Çocukların karne alma günü yaklaşınca aklıma geldi...
Bilirsiniz, karne sevinci bambaşka bir duygudur. Başarılı çocuklar için sevinç belgesi iken zayıf ya da kırık notu olanlar için kâbus belgesiydi karneler.
Karne bir günah defteri olmaktan ziyade başarıya giden yolda kılavuzluk yapan belge idi eskiden.
Karnelerin şimdiki işlevini iyi bilmiyorum. Çocuklar üzerinde baskı unsuruna dönüşmemesi gerekir.
Meraklı bakışlar arasında yürekler kıpır kıpır eder. Öğretmenin elinden alana kadar heyecan tavan yapar. Ben de bugün 6. sınıftayken yaşadığım karne hikâyemi anlatayım dedim.
Karnede yazan notlar kadar sınıf öğretmeninin öğrencisi hakkında daracık yere kısacık kanaatini yazdığı sözler ömür boyu unutulmaz. Kışın en soğuk günlerinden birinde karne dağıtımı yapılacaktı ve 52 kişilik sınıfın hepsi çok heyecanlıydı. Cennetmekân "Veli Kavaklı" hocamız da sert ve disiplinli bir insan. Bir eliyle karnemi bana uzatırken "Aferin!" diyerek başımı da okşadı, ardından bir de teşekkürnâme verdi. Sırama oturmak üzere giderken gözüme ilişen, karneme yazdığı sözlerin içindeki tek kelime beni çok onurlandırmıştı. Karne dağıtımı bittikten sonra sınıfın teşekkürnâme alan tek öğrencisi olduğum için de dikkatler üzerimdeydi. (Beden Eğitimi dersinden 6 yerine 7 alsam "Takdirnâme" 9alacakmışım meğer. Boyum kısa olduğu için yüksek kasadan takla atarak atlayamadığımdan "Hadi neyse 6 yeter sana Karaoğlan!" diyen öğretmen de spor öğretmeni değil ilkokul öğretmeniydi zaten.)
Teşekkürnâmede yazılanlar uzun olduğu için pek önemsemedim, evde okurum diye... Karnemde "Veli Kavaklı" hocamız hakkımdaki kanaatini "Sempatik, gayretli ve ideal bir öğrenci." diye yazmış. Eve gidene kadar defalarca okudum... Ancak bir sorun vardı; "sempatik" ve "ideal" kelimelerinin anlamını bilmediğimi fark ettim. Doğal olarak da anlamayınca sevinemedim. "Gayretli öğrenci" kısmı tamamdı... "Gayretli"nin yanında "ama" "fakat" olmadığına göre iyi birşey diye düşündüm. Ancak kafama takılmıştı; "sempatik", "ideal" ne demekti?

Dedeme sorduğumda cevabı ilginçti... "Türkçe kelimeleri sorarsan bilirim. Bu kelimeleri anlamak için İngilizce sözlüğe bak oğlum..." dedi.
Sözlükte öyle bir kelime bulamadım, çünkü öğretmenin yazdığı gibi bir kelime yoktu. Günler sonra ağabeyimin Fransızca sözlüğüne baktık "sympathique" diye bir kelime çıktı karşımıza ve "cana yakın, sevimli" anlamına geldiğini karne tatilinin ikinci haftasında öğrenmiştim. "ideal"i bulmak zor olmamıştı ama "ülkü" anlamıyla ilgi kuramadım. İkinci anlam olarak da "üstün nitelikleri olan kişi" diye yazıyordu. Ancak ne diyeyim "ülkü"den de epey çıkarımlarda bulunmuştuk.
"Yabancı kökenli kelimelerin bir çocuktaki travması" desek ağır bir laf etmiş olur muyuz acaba?
Öğretmenimin benim için güzel bir şeyler yazmış olduğunu hissediyorum ama anlamadıkça da huzursuz oluyordum.
Bugün bu kelimeler belki de çok basit gelir çocuklara... Sınıf öğretmenlerinin çocuklarla ilgili yazdıkları her kelimenin ne denli değerli olduğu hep aklımdadır.
Bir de "Ey Türk Gençliği!" diye başlayan ve karnenin bir yerinde "Hayatta en hakiki mürşit; ilimdir. Kemal Atatürk" yazısını da ilkokuldan itibaren hep coşkulu biçimde okurdum.
Onda da merak ettiğim şey; isminin başında neden "Mustafa" yok idi. Cevap alamadığım sorulardan biriydi bu. Galiba hâlâ bilmiyoruz…
Yarım asra yakın zaman geçti neredeyse.... 48 yıl önceydi... Bugün her şey çok farklı... Üniversiteden mezun olmakta olan öğrencilerim için birer paragraftan oluşan düşüncelerimi yazmayı âdet hâline getirdim. O sözler kalıcı oluyor... Güzel sözler yüreğe dokunur. Öğretmenler öğrencilerinin yüreğine şefkatle, sevgiyle, merhametle ve insanî duygu ve değerler çerçevesinde dokunursa ömür boyu o yürekte yeri olur.
Tanrı Dağları'ndan
Muhittin Gümüş
18.06.2025