Ali KUZENCİK / MERAM BAĞLARI


Alper Tunga

12 Eylül öncesinde, gençken yaşlanmıştık. Civan ülküdaşlarımızı kara toprağa vermekten!


CUMA NAMAZI ÇIKIŞINDA…CAMİİ BAHÇESİNDE ŞEHİT EDİLEN…ÜLKÜCÜ ŞEHİDİMİZ:

*ALPER TUNGA UYTUN

"Alper Tunga öldü mü,
Ödlek öcün aldı mı,
Issız acun kaldı mı?
İmdi yürek yırtılır!.."

Daha önce Ankara Keçiören’de oturan ve bu güzel semti gönüldaşları ile birlikte bu beldeyi verdikleri fedakarca mücadeleyle 12 Eylül öncesi “huzur beldesine” dönüştürmüşlerdi.

ALLAH ONLARDAN RAZI OLSUN.

Rahmetli şehidimiz Alper Tunga’nın “Gülcemaline” baktıkça içim yanar, çok sayıda şehit ülküdaşımızı defnettiğimiz, “komşu kapısı” yaptığımız Ankara/Karşıyaka Mezarlığı ve mazi gözümde canlanır. İçim acır…

Ankara/Keçiören Lisesi’nde takım kaptanı ve kalecisi olan Alper Tunga UYTUN daha sonra üniversite tahsili için İstanbul’a gitti…

İstanbul Anadolu Hisarı Gençlik ve Spor Akademisi son sınıf öğrencisi ve aynı zamanda okulun öğrenci derneği başkanıydı.

13 Nisan 1979 günü, arkadaşlarıyla birlikte Cuma namazını kılmak için gittikleri okul yakınındaki camiden çıkarken cami önünde bekleyen bir grup eli kanlı bölücü DDKD’li komünistin saldırısında üç yerinden bıçaklanarak ağır yaralandı.

Kendisine saldıranları tepkisiz seyredenlere karşı o an şöyle haykırıyordu:

''-Bir müslümana saldırılıyor, hiçbiriniz müdahale etmiyorsunuz.! Bu böyle giderse, korkarım sizler de aynı akıbete uğrarsınız."

Geçte olsa…Hastaneye kaldırıldıysa da kan kaybından kurtarılamayarak şehit düştü.

1970'lerdeki ülküdaşlarımın mücadelesi bir kahramanlık destanıdır.

O yıllarda ülkücü mücadelede yer almış olanların hepsi birer kahramandır. 1970'li yıllarda o şanlı mücadelenin içinde yer almış olmaktan her zaman gurur duydum. Bu durum benim en şerefli mirasımdır.

Genel Merkez görevimizden önce 
Ankara Ocağı teşkilatlanma masasından başka “tatlı dil ve güler yüzden” dolayı şehit aileleri ile yakından ilgilenme görevi de Kıymetli Ayhan Ünal Başkanım tarafından verilince “ateşin düştüğü yeri” nasıl yaktığını ve asla sönmeyeceğini yakınen şahit olmuşumdur..

12 Eylül öncesinde, gençken yaşlanmıştık. Civan ülküdaşlarımızı kara toprağa vermekten!

Aziz Şehidimiz Alper Tunga Uytun’u şehadetinin 46. yılında rahmet anıyorum…

Rabbim... Bu mübarek vatan için şehit olan tüm şehitlerimize rahmet eylesin
Nezd-i İlâhi’de makamları Âli olsun inşallah.

Yunus Emre der ki;
“Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm,
Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi”

Cenab-ı Allah’ın “topraktan geldiniz, toprağa döneceksiniz” buyruğuna en büyük sevgilinin, Hz. Peygamberin yanına dönmelerinde şehitlerimizin zerre üzüntüleri yoktur..

Belki şehit olmalarına sebep, kendi vatanlarında, kendi bayrağı altında yaşayanlardan gelmiş olmasıdır tek üzüntüleri..

Biliyoruz ki... Unutmak;
TÜKENMEKTİR…GAFLETTİR.

Biliyoruz ki...Ahde vefasızlık, aynı zamanda imansızlıktır. Şehitlerimizin emaneti emanetimiz, davası davamızdır.

Rabbim şehitlerimizi gufran, rahmet döşeğinde ağırlasın...

İmanım gereğince inanıyorum ki zaten öyledir, şehitlerdir, nezd-i ilahi’de makamları Âli’dir..

Peygamber miraca çıktı;
ÜMMETLE döndü,
Yunus buğday için gitti;
HİMMETLE döndü,
Elbet bütün insanlar gitti bir yerlere,
Kimi eliboş, kimi CENNETLE döndü.

Nice Yusuf yüzlü civan yiğitleri gönderdik ki sonsuzluğun sahibine fotoğraflarını her gördüğümüzde gözlerimizden yaşlar süzülür.

Bugün bir yerlere gelenler makam mevki sahibi olan ülküdaşlarımız o günleri asla ve asla unutmasın ve dahi unutturmasın…

Şehitlerimizin kanlarından rengini alan Şanlı Albayrağımız kıyamete kadar dalgalanacak Allah’ın izniyle.

Türk Devletinin ve Aziz Türk Milletinin varlığı DAİM OLSUN olsun inşallah.

Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER

13 Nisan 2025
Taş Medreseli
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK

 


                     *****

*Rahmetli Seyit Ahmet ARVASİ Hocamızın gönül tellerimizi titreten HERGÜN Gazetesi’ndeki yazısı:

ŞEHİT ALPER TUNGA UYTUN

22 Nisan 1979… Pazar günü…Evimdeyim…Misafirlerim de var. 
Sohbet ediyorum…Yahut dertleşiyoruz.

Sohbetimizin can alıcı noktası:
-Halimiz, dökülen kanlar, yıkılan yuvalar, yakılan yürekler…
-Ülkücü avına çıkan kızıl militanlar 
ve onlara cesaret verenler…

Radyo ve televizyon istediği kadar gizlemeye çalışsın acı haberler durmadan geliyor.

Şehitlerimizin vücutlarına saplanan hançerleri giren mermileri ta  yüreğimizde duyuyoruz yine de.

Bu mübarek şehitlerin pek çoğunu da görmedik onlarla daha önceden tanışmadık; tanıdıklarımızda oluyor , bu sefer acımız biraz daha katmerleşiyor.

Nitekim çok sevdiğim arkadaşım öğretmen Necdet Özkaya’nın   kardeşi Yavuz’un şehadetini  işittiğim zaman bir tuhaf olmuştum. Diğer kardeşi Ferit, ağır yaralı da olsa kurtulmuştu. Buna da sevinmiştim. Necdet’e teselli  ve başsağlığı mektubu yazmıştım. Eline geçti mi bilmem ?

İşte dostlarımla bunları konuşuyorduk.

Bu arada,diğer bir dostumun da adı geçiyordu. Bu,Erzurum Erkek Öğretmen Okul’undan arkadaşım, Milliyetçi ve Ülkücü şair Göktürk  Mehmet  Uytun’du…

Onun  bir amcazadesi olan öğretmen Yaşar Uytun’un da kızıl ve bölücü militanlarca şehit edildiğini bugün öğrenmiştim…

Ona da bir başsağlığı mektubu yazmalı derdini dert edindiğimi, acısını paylaştığımı bildirmeliydim. Bunu düşünürken, misafirlerim izin isteyip kalktılar.

Onlar gittikten sonra, Göktürk Mehmet Uytun’un adresini araştırmaya başladım…

Düşündüm. O da bir öğretmendi. 
O da kıyıma uğramış, kurtarılmış bölgelere tayin edildiği için gidememiş ve öğretmenlikten ayrılmıştı.

Acaba onu eski adresinde bulabilecekmiydim?

Tam bu sırada kapının zili çalındı.

Kapıyı açtım ve donup kaldım. Çünkü karşımdaki Göktürk Mehmet Uytun ve onunla birlikte gelen birkaç genç vardı… Sonra kendimi toparladım.

İçeri buyurun. ben de sizi arıyordum dedim. Girdiler hasretle ve hüzünle kucaklaştık…

Başınız sağ olsun dedim. Kederinizi bütün kalbimle paylaşıyorum dedim.

Arkadaşım serzenişle;

“Biz sizi cenazemize gelirsiniz diye bekledik, gelmediniz. Bu sebepten biz geldik” demez mi ? Gerçekten şaşırmıştım;

“Benim Çemişkezek’e  gelmemi mi beklediniz?” Diye sordum…

Şaşırmak sırası bu sefer onlardaydı;

“O halde senin son şehidimizden, Alper Tunga Uytun’un ölümünden haberin yok” dediler.

Alper Tunga’da akrabanızmı ? diye sordum  ve Göktürk Mehmet Uytun anlatmaya başladı;

“Alper  yeğenimdir. Ağabeyim Nurettin Uytun Bey’in oğludur. Anadolu hisarı Spor ve Gençlik Akademisi’nde  öğrenciydi. Son sınıfta bulunuyordu.

Bu haziranda mezun olacaktı. 
Üstelik sözlüydü yakında nişanlanıp evlenmek istiyordu. 13 nisan Cuma günü abdestini alıp her zaman ki gibi vedalaşarak evinden ayrılıyor.

Akademiye çok yakın olan camide namazını kılıyor; Cuma namazından çıkarken sayıları on beş civarında olan kızıl militanların saldırısına uğruyor , camiden çıkan cemaatin gözleri önünde şehit ediliyor…

Cemaat sadece korkak ve ürkek bakışlarla cinayeti seyrediyor.İşte biz şimdi onu defnettik dönüyoruz. Seni de cenazede aradık bulamadık hocam.”

Gerçekten çok müteessir olmuştum. Durumdan haberdar olmadığım için gelemediğimi ,özür dileyerek  ve ıstırap duyarak ifade etmeye çalıştım…

Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Onlar peş peşe gelen acılar içinde kıvranırken yakınlarını ve dostlarını yanlarında, haklı olarak görmek istemişlerdi…

Ben Öğretmen Yaşar Uytun için başsağlığı yazmayı düşünürken onlar daha  büyük acılara maruz kalmışlardı.

