Niyazi TUNCER / CAN MAMAK


Aklını nefsine rehin verirsen...

Bir insan aklını, nefsinin emrine verirse, nefis de şeytanın dostu olur, yularını onun eline verir.


İnsan oğlu için nefse hoş gelen her şey azdır! 

Mevki, makam, şan, şöhret, mal, evlat gibi…

Oysa nefse ağır gelen her şey de, ne kadar az olursa olsun, çok ve ağır gelir. Allah’a ibadet, insani ve milli değerlere sahip çıkmak gibi. 

Bir insan aklını, nefsinin emrine verirse, nefis de şeytanın dostu olur, yularını onun eline verir. 

Şeytan eline aldığı yuların sahibine her istediğini yaptırır. Bunu yaptırırken de kendisinin hep haklı olduğunu söyler.

Bin bir bahane uydurur. 

Anasını, atasını unutturur.

Dün uğruna canını koyduğu değerlere düşman eder. Buna da yüzlerce gerekçe buldurur. Çoğu buna kendisi de inanmaz ama yuları kaptırmış bir kere, çevresindekilerini, haşa Allah’ı kandırdığını sanır. 

Bunu anlamak aslında çok kolaydır. Kendi rahatsızlığını bastırmak için sürekli karşısındakini suçlar. Bir gün iyi dediğine başka bir zaman diliminde kötü der. Daha önce söylediğini hatırlamaz bile. Çünkü aklını nefsinin emrine vermiştir artık. 

Bir de yulara ihtiyaç duymayan hazır kıta bekleyenler vardır. 

Benlikleri, kibirleri tavan yapmış, hiç bir şey vermenize, vaat etmenize gerek kalmadan, sen bilirsin, sen yaparsın, sen aslansın, sen kaplansın dedin mi ne tarafa sürersen o tarafa dört nala koşacak olanlar. 

Burada, geçmişte yaşanmış, hepimizin bildiği bir hikayeyi tekrar paylaşmak isterim. 

Hikaye şöyle…

Rivayet edilir ki “Bayezid-i Bestami Hazretleri hacca gitmiş. Bakmış ki Kabe’nin duvarında birisi var, duvara çıkmış bekliyor. Kolunda bir sürü yular var, tanımış bu şeytandır. 

Yanına yaklaşmış, sormuş:

Tanıdım sen şeytansın ! Peki, nedir bu elindeki yularlar ?

Şeytan cevap vermiş; 

Kulların boynuna taktığım yularlardır, benimkiler şimdi tavaf ediyorlar, bitirince tavaflarını tekrar bu yularları onların boyunlarına takıp sırtlarına bineceğim, onları idare edeceğim!

Beyazid Hazretleri kalbine düşen bir gururlanma hissi ile sormuş şeytana:

Benim de sırtıma binebilir misin bu yularla?

Şeytan eğilmiş Hazretin kulağına;

Hayır! demiş. 

Senin sırtına yularsız da binerim.

Bunu duyan hazret ürpermiş, ayrılmış onun yanından.

Bayezid-i Bestami hac görevini tamamlayıp memlekete geri dönerken bir ırmaktan geçecekmiş. Bakmış ki yaşlı bir ihtiyar suyun kenarında bekliyor.

İhtiyar demiş ki; Bestami Hazretlerine:

Evladım! Beni suyun karşısına geçirir misin? 

Olur ! demiş hazret, almış sırtına ihtiyarı başlamış ırmağı geçmeye.

Yolun yarısına gelince ihtiyar, Bayezid-i Bestami’nin kulağına eğilip demiş ki:

Demedim mi sana yularsız da binerim diye.

İşte hazret o an anlamış ettiği sözü ve yaptığı hatayı. 

Nefsine ceza vermek için şeytanı sırtından indirmemiş ve geçirmiş karşı kıyıya.

Bayezid-i Bestami de olsan kibir ve gurur insanı akıldan avara eder. Yularsız da bindirir sırtına şeytanı ve şeytanın dostlarını. 

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki, 

“En büyük savaş nefisle yapılan savaştır”.

Yüce Allah bizlere bu savaşta başarılı olmayı nasip eylesin. 

Dün gardaş deyip uğurlarına canımızı hiçe saydıklarımıza düşman, ülküdaşlarımızın katillerine gardaş demeyi de, diyenleri de bizlere göstermesin inşallah.

YAZARLAR