavramı; etik, akılcılık, hukuk, din, eşitlik ve hakkaniyeti de içeren birçok alana, farklı görüşlere ve perspektiflere dayanmaktadır. Sıklıkla adaletin genel tartışması felsefe, dinbilim ve dindeki genel durumu ve hukuk bilimi ve hukukun uygulanması gibi prosedürel adalette bulunan iki farklı alana yoğunlaşır.

Adalet kavramının içerik ve değeri, her kültürde değişiklik gösterir. Adaletle ilgili ilk teoriler Devlet adlı eserinde Platon tarafından ve "Nicomachean Ethics" adlı eserinde Aristoteles tarafından ortaya konulmuştur.

İslam dini Kuran-ı Kerim’de “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”(Nahl suresi, 90. ayet).
Bu kavramlar sporda, sanatta, siyasette, ilimde, edebiyatta, medeniyet sahasında eksikliği kabul edilemez.

Bir iş var... Ve orada aklıyla, bilgisiyle, ilmiyle başarılı olmuş, kimseden torpilli olmayan, dürüstçe ve hakkaniyet ölçüleri içinde, hukuka uygun olarak bir yere gelen insana "fakir mi zengin mi" diye bakılmaz. Fukaranın yolu düzdür, dolambaçlı yolları  bilmez. Babasının parasıyla en çok karnını doyurur ve bir de hakkını ödemek için iyi okur. Yatay, dikey, içbükey,  dışbükey geçiş işlerini bilmez, aklına dahi gelmez. 

Adaleti bozmak isteyenler ahlâk sorunu olanların işidir. Hak etmediğini "bürokrasinin veya akademia"nın üçkağıtçılarıyla hak elde edilemez. Ahlâk sorunu olanların milleti yönetmeye talip olması  ve bir kesimden de destek görmesi çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun göstergesidir.

Öyleyse erdemliler, ahlâk sahipleri daha güçlü olmak zorunda. Erdem, herkeste aynı seviyede zuhur etmez. Ahlâk bir insanda ya vardır ya yoktur; tıpkı edep gibi. Adalet "az" ya da "çok" ile ifade edilmez. Adalet oksijen gibidir. Varlığında kimse değerini bilmez ama yokluğunda götürür adamı... Hak etmediğiniz birşeyi adalet yoluyla elde etmeye çalışmak  edepsizlikle de izah edilemez Vesselam!

Tanrı Dağları'ndan
Muhittin Gümüş 
08.04.2025

YAZARLAR