Bu acı tablo karşısında bir müddet sustum. Bu daha manalı geldi.

Çünkü konuşmak için kelime bulamıyordum… Sonra galiba bir şeyler söyledim…. Herhalde bunlar teselli edici sözler olacaktı.

Daha sonra onlarda izin isteyip kalktılar. Giderken Şehit Alper’in babasının ev adresini yazıp bana bıraktılar.

“-Yatsı namazından sonra mevlit okunacak seni de bekliyoruz.” dediler.

Ben yatsı namazını kılmaya hazırlanırken bir başka misafirim daha geldi. Ona durumu anlattım Namazdan sonra verilen adresi aramaya koyulduk…Sokaklar tenhaydı…

Terör İstanbulu korkutmuş ve yıldırmıştı…Caddelerde in cin top oynuyordu…

Nihayet adresi bulduk. Apartmanın kapısı aralıktı 11 numaralı daireyi arayacaktık. Lüzum kalmadı yukarıdan dua ve amin sesleri geliyordu.

Oysa ben ağlayan çığlık atan ve inleyen insanlarla karşılaşacağımı sanıyordum. 11 numaralı dairenin kapısı açıktı. İçeri girdik. Manzara şahaneydi.

Türk-İslâm Ülkücüleri ,Şehit Alper’in babası ,amcaları, kardeşleri, akrabaları, dost ve arkadaşları oturmuşlar ellerini sema ya açmışlar başlarını göğüslerine dayamışlar kainatın yaratıcısı ,mülkün sahibi her şeyi kendi varlı ile var eden ve varlıkta tutan yüce Allah’a yalvarıyor, yaratılmışların en yücesi  alemlere rahmet olarak gönderilmiş ve başımızın tacı olan Şanlı Peygamberimizi salat ve selam ile anıyorlardı.

Devletimize ve milletimize saadet ve selamet diliyor, bütün müminleri ve bütün şehitleri rahmet ve mağfiret ile hatırlıyorlardı.

Hemen bir köşeye çökmek istedik ve ellerimiz açarak duaya katıldık. Fakat o şartlarda bile misafirperverliğini esirgemeyen ev sahipleri bizi alıp yukarı başa götürdüler.

Mevlit ve dua bitmişti. Bu arada şehit Alper’in bir iman ve zarafet iadesi olan muhterem babası Nurettin Bey ile tanıştık.

“Bizim Hergün Gazetesinden S. Ahmet ARVASİ hocamız” diye takdim ettiler.

Aman Allah’ım ne korkunç metanet ! Acılarını nasılda yüreklerine gömebilmişler…

Misafirlerle bir düğün evindeymiş gibi ilgileniyorlar. Şeker veriyorlar, sigara tutuyorlar lokma ikram ediyorlar.

Millet ve memleket meseleleri üzerinde, gayet makul ve soğukkanlı yorumlar yapıyorlar…

Ağlamıyorlar ve fakat bütün davranışlarına bir hüzün hakim!.. Oğullarından çok Türklüğün ve Müslümanların haline yanıyorlar.

Evde yas yok…Bu sebepten kimse ağlamıyor. Fakat kimse gülmüyor da.  Çehrelerde iman, ihtişam ve kararlılık var…

Yarınki Türkiye var. Şehadeti nimet ve şeref bilen insanların sükuneti içinde konuşuyor ve hareket ediyorlar.

Nurettin Bey’e Alper’in annesi ne durumda dedim. Allah’a çok şükürler olsun hepimize örnek olacak bir metanet içinde diye cevap verdi.

Orada bulunan tanıdığım bir gençte şöyle dedi;

‘’Hocam biz Alper’in annesine başsağlığı dilemek ve onu teselli etmek için gittik. Çok metindi ve bize bir oğlu daha olduğunu onu da Allah ve Resulünün yolunda, din ve devlet için kurban verebileceğini söyledi.’

Bu büyüklük ve asalet karşısında ürperdim.

Müslüman Türk’ü ayakta tutan sırları müşahhas olarak müşahede ettim. Sevindim, ümitlendim.

Bulacağımı  sandığım bir yas evinden iman, aşk, kahramanlık ve yiğitlik öğrenerek ve yüreklenerek ayrıldım.

Şuna kesin olarak inandım ki;
bu vatan, bu millet parçalanamaz. Kandırılmış bir avuç gafile ve yabancılaştırılmış aydın ihanetine rağmen.

Türk Milleti dünya var oldukça şerefle yaşayacaktır. Türk-İslam ülkücüleri şehitlerinin akan aziz kanlarının hararetini duyarak, muzaffer gaziler yetiştirerek her gün biraz daha hedefine yaklaşmaktadır. Yüce kitabımızda buyurulduğu  gibi;

‘’VE FETİH YAKINDIR’’

YAZARLAR