-GENÇLİK YILLARIMDAN BERİ
“ANAYA” KÜFREDENİ HEP:
“KAMYON GİBİ ÇARPMIŞIMDIR!”
-O KİŞİ VE KİŞİLER BİR DAHA
BİZİM KITA SAHANLIĞIMIZA YAKLAŞAMAMIŞLARDIR!

Hz. Mevlana küfürbaz “at hırsızları” için Mesnevi’sinde der ki;
“Ay ışığını saçar durur, köpekse ürür durur.
Ayın ne suçu var oğul, köpeğin huyu budur.!!”
Biliyoruz ki…
Kutsal varlık analara küfreden salyalı kuduz köpeklerin önüne bir çuval
ŞEKER koysan, onların gönlü yine
LEŞ peşindedir.
Bize iğrenç görünen leş, Saraçhane’de toplanan, tarihi camiye ve mezarlığa zarar veren çakallara ŞEKERPAREDİR.
Dikenin üstüne çıkta edeb çizgisinin dışına çıkmamak gerekir.
Sayın Cumhurbaşkanı bu konuyla ilgili üzüntüsünü içine atarak konuşmadı iftarda… Bu durum karşısında yüzyıllar önce Hz. Pir Mesnevi’sin de der ki;
“-Edepli edebinden susar,
Edepsiz ben susturdum zanneder.!”
Atalarımız “sana senden olur, her ne olursa, başın selamet bulur, dilin durursa” ve “göz iki, kulak iki, ağız tek, çok görüp, çok dinleyip, az söylemek gerek” demişlerdir.
Yunus Emre’de der ki;
“Sözünü bilen kişinin, yüzünü ağ ede bir söz,
Sözü pişirip diyenin, işini sağ ede
bir söz.”
Dil üzerine çok söz söylenmiştir;
-Bir söz söylerken hem kendi hemde karşınızdakinin ahiretini düşünerek konuşun..!
-Söz insanın terazisidir. Fazlası ziyan, azı vakardır.
-Alay ve boş konuşmak belaya yol açar.
-Hikmeti konuşmakta değil, susmakta aramalıdır.
-Az konuşan kınanmaz, üstelik itibarı çok olur.
-Dil, irfan hazinesinin anahtarıdır, çok konuşan, gönüldeki hizmet cevherini boşaltır.
“Eğer kalbte darlık ve üzüntü, vücutta bitkinlik ve halsizlik, rızıkta eksiklik ve bereketsizlik olursa, bunun boş ve yersiz konuşmalardan meydana geldiği bilinmelidir” derdi gönlümün Şeyh Edebali’si rahmetli babam.
Susmak aklın süsü ve cehaletin örtüsüdür. Tatlı dilli ve cömert ehli olunmalıdır.
-Diline sahip olmayanı şeytan her sahada oynatır. Büyük bir uçurumun kenarına getirir, yüzüstü yuvarlar, felakete sürükler.
-Dile vatan sevgisi ve ahlak dizgini vurulursa dünya ve ahiret saadetine kavuşur.
Başıboş bırakılırsa zarardan zarara girer.
“İki şey aklın eksikliğini gösterir:
-Konuşulacak yerde susmak,
-Susulacak yerde konuşmak”
demiş Sadî ŞİRAZİ…
ANALAR…AHLAT AĞACINA BENZER.
“-Ne derdini söyler ne de duyanı olur feryadını.
-Ne vazgeçer tutunmaktan ne de terk eder toprağını.
-Ahlatın bildiği üç türkü vardır. Üçü de SABIR üstüne..."
Ahlat, Anadolu'nun kalender ağaçlardan biridir. Azla yetinen, bulunduğu yerden şikayet etmeyen, en kurak bölgelerde bile varlığını sürdürebilen ahlat ağacının meyveleri de bir çok canlıya besin kaynağı olur.
******
Anam, sabahın dördünde gün ağarırken sabah ezanıyla kalkar, gece yatsı namazına kadar gerçek bir ağır işçi gibi çalışırdı.
Yatağa düştüğünde, uyudu mu, bayıldı mı belli olmazdı. Ama anamın hiçbir şeyden şikâyet ettiğini duymadım, mutsuz halini de görmedim.
Yine bir gün…
Anam ateşi yakıp sisli kazanda kemikli et kaynatırken bahçeye gelen anamın eltisi Huriye yenge;
“-Kız kele bacım! Bütün mahalleyi et kokusu sarmış kaynattığında et olsa bari…çoğu kemik!” deyince…
Seyhan Nehri kenarındaki çoğu çırçır fabrika sahibi ve pamuk çiftçisi Ceyhanlı ve Karataşlı varlıklı ailelerin oturduğu mahalleye taşınan anamın verdiği arifçe cevap;
“Olsun…Ovalılar demesin bu aç Gavurdağlılar nerden geldi!”
Babam Adana’nın girişinde Motor Meslek Lisesinden mezun olunca rahmetli Menderes zamanında inşaatı süren Seyhan Barajında ABD’li mühendislerden oluşan komisyonda ingilizce mülakattan geçerek makine teknisyeni olarak işe başlamış.
Seyhan kıyısında bulunan Yavuzlar Mahallesindeki evimiz sobalıydı. Sobayı tutuşturmak ise annemin göreviydi.
Annem dermiş ki;
“-Bey...İş yerinde makine-motor temizlemek için kullanıp attığınız yağlı bezleri bir poşete koyup getirirsen sobayı tutuşturmak kolay olur.”
Bu isteğe karşın babamda cevaben;
“-Devletin malıdır... Çöpe atsak da ne olur ne olmaz hanım...Belki de haramdır. Allah bize GAZAP verir” der.
Rahmetli annemin biz daha çocukken defalarca “bilerek” anlattığı rahmetli babamla ilgili hatıratı o gün bugündür her zaman çok korktum ben bilhassa haramdan, Allah’ın gazabından.!
*****
Sevgili başkanım Salih Dayan döneminde Ankara Ocağı’nda iki yıl (1978/79) birlikte görev yaptığımız bebek yüzlü-sinsi hain Ali YURTASLAN’IN Aydınlık Gazetesinde “MHP GENEL MERKEZİNDEKİ ADAM KONUŞUYOR” uzun yazı dizisi yayınlandı.
Bugün bile hala Google’de yazılı duran Sevgili İbrahim Çiftçi ile beraber bizden bahsetmesi ve Adana’da oturduğum mahallenin adını vermesi üzerine POL-DER’li Başkomiser işkenceci Piç Ahmet’in korumasındaki BÖLÜCÜ-MAOCU militan hainler babaocağımın duvarının her tarafını yaz-boz tahtasına çevirmişler.!
Canım anam gece yazılan tehdit dolu yazıları sabah namazından sonra silermiş.
Ankara-Kurtuluş Parkı karşısındaki Konya Yurdu’nda arkadaşlarımla müdürüm Ali Eker'in odasında otururken Adana'dan canım anamdan telefon geldi.
Hal-hatır sorduktan sonra...
“-Oğlum Ali...Mayocuların bahçe duvarına yazdıkları yazıları kireçle sildim.
-Annem ne mayocuları.?
-Mayocu oğlum mayocu.!
Hani şu gözü kör olası Ecevit’in
adamları var ya.!
-Anam onlar MAYOCU değil MAOCU..
-Ne zıkkımsa oğlum.!” dediği an Konya yurdu müdür odasındaki o yılların Ankara'daki Ocak teşkilatındaki arkadaşların gülmekten yıkılmaları ..
Annemin tatlı şivesi ile MAYOCU-MAOCU sohbeti ocakta gönüldaşlarım arasında uzun süre güzel bir şaka konusu oldu..
*****
Bu tatlı hatıramın yanında o yıl Ulucanlar’dan çıkınca annem Ankara'ya küçük kardeşimle beraber bayram günü beni görmeye gelmişti.
İki gün sonra annemi Tandoğan Meydanı civarındaki eski otogarda Adana'ya yolcu ederken EGO'dan gelen ve bizi tanıyan 5-6 DDKK'lı (bugünkü PKK) komünist-bölücü militanların kuduz köpek gibi saldırmaları.
Otogarda meydan kavgası..
Rahmetli Mustafa Çalık Ağabeyimin ve yazıhanelerdeki arkadaşlarının yardıma gelmesi…Anamın çırpınışı... Bugün bile gözümün önünde…İçimi acıtır.!
*****
Üniversite yıllarımda Ramazan Bayramı arefesinde Ankara’dan Adana’ya geldiğimde mahallemizin yanında akan Seyhan Nehri’nin bataklığından gelen sivrisineklerden korunmak için bahçelikli evin 2. katın damında ÇİBİNDİRİK içinde yatarken sabaha karşı seher vaktinde anam sessizce üzerimi örter ve bilirdim ki beni hasretle seyreder..
Gece iki üç sefer kalkıp evladının üstü açık kalmış mı diye kontrol eden anam uyandığım zaman “GURBAN OLURUM SENİ VEREN ALLAH’A” bilirdim ki bu söz:
“SENİ ÇOK SEVİYORUM OĞUL” demektir.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin öğretime açılması 15 Eylül’de idi. Ama ben Site Yurduna ve Ankara’ya kavuşmak için babamı 15 gün önceden ikna ettim.
Can Anam:
-OĞUL… PAMUKLAR TOPLANANA KADAR KALSAYDIN BARİ…” derdi.
Keşke kalsaymışım… Gençlik işte…Hatırladıkça içim acıyor.
Ahhh.. O günleri çok özlüyorum.
*****
Bayramlarda rahmetli babam, annemi beni ve Hacer bacımı Adana Garı’ndan kara trene bindirir Konya’ya hem “bayrama” hem de “yaylaya” gönderirdi.
Seyhan Barajının kumanda merkezinde teknisyen olarak çalıştığından babam ancak arefe günü Konya’ya gelirdi.
Canım anam... Memleketine/Konya’ya gidince ne çok sevinirdi.
Eeee..Hem kavurucu sıcaktan hem de “çibindirik” içine bile giren sivrisineklerden kurtuluyorduk.
Ama Çukurova’nın da kışı ve
iki baharı çok güzeldir. Kış aylarında şehirleri kömür kokusu sararken, bereketli Çukurova coğrafyasını mis gibi “portakal çiçeği” kokusu sarardı.
Kara tren saatler sonra Çiftehan Kaplıcaları’nda yolcularını indirir vagon boşalırdı.
Çok sayıda Toros tünellerinden geçen kara tren Ulukışla Garı’na girer burada Kayseri’den gelecek kara treni bir saate yakın beklerdik..
Anam hem benim,hem de bugün İskenderun’da öğretmen olan Hacer bacımın elinden tutar tren garının karşısında Öküz Mehmet Paşa Hanı’nın yanında l.Dünya savaşı’ndan kalma taş-toprak karışımı yapımı bakkala girer oradan pişmiş renkli top yumurtalar alırdık, ekmeğin içine koyar yerdik.
KARA TREN...Hasret-sıla-özlem-kavuşma velhasıl bize dair ne varsa yaşamamıza neden olmuştur..
*****
“Cennet anaların ayakları altındadır" diyen bir inancın mensubu olarak aziz ülkü şehitlerimizin/gazilerimizin annelerinin CENNET KOKAN ellerinden HÜRMETLE ÖPERİM.
Vefat eden devlet büyüklerimizin annelerine Allah rahmet eylesin. Cenab-ı Allah rahmetiyle, merhametiyle muamele etsin, kabirleri nur, ruhları şad, mekanları cennet olsun inşallah.
Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER
25-Mart-2025
Taş Medreseli
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK