GAZİANTEP’TEN VATAN HAİNİ ÇIKMAZ…KESİN…NET.
FETÖ’NÜN ÖDÜLÜNÜ REDDETMİŞTİ.!
BİLGİ SAHİBİ OLMADAN, FİKİR SAHİBİ OLUNMAZ…

Ülkemizin müzik tarihine sesi ve yorumuyla damga vuran müzisyen Edip Akbayram, 75 yaşında hayatını kaybetti… Allah rahmet eylesin…
Toplumun sağcı ve solcu diye bölündüğü günlerde bile hem sağ hem sol, her iki cenahta da dinleyicileri olan muhterem bir sanatkardı. Rabbim rahmetiyle muamele eylesin
FETÖ'NÜN ÖDÜLÜNÜ REDDETMİŞTİ.!
Edip Akbayram’ın ölümünün ardından, 2000 yılında Fethullah Gülen'in kurucusu olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından verilen ödülü reddetmesi tekrar gündeme geldi.
Bu vakıf, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından kapatıldı. İçlerinde Edip Akbayram, Ferhan Şensoy, Kemal Sunal, Macide Tanır, Müşfik Kenter gibi ünlü isimlerin yer aldığı birçok sanatçı, vakfın ödül teklifini bir saniye bile düşünmeden reddetti.
Edip Akbayram, ödülle ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştı:
“Bu Cumhuriyetin aydını olduğum için bu ödülü kabul etmedim.”
Devlet Bey… Ferdi Tayfur’un cenaze namazı öncesi camide ve daha sonra mezarlıkta uzun süre ünlü şair ve şarkı sözü yazarı Ahmet Selçuk İlkan’ın koluna girdi…Hem de saatlerce…Demem o ki…Devlet Bey herkesin koluna girmez..
İşte bu değerli sanatçı ve şair Ahmet Selçuk İlkan merhum Edip Akbayram’ın ölüm haberinin ardından hem CNNTÜRK’de hem NTV’de Edip Akbayram’la 30 yıllık arkadaş olduklarını, hatta yurt dışı konserlerinde aynı odada kalıp geç vakitlere kadar sohbet ettiklerini söyler.
Vatan ve millet sevgisinin ileri düzeyde bir insan olduğunu, bir demokrat kişiliğe sahip olduğunu televizyon kanallarına bağlanarak söyler.
Ayrıca Ülkücü Camianın İzmir teşkilat başkanlarından ve ağabeylerimizden Kıymetli Yaşar Toraman Başkanımız da rahmetli için der ki:
“EDİP AKBAYRAM 1973 Mart ayında İstanbul Laleli'de bir otelde başlayan sıcak, samimi bir tanışma yine bir Mart ayında bitti. Garip demeyin ben onun CHP'li olduğunu, rahmetli de benim MHP'li olduğumu biliyorduk. İlk defa bir devrimci arkadaşım olmuştu.15 gün her gece saat 23.00 sıralarda konuşurduk. Sonra kalkar sahne alacağı mekana giderdi. Allah rahmet eylesin. Ruhu şad mekanı cennet olsun. Güle, güle namuslu insan.”
Dün… Dil-Tarih’den Can Ülküdaşım Şükrü Alnıaçık’ın paylaşımına Gaziantep Ocak Başkanlarımızdan ve bizi telefonla arayıp memleket meselerini konuştuğum Kıymetli Menderes Kaya Kardeşim ne de güzel yorum yazmış;
“Gazi Antepliydi…Hemşerimizdi,
iyi bir solcu, sosyal demokrattı. Şahsiyetli ve duruşu olan terbiyeli bir adamdı.. Milli manevi değerlerimize saygılı bir kişilikti. Allah rahmet eylesin.”

Gazi Antepli değilim ama çok yakınen bilirim ki;
-GAZİANTEP’TEN VATAN HAİNİ ÇIKMAZ! Hani derler ya “suyundan mı havasından mı?” Bence maya ve yaşadıklarından…
Canlar…Demem o ki…Bu değerli insanlardan örnekler vererek bilgi sahibi olmak gerek…
Hadi bizden bir hatıra…
Mesela bizim gençlik yıllarımızda rahmetli Deniz BAYKAL için neler söylendi neler…
Daha sonra 12 Eylül öncesi Antalya Ocak Kongresine genel merkez olarak gittiğimizde Antalyalı ülküdaşlarımızdan öğrendik ki rahmetli Baykal’ın dedesi Tarihi Ulu Camii’de Baş İmam ve müftü izne çıkınca veya yeni müftü gelene kadar Antalya’nın müftü vekilliği yapmış.! DE HADİ BUYUR!
Unutmadan… Ahmet Selçuk İlkan’ın anlattığına göre…Yine Sabahattin Ali’nin “ALDIRMA GÖNÜL” şiirinde “Bir küfür gönder Allah’a” mısrasına karşı çıkan rahmetli Akbayram mısrayı “Bir sitem gönder Allah’a” şeklinde değiştirerek okumuş…
Bizde ülkücü dünya görüşüne sahip olarak yıllarca bu mısraya takılmıştık..
Dünden beri sosyal medyada rahmetli ile bilmediğim videolar ortaya çıkıyor… Örneklerle “vatan/millet” sevgisini anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor… Sonunda da diyor ki;
“Bizim Türk Milleti, Türk halkı kadar merhametli ve asil halk dünyanın hiç bir yerinde yok”
SÖZÜN ÖZÜ CANLAR…
Büyüklerimiz ne de güzel söylemişler;
“Bilgi sahibi olunmadan, fikir sahibi olunamaz”
Televizyon ekranında Akbayram’ın “BEKLE BİZİ İSTANBUL” şarkısı çalınınca yine gönlümüze Atamız Fatih Sultan Mehmet’in “AŞKI” İstanbul düştü…
Hadi gelin daha önce yazdığım İSTANBUL yazımızı bir kez daha yorulmazsanız okuyalım mı?
****
İSTANBUL….İSTANBUL…
Ne diyordu Üstad Necip Fazıl;
“Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar,
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar".
Kökten bağlılık dedikleri bu olsa gerek. Derinde bir yerlerde ruha tutunur bu şehir. Bir martının kanadında, bir dalganın köpüğünde canlanan şehir.
Şarkılarla dilden dile gezen, bir klarnetin sesinde, uzakta yaklaşan bir simitçinin nefesinde, gizemli sokakların gölgesinde, gizlenen hayatların neşesinde, aklın sınırlarını zorlayan, birbirine değen hayatların ortasında yaşanan İstanbul.
Buram buram tarih kokan İstanbul, Üsküdarlı, Beyoğlulu, Çamlıcalı, Kasımpaşalı, Kadıköylü, Modalı İstanbul... Ülkenin bir köşesindeki hayalin timsali. Zenginin mıntıkası, garibanın büyülü rüyası İstanbul. Ah istanbul, canım İstanbul! Yine üstadın dediği gibi ille de İstanbul..!!
Eski alemlerin sarhoşluğu eserken Boğaz'dan, tarih de her bir köşe başından selamlıyor sanki bizi. Bizans'ın ruhu bu şehre hiç uymamış gibi, her yerde ecdadın izleri. Ve 1453, belli bir mekanın değil Yahya Kemal'in de dediği gibi "zamanın fethinin başlangıcı" sanki. Peygamber müjdesiyle kurmuşuz gönül bağını, ondandır böyle sahiplenmişiz bu şehri.
Her karış toprağının hatrı vardır mutlaka ama İstanbul denilince akla ilk Boğaziçi düşüyor. Boğaziçi ki kültür içinde ayrı bir kültürdür. Kendine has bir tavrı vardır. Mehtabın suya düşüşü farklıdır, martıların gezişi, kayıkçılar buradadır. Yalılar ihtişamıyla selamlar sizi. Asırlardır orada olan medeniyetin odağıdır Boğaziçi.
Boğaziçi bir şiirin peşinden koşar gibi şairleri beslemiştir. "Geliyor Boğaziçi'nden doğru bir iskeleden kalkan vapurun sesi" derken Ziya Osman Saba kollarıyla karşılamıştır boğazı. Orhan Veli'ninse ömrüdür burası. Bozkırın ortasında bile gözünüzü kapatıp İstanbul'u dinlemek, Boğaz'ı yanı başınızda hissettirir.
Rahmetli Erol Güngör Hocamız;
“Gönül sende yaşlansın, dizler sende yorulsun” derken her şeyiyle kabul bir "Harika İstanbul" anlatır. Faruk Nafiz Çamlıbel "Boğaziçi'nde gezmek şiir içinde seyahat gibidir" derken ne kadar da haklıdır.
Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Boğaziçi Medeniyeti" diye özellikle tasvirini yaptığı bu yer mensur eserlerde de can bulur. Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Rauf, Refik Halit Karay, Ruşen Eşref Ünaydın, Münevver Ayaşlı da Boğaziçi’nde hayatın kuruluşunu uzunca anlatır.
Geçen aylarda yazarı vefat eden “Huzur” romanı bir Boğaz seyriyle yolculuk başlar. Hazan’da buranın ayrı bir yeri vardır. Yalı sakinleri anlatılır. Uzun uzun Boğaz'ı izlemenin hazzını yaşayanlarla lodosundan bıkmış keyifsiz insanlar aynı kitabın sayfalarında yer alır.
Edebiyatta Boğaziçi anlatılırken yalılar, çeşmeler, meydanlar, sokaklar ve duraklar da hafızalarımıza nakşedilir. Boğaziçi nostaljiden fazlasını sunar bizlere. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Allah beni Boğaz'dan ayırmasın" duası bütün gönüllerden geçmiş dualardandır şüphesiz.
NEHR-İ AZİZ denmesinin hakkını verdiğini düşündüğümüz BOĞAZİÇİ edebiyatımızda salınan nazlı bir güzeldir.
Görüldüğü gibi her dilde İstanbul her şey İstanbul. Ecdad yıllar önceden görmüş olmalı ki insanları, bu şehrin müptelası. İstanbul sevginin en belalısı. Fethin kapısını kim araladıysa, zamanında Fatih'in geçtiği surlardan o yiğitlere selam olsun.
Çağ açıp çağ kapatan atam Fatih Sultan Mehmet Han’a selam olsun.
Güzel İstanbul’u anlatmayı Necip Fazıl’la başladık madem haydi yine onunla bitirelim:
“Gecesi sümbül kokan
Türkçe'si bülbül kokan
İstanbul
İstanbul..."
Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER
5 Mart 2025
Taş Medreseli
Tarih Öğretmen
Ali KUZENCİK