Şükrü ALNIAÇIK


Bir Seçim Argümanı ve Postmodern Darbe Aracı Olarak Sığınmacı Sorunu ve Ülkücü Bakış!

Bir Seçim Argümanı ve Postmodern Darbe Aracı Olarak Sığınmacı Sorunu ve Ülkücü Bakış!


Türk Milliyetçilerinin siyaset hocası, yalanı acizlik, iftirayı kahpelik olarak gören Başbuğ Alparslan Türkeş’tir.

Ülkücü hareket, can vererek siyasi mevzi kazanmıştır, ama kriminal zorunluluklar hariç, yalanla bir metre bile yol almamıştır.

Devlet Bey’in liderlikteki istikrarının temel nedeni de işte “doğru yolda eğri yürünmez” düsturunun Ülkücü pratiği olan bu temiz çizgiyi korumasıdır.

14 ve 28 Mayıs seçimlerinde öne çıkarılan Suriyeli sığınmacılar meselesi, CHP’nin ezel dostu, ideolojik müttefiki olan ve bebek katili Apo’ya 18 yıl ev sahipliği yapan, Sosyalist BAAS Rejiminin eseridir.

Alparslan, Melikşah ve Nizamülmülk’ün başına bela olan- Hasan Sabbah Haşhaşîlerinin Suriye’deki kalıntısı olan ve

- tıpkı Lübnan Marunileri gibi 1860’lardan itibaren Fransa tarafından

- Haçlıların hatırası gibi izzet ve itibar gören Nusayri rejimi,

- Fransız manda yönetiminin yarattığı Hatay Sorunu nedeniyle

- Türkiye’nin de diplomatik ve stratejik düşmanıdır.

Atatürk’ün, Hatay için cebelleştiğimiz 1938 yılında

- Fransızların “Haçlı-Frank kalıntısı” teziyle üzerlerinde hak iddia ettiği bu zümre için

- 4 bin yıllık bir diplomatik argüman elde etmek amacıyla

- Tarihçi Halil Ethem Eldem’e “Eti Türkleri” tezini önerdiğini ve

- “40 asırlık Türk Yurdu” ifadesinin bu diplomatik mühimmatın bir uzantısı olarak ortaya çıktığını biliyoruz.

Kalbi Ankara’yla birlikte atan hiçbir vatandaşımızı herhangi bir yabancıya değişmeyiz, ancak tarih bilmez maceraperest de değiliz.

6 Şubat depreminin ilk gününden beri, Hatay özelinde, tarihi muhalefet kodları üzerinden TİP’çi Barış Atay ve Gezi isyancısı macera avcıları tarafından sergilenen yıkıcı ve “koparıcı” siyasetin de takipçisiyiz.

Gezi olaylarında ölen 6 kişiden 1’i polis memuru, geriye kalan 5’i ise Berkin Elvan dahil Alevi’ydi. 
Ali İsmail Korkmaz da Hatay’lı Arap Alevi, yani Nusayri’ydi.

Suriye iç savaşının alevlendiği günlere denk gelen Gezi olaylarının önemli kampüslerinden biri haline getirilen Hatay’ın Defne ve Armutlu beldelerinde halka sirayet edebilecek bir gerginliği Ülkücü kanaat önderlerinin nasıl önlediğinin şahitlerindenim.

El Muhaberat’ın ve Apo’nun THKP-C’li yol arkadaşı Banyas kasabı Mihraç Ural’ın, Reyhanlı patlamasından itibaren Suriye’deki mezhep çatışmasını ideolojik bir kılıfa sokarak Türkiye’ye ihraç etme çabaları ne yazık ki fanatik genç kesimlerde başarıya ulaşmıştır.

Sosyal medyada Suriyeli düşmanlığının trolleri ve traktörleri genellikle bu mezhepçi DHKP-C sempatizanı hesaplardır.

Yani ortadaki “vatan millet laiklik Atatürk demografi” gibi söylemler, Şam-Lazkiye odaklı Haşhaşî propagandasının kılıfıdır.

Bugünlerde global ılımlı Sünni Fetöcülerle kader birliği yapan. Sol-Sosyalist Can Dündar, eğer babası MİT’te uzun yıllar görev yapan bir Alevî olmasa Suriye’ye silah götüren MİT TIR’larını ifşa eder miydi acaba?

Eren Erdem’in “savaşırsak ben İran’ın safında olurum” sözü de boş bir lakırdı değildir.

İranlı Rıza Zerrab’ın Türkiye seferinden sonra Türkiye’deki Sünni dayanışma cephesinin nasıl yarıldığı ve İran-Suriye dostu Perinçekgillerin nasıl bir intikam savaşı başlattığı unutulmamalıdır.

Yani biz istesek de istemesek de Müslüman toplumların sekülariteyi özümsemesine mani olan genetik mezhep rahatsızlığı, Suriye iç savaşıyla birlikte nüks ederek Türk siyasetinin göbeğine kadar sıçramıştır.

Bu meyanda bölgede meydana gelen büyük doğal afeti takiben, özellikle Hatay’ın Alevi Araplarını sonra da cepheleşme stratejisiyle tüm CHP seçmenini Erdoğan karşıtlığı üzerinden Ankara’dan koparma stratejisi yeni bir aşamaya geçmiştir.

Bu filmin adı, “İntikam Peşinde”dir. 
Esas oğlan Beşşar, filmin başından sonuna kadar, bir o yana bir bu yana koşmaktadır.

Açılan bu yeniden istismar alanında 
Nusayri kökenli Haluk Levent’in AHBAP’ının, dalında bir karga bile olamayacağı Türk Devleti’nin AFAD’ıyla, UMKE’siyle nasıl yarışa sokulduğunu hatırlayınız.

Ona milyonlarca takipçisi olan Oğuzhan Uğur’un  refakat etmesi, babasının intikam savaşı gibi de görülebilir, daha derinlerde bir BAAS’lar arası işbirliğinin ipuçlarını da verebilir.

Çünkü eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün “Öcalan’ı neden Perinçek grubundan Atilla Uğur sorguladı?” Sorusu havada ve cevapsız bir şekilde durmaktadır.

Soru, bir 12 Martçı’dan yani “yüz işçi yerine bir Albay”stratejisiyle yol alan Sosyalist darbeyi bastırıp, Denizleri asan, Perinçek’i, Cengiz Çandar’ı, Hasan Cemal’i içeri atan anti-komünist Milliyetçi cepheden gelmiştir.

Adaletli olalım. Bastırılan 9 Mart Darbesi için kolları sıvamış kaç “Ulusal Demokratik Devrim”ci Albay’ın sessizce MİT’e sızdığı hala bilinmemektedir.

Perinçek’in 2000’e doğru dergisinin “PKK’yı MİT Kurdu” manşeti de nedense yetkililerden beklenen ilgiyi görmemiştir.

Eğer böyle bir MİT varsa ve Oğuzhan’ın babası Apo’dan bazı irtibat bilgileri aldıysa, 7500 Mehmetçiğin kanına ekmek doğrayarak nereