Ali KUZENCİK / MERAM BAĞLARI


Analar ahlat ağacına benzer...

“Cennet anaların ayakları altındadır" diyen bir inancın mensubu olarak aziz ülkü şehitlerimizin-gazilerimizin annelerinin CENNET KOKAN ellerinden HÜRMETLE ÖPERİM.


Analar Ahlat ağacına benzer:
“-Ne derdini söyler ne de duyanı olur feryadını. 
-Ne vazgeçer tutunmaktan ne de terk eder toprağını. 
-Ahlatın bildiği üç türkü vardır. Üçü de SABIR üstüne..."

 

 

Ahlat, Anadolu'nun kalender ağaçlardan biridir. Azla yetinen, bulunduğu yerden şikayet etmeyen, en kurak bölgelerde bile varlığını sürdürebilen ahlat ağacının meyveleri de bir çok canlıya besin kaynağı olur.

                           *****

 

Anam, sabahın dördünde gün ağarırken sabah ezanıyla kalkar, gece yatsı namazına kadar gerçek bir ağır işçi gibi çalışırdı.

Yatağa düştüğünde, uyudu mu, bayıldı mı belli olmazdı. Ama anamın hiçbir şeyden şikâyet ettiğini duymadım, mutsuz halini de görmedim.

Yine bir gün… Anam ateşi yakıp sisli kazanda kemikli et kaynatırken bahçeye gelen anamın eltisi Hürü yenge;

“-Kız kele bacım! Bütün mahalleyi et kokusu sarmış kaynattığında et olsa bari…çoğu kemik!” deyince…

Seyhan Nehri kenarındaki çoğu çırçır fabrika sahibi ve pamuk çiftçisi Ceyhanlı ve Karataşlı varlıklı ailelerin oturduğu mahalleye taşınan anamın verdiği arifçe cevap;

“Olsun… Ovalılar demesin bu aç Gavurdağlılar nerden geldi!”
                    *****

Babam Adana’nın girişinde Motor Meslek Lisesinden mezun olunca rahmetli Menderes zamanında inşaatı süren Seyhan Barajında ABD’li mühendislerden oluşan komisyonda İngilizce mülakattan geçerek makine teknisyeni olarak işe başlamış.

Seyhan kıyısında bulunan Yavuzlar Mahallesindeki evimiz sobalıydı. Sobayı tutuşturmak ise annemin göreviydi.

Annem dermiş ki;
“-Bey... İş yerinde makine-motor temizlemek için kullanıp attığınız yağlı bezleri bir poşete koyup getirirsen sobayı tutuşturmak kolay olur.”

Bu isteğe karşın babamda cevaben;
“-Devletin malıdır... Çöpe atsak da ne olur ne olmaz hanım... Belki de haramdır. Allah bize GAZAP verir” der.

Rahmetli annemin biz daha çocukken defalarca “bilerek” anlattığı rahmetli babamla ilgili hatıratı o gün bugündür her zaman çok korktum ben bilhassa haramdan, Allah’ın gazabından.!   

  *****
Sevgili Başkanım Salih Dayan döneminde Ankara Ocağı’nda iki yıl (1978/79) birlikte görev yaptığımız bebek yüzlü-sinsi hain Ali YURTASLAN’IN Aydınlık Gazetesinde “MHP GENEL MERKEZİNDEKİ ADAM KONUŞUYOR” uzun yazı dizisi yayınlandı.

Bugün bile hala Google’de yazılı duran Sevgili İbrahim Çiftçi ile beraber bizden bahsetmesi ve Adana’da oturduğum mahallenin adını vermesi üzerine CHP’li Belediye Başkanı Selahattin Çolak beslemeleri ve Adana Emiyet Müdürü Cevat Yurdakul’un adamı POL-DER’li Başkomiser Piç Ahmet’in korumasındaki BÖLÜCÜ-MAOCU militan hainler babaocağımın duvarının her tarafını yaz-boz tahtasına çevirmişler.!

Canım anam gece yazılan tehdit dolu yazıları sabah namazından sonra silermiş.

Ankara-Kurtuluş Parkı karşısındaki Konya Yurdu’nda arkadaşlarımla Müdürüm Ali Eker'in odasında otururken Adana'dan canım anamdan telefon geldi.

Hal-hatır sorduktan sonra...
“-Oğlum Ali...Mayocuların bahçe duvarına yazdıkları yazıları kireçle sildim."

-Annem ne mayocuları.?
“-Mayocu oğlum mayocu.!
Hani şu gözü kör olasıcıların adamları var ya.!"

-Anam onlar MAYOCU değil MAOCU..

"-Ne zıkkımsa oğlum.!” dediği an Konya Yurdu müdür odasındaki o yılların Ankara'daki Ocak teşkilatındaki arkadaşların gülmekten yıkılmaları ..

Annemin tatlı şivesi ile MAYOCU-MAOCU sohbeti ocakta gönüldaşlarım arasında uzun süre güzel bir şaka konusu oldu..

 


              

     *****
Bu tatlı hatıramın yanında o yıl Ulucanlar’dan çıkınca annem Ankara'ya küçük kardeşimle beraber bayram günü beni görmeye gelmişti.

İki gün sonra annemi Tandoğan Meydanı civarındaki eski otogarda Adana'ya yolcu ederken EGO'dan gelen ve bizi tanıyan 5-6 DDKK'lı (bugünkü PKK) komünist-bölücü militanların kuduz köpek gibi saldırmaları.

Otogarda meydan kavgası.. 
Rahmetli Mustafa Çalık Ağabeyimin ve yazıhanelerdeki arkadaşlarının yardıma gelmesi… Anamın çırpınışı... Bugün bile gözümün önünde… İçimi acıtır.! 
                *****
Üniversite yıllarımda Ramazan Bayramı arefesinde Ankara’dan Adana’ya geldiğimde mahallemizin yanında akan Seyhan Nehri’nin bataklığından gelen sivrisineklerden korunmak için bahçelikli evin 2. katın damında ÇİBİNDİRİK içinde yatarken sabaha karşı seher vaktinde anam sessizce üzerimi örter ve bilirdim ki beni hasretle seyreder..

Gece iki üç sefer kalkıp evladının üstü açık kalmış mı diye kontrol eden anam uyandığım zaman “GURBAN OLURUM SENİ VEREN ALLAH’A” bilirdim ki bu söz:
“SENİ ÇOK SEVİYORUM OĞUL” demektir.

Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin öğretime açılması 15 Eylül’de idi. Ama ben Site Yurduna ve Ankara’ya kavuşmak için babamı 15 gün önceden ikna ettim.

Can Anam:
"-OĞUL… PAMUKLAR TOPLANANA KADAR KALSAYDIN BARİ…” derdi.

Keşke kalsaymışım… Gençlik işte…Hatırladıkça içim acıyor.

Ahhh.. O günleri çok özlüyorum.

Memleketi özlediğinizi sanırsınız, 
gider bakarsınız ki, özlediğiniz çocukluğunuz ve gençliğiniz…

ADANA… Vatansever ve milliyetçi oldukları kadar da cömerttir, eli açıktır, aziz misafirlerini en iyi şekilde ağırlar...

Onlarca Yeşilçam filmlerine konu olan “Çukurova zenginliği” sevdiğim bir Adana türküsündeki sözü Rabbim göstermez inşallah bu cömert insanlara;

“ADANA’NIN YOLLARI TAŞLIK, 
YOK CEBİMİZDE BEŞ PARA HARÇLIK.”

Allah kimseyi gördüğünden geri bırakmasın...
                   *****
Analar AHLAT AĞACINA benzer:
“-Ne derdini söyler ne de duyanı olur feryadını. 
-Ne vazgeçer tutunmaktan ne de terk eder toprağını. 
-Ahlatın bildiği üç türkü vardır. Üçü de SABIR üstüne..."

Ahlat, Anadolu'nun kalender ağaçlardan biridir. Azla yetinen, bulunduğu yerden şikayet etmeyen, en kurak bölgelerde bile varlığını sürdürebilen ahlat ağacının meyveleri de bir çok canlıya besin kaynağı olur.


                       ****

 

Bayramlarda rahmetli babam, annemi beni ve Hacer bacımı Adana Garı’ndan kara trene bindirir Konya’ya hem “bayrama” hem de “yaylaya” gönderirdi.

Seyhan Barajının kumanda merkezinde  teknisyen olarak çalıştığından babam ancak arefe günü Konya’ya gelirdi.

Canım anam... Memleketine/Konya’ya gidince ne çok sevinirdi.

Eeee.. Hem kavurucu sıcaktan hem de “çibindirik” içine bile giren sivrisineklerden kurtuluyorduk.

Ama Çukurova’nın da kışı ve 
iki baharı çok güzeldir. Kış aylarında şehirleri kömür kokusu sararken, bereketli Çukurova coğrafyasını mis gibi “portakal çiçeği” kokusu sarardı.

Kara tren saatler sonra Çiftehan Kaplıcaları’nda yolcularını indirir vagon boşalırdı.

Çok sayıda Toros tünellerinden geçen kara tren Ulukışla Garı’na girer burada Kayseri’den gelecek kara treni bir saate yakın beklerdik..

Anam hem benim,hem de bugün İskenderun’da öğretmen olan Hacer bacımın elinden tutar tren garının karşısında Öküz Mehmet Paşa Hanı’nın yanında l.Dünya savaşı’ndan kalma taş-toprak karışımı yapımı bakkala girer oradan pişmiş renkli top yumurtalar alırdık, ekmeğin içine koyar yerdik.

KARA TREN...Hasret-sıla-özlem-kavuşma velhasıl bize dair ne varsa yaşamamıza neden olmuştur..
                  *****
“Cennet anaların ayakları altındadır" diyen bir inancın mensubu olarak aziz ülkü şehitlerimizin-gazilerimizin annelerinin CENNET KOKAN ellerinden HÜRMETLE ÖPERİM.

Dört yıl önce vefat eden anamın kabri nur, ruhu şad, mekanı CENNET OLSUN İnşallah.

Babalarımızın da Nezd-i İlahi’de makamları Âli olsun inşallah…

Babası yakınında, yanı başında olan kardeşlerim, çok şanslısınız, size imreniyorum:
-Sırtınızı dayadığınız koca bir Uludağ’ınız var. 
-Yaşlansa da yatalak olsa da hala gölgesinde huzur bulacağınız ulu çınarınız var.

Vakit varken sokulun koynuna.
Onun sinesi bizim Meram Bağları’ndaki ıhlamur ağacının yeni açmış çiceği gibi kokar. Öpün o gül kokulu ellerini.

İhtiyaç hissetmeseniz bile fikrini sorun. İnanın “evladıma faydam dokunacak” diye Şeyh Edebali’nin halet-i ruhiyesini görürsünüz veya oğlu Sultan Veled’e her daim öğüt veren Hz. Pir’i ve yol gösterici, devlete/mülke nizam veren Hasan Bin Ali’yi yani Nizm-ı Mülk’ü…

Sizinle övünç duymasına imkan verin. Uzaktaysanız telefon açın. Telefonla ulaşamayacağınız günler gelmeden her gün hatırını sorun.

Hani…Yaşlı amca telefonunu tamirciye götürmüş ya…Usta tamircide demiş ki;
-Telefon sağlam...
-Sağlamsa o zaman çocuklarım beni neden hiç aramıyor?

Yarın… Anneler Günü…
Annenizin ve Babanızın size ettiği dua ile... Bak nasıl evinize BUĞDAY (bereket) yağarda haberiniz olmaz…

Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER.
 

YAZARLAR