X. Kolordu 32. Fırka Kumandanı Kurm. Yzb. Mehmet Rüştü (Şatır) Bey, 27 Aralık 1914 zemherisinde alnından vurulup şehadet şerbetini içerken biricik kızı Güzide henüz dört aylık bebekti.
Ailedeki hatıralara göre, Güzide’nin mucizevi bir şekilde “baba, baba, baba…” diye sayıklaması, Rüştü Bey’in zabıtlara geçen şehadet saatine denk gelmişti.
Mehmet Rüştü Bey, Sultan II. Abdülhamid’in Kayseri’ye Belediye Başkanı olarak tayin ettiği Tavlusunlu Hattat Mehmet Ali Bey’in torunudur.
Dayısı Dr. Mustafa Hilmi Bey de yine İrade-i Seniyye ile Kayseri Belediye Reisliği görevini babasından devralmış, baba oğul, 27 yıl görevde kalarak modern Kayseri’nin temellerini atmışlardır.
Kayseri’de Cumhuriyet Meydanının açılması dahil pek çok medeni hamle, onların hizmet-i mahsusalarıdır.
Şehit Mehmet Rüştü Bey’in teyzesinin kızı Leman Tomsu da Türkiye’nin ilk kadın Mimarıdır.
Rahmetliler, dedemin teyze çocuklarıdır.
El bebek gül bebek ama mahzun ve çileli büyüyen Güzide Hanım’ın ismi bugün hayırsever evlatları Ayşe Ferda ve Sinan Pulur kardeşlerin marifetiyle, İstanbul Tuzla’da bir ortaokulda yaşıyor. (Muzaffer- Güzide Pulur İHO.)
Pulur kardeşler, sevgili annelerinin o ilk çığlığını dedelerine teslim etmek içgüdüsüyle olsa gerek, her yıl Sarıkamış şehitlerini anma yürüyüşüne katılıyor; ilerleyen yaşlarına aldırmadan Allahuekber dağlarına tırmanıyorlar.
İlkokul 2’yi Sarıkamış’ta okudum. Belki inanmazsınız, facianın üzerinden 50 yıl geçmişti. Akşamları hanımlar oturduklarında halâ şehit menkıbelerinden konuşuyorlardı.
Çocukların dilinde, geceleri millet bahçesinde gezinen nur saçan, beyaz giysili adamlar vardı.
Hatta hiç unutmam, Şencan diye bir arkadaşın dili biraz peltekti, "parktan gece geçerken görünmüşler de korkudan olmuş” diye anlatılırdı.
Bir söylentiye göre kış gecelerinde sokakta gezerken, Sarıkamış’ın kurtlarına karşı çivili baston bulundurulmalıydı.
Çünkü söylenti oydu ki, kefensiz yatanlar nedeniyle kurtlar 1915’ten sonra insan eti yemeğe alışmıştı. Başka yerin kurtlarına benzemiyordu.
Yakıştıramamıştım, “çakal olsa neyse de kurtlar yapmaz öyle şey” diyordum içimden. Elbette destanların kurgusundan sorgu-sual olunmazdı.
Sarıkamış 1969’da bile 1914-15 kışının hatıralarıyla doluydu.
Sarıkamış faciası, ilçeye destani bir kimlik kazandırmıştı. Vatandaş kısmen abartarak, kısmen yakıştırarak o mübarek şehitlere bu kadar yakın olmanın gururunu yaşıyor, nöbet ağır gelince de acısını edebiyattan çıkarıyordu.
Şimdi düşünüyorum da Sarıkamış halkı, kollektif bir savaş müzesi personeli gibi olmuştu.
Şehre sonradan gelenlere buranın herhangi bir yer olmadığını, dilleri döndüğünce anlatmaya çalışıyorlardı.
Savaşmış, şehit vermiş ve yenilmiştik, ama bir türlü içimize sindiremediğimiz bir şeyler vardı.
Bunu askeri hastaneden kızakla indiğimiz dere yatağındaki köprünün kenarındaki küçük dükkanı işleten bakkal amcanın alnındaki kurşun deliğinden de anlıyordum!
Çocuk aklımla, “onu da vurmuş, öldürememişler” diye düşünüyordum. Belki doğru, belki yalan; bize “kurşun deliği” diyordu.
Doğrusu ben de fena havaya girmemiştim.
Okuldan çıkışlarında, Millet Bahçesi’ndeki havuzun yanından “Elham’ı okuyarak” geçiyordum.
Hafta sonları kimseye çaktırmadan IX. Kolordu lojmanlarının arkasından askerlerin eğitim alanına sızıyor, ahşap kulelere tırmanıyor, yerden 30 metre yükseklikteki halatlarda, nöbetçi askerin düdüğünü duyana kadar açılabildiğim kadar ileri gidip, geri geliyordum.
Paralel çelik halatlar bazen titreyip rezonansa giriyor, ellerim parçalansa da üstteki halatı bırakmıyordum.
Çelik halattan ayrılmış ince teller ellerimi kanatsa da, bana mısın demiyordum.
Kendimi cepheye geç kalmış bir asker gibi hissediyordum. Okulda, derste, avuçlarımda henüz kapanmamış küçük yara izlerini görünce, kendi kendime gururlanıyordum.
Millet neyle uğraşıyordu, ben neler yapıyordum.
Sonradan anladım ki 8 yaşında kendi kendime, epeyce bir komando eğitimi almışım.
Sarıkamış’ta geçen o bir yılın, benim 8 yaşında Türk Milliyetçisi, 13 yaşında Ülkücü olmamda doğrudan doğruya eğitsel bir etki yaptığını şimdi daha iyi anlıyorum.
Sarıkamış, 1914’ten 50 yıl sonra bile savaşın hatıralarıyla dopdoluydu.
100 yıl sonra da dopdolu.
1000 yıl sonra da öyle olması için çalışıyoruz.
Şehitler onun için ölmüyor.
Biz onun için yaşıyoruz.
Rahmet ve minnetle.
Şükrü Alnıaçık
22 Aralık 2023
______________
Fotoğraf: Sarıkamış 1969 (ilkokul 2)
Arka planda IX. Kolordu .
Müdür yardımcının odasına tek tabanca girip ;
“Bandocu olmak istiyorum” dedikten bir hafta sonra..