Uğurcan KÜÇÜKAĞAOĞLU / GÖNÜLDEN DİLE


Aşk ile...

O’nun verdiği en önemli ve büyük mesaj ise aşk, sevgi, birlik ve bütünlüktür.


Gönüllere aşk, sevgi ve dostluk söyleyen ve aynı zamanda “Gönüller Sultanı” olarak da anılan Mevlâna, yaşamını “Hamdım, Piştim, Yandım” sözleriyle özetlemiş ve sadece Türk-İslâm dünyasına değil bütün insanlığa seslenerek aşk'a davet etmiş ve bu daveti de karşılık bulmuştur. 
İnsanlarda uyandırdığı bu hayranlık ve ilgiden dolayı dünyanın dört bit yanından yılın her anı ziyaret edilmektedir.
O’nun verdiği en önemli ve büyük mesaj ise aşk, sevgi, birlik ve bütünlüktür.


“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız, ariflerin gönüllerindedir” ifadesiyle yıllardır gönül dünyamızda yaşayarak bunu ispat etmiştir.
17 Aralık 1273 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. 
Oysa Mevlâna, ölüm gününü yeniden doğuş ve sevgiliye yani Yaradan’ına kavuşma günü olarak kabul eder. Ölüm gününe bu nedenle düğün günü ve gelin gecesi anlamına gelen “Şeb-i Arûs” diyen sadece Türk-İslâm coğrafyasında değil bütün dünyada hoşgörünün timsali olmuş Hz. Mevlâna’nın “749. Vuslat” yıl dönümüdür.
Yaşayışında kimseyi ayrı görmemiş, kadının ve erkeğin değil, insanın iyisi ve zararlısı olduğunu söylemiştir.
“Şu toprağa sevgiden başka, aşktan başka tohum ekmeyiz. Şu toprağa, şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz” diye seslenen Mevlâna’nın felsefesi, hoşgörüsü, irfanı ve öğretisi hep aşk iledir.
Bu sebeple “Tövbeni bin kere bozmuş olsan bile yine gel” diye davette bulunurken, dergâhında hak yolunu, hoşgörü ve sevgiyi aşılamak için sabırla beklemektedir. 
Asırlar öncesinden atomun parçalanabileceğini ve atom parçacıklarının varlığını haber vererek “Bir zerreyi kesersen içinde bir güneş ve güneş etrafında dönen gezegenler bulursun” diyendir.
Felsefesi ile kâinatın yaratılışındaki bu hikmetleri zamanla musiki ile bütünleştirmiş ve “Sema” olarak aşkla Yaradan’la buluşmuştur.
Aşk nedir? Sorusuna “Ol da gör, ol da gör” diyen Mevlâna bir aşk insanıdır. Onu bu olgunluğa eriştiren ve anlam kazandıran ise çok sevdiği dostu Şems-i Tebrizi’dir.
O, aşk ile gelmiş, aşk ile yaşamış ve aşk ile gitmiştir. 
“Gördüğünü herkes sever. Sen! Onda kimsenin görmediğini bulacaksın. Eğer gerçek aşkı istiyorsan; Ten’e değil, kalbe dokunacaksın.
Sevenle sevileni ayrı varlıklar sanıyordum. Meğer onlar bir imişler; Bense biri iki görmüşüm. 
Bütün kâinat birbirine sevgi ile bağlanmış, sevgini vermesini öğren. Çünkü gönlün anlasın ki, hepsine yer varmış. Sevgisiz insandan dünya korkarmış. 
Her kime aşkın sırları öğretilirse, onun ağzını söz söylememesi için dikerler. Aşk, davaya benzer. Cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki!
Rüzgâr ateş için neyse, ayrılık da aşk için odur; Küçük bir aşkı söndürür, büyük bir aşkı daha da güçlendirir.
Aşk sevgilisinden başkasını seyre dalarsa aşk değildir, boş bir sevdadır.
Dilin anlatışı aydınlatır, aydınlatır ama dile düşmeyen, söze gelmeyen aşk, daha da aydınlanır.
Kaza gelince, bilgi ve tedbir uykuya yatar. Aşk hiçbir felaketten ders almaz.
Aşk saygıya sığmaz, ölçüye gelmez sevgidir.
Aşkı ateşten başka hiçbir şey söndüremez.
Kimin aşka meyli yoksa kanatsız bir kuşa döner.
Aşk’ın nesi var ise ma’şuka fedadır.”
Sadece aşka dair değil, söylediği bütün sözler, hikmetler ve öğütler, yüreğimizin en ince kıvrımlarına kadar işlemiş, gönül dünyamızı aydınlatarak günümüze kadar gelmiş ve yarınlara da ulaşacaktır.
Yaşama, sevdiklerimize ve sahip olduğumuz bütün değerlerimize daima samimi bir inanç, sevgi ve aşk ile sarılan olalım.
Rahmetler ona, duygu ve düşünce dünyamızı aşk ile bezeyen bütün gönül sultanlarına ve ufkumuza ışık olan bilgelere olsun. Gönüller şad ola...

YAZARLAR