Yıl 1990…
Almanya'nın Hannover şehrine ticari vizeyle yeni gelmişim.
Bazı dökümanları Türkçe'den Almanca'ya çevirtmem lazım.
Hannoverin tam merkezinde Şteintor diye bir meydan var. O meydanda sağa sola bakınırken bir binanın ikinci katının camlarında büyük harflerle ' “Tercüman” yazısını gördüm ve oraya yöneldim.
İçeri girdiğimde otuz beş yaşlarında göbekli biri beni karşıladı. Yanında birde köpeği vardı.
Duvarlarda Mekke ve Kabe resimleri vardı.
Önce dindar biri sandım.
Bir ara çeviri yaparken arada bir beni de süzüyordu.
Tercüme bitti, parasını ödedim. Çıkarken bana adres kartını verdi. Kartta ismi "HANS KAPİTAN" yazıyordu.
Oradan bir Türk lokantasına gittim.
Tercüman kafama takıldığı için gelen garsona bu tercümanı sordum. Garson cevap vermeden kasadaki adama gitti, bir şeyler söyledi. Kasadaki adam yanıma geldi. On yıldır bu lokantayı çalıştırdığını söyledi ve masama oturup anlatmaya bsşladı.
Bu tercümanın Türkiye'den kaçıp gelen komünistlerden, kendisi öğretmen ve adının da Hasan Kaptan olduğunu anlattı.
Ve beni şok eden son cümlesini söyledi:
“…vatan haini. Oraya genelde kürtler yani pkk'lılar gider tercüme için…”
Bu adam kafama takıldı bir ara gittim yanına.
Duvardaki Mekke ve Kabe resimlerini sordum ve şöyle dedi:
“Burdaki Türkler bana düşman bana dinsiz diyorlar. Onların gıcığına bu resimleri asıyorum.”
Sohbet biraz koyulaştı…
Ben "ülkücü" olduğumu söyledim. Önce durakladı sonra içini çekerek "Keşke bende Ülkücü olsaydım" demez mi…
Şaşırdım, nedenini sordum.
Gözleri doldu:
“-Biz zamanında yanlış yola saptık, Avrup'aya kaçınca kurtulacağım sandım, Buraya gelince vatanımın kıymetini anladım. Ama artık çok geç... İster inan ister inanma o cennet vatana gidememek bana verilen en ağır ceza...”
Ve yıllar sonrs öğrendim bürosunda ölü olarak bulunmuş; TÜRK BAYRAĞI elinde kalp krizinden gitmiş. Evet Hannover'de olan tüm gurbetçiler bu adamı iyi tanır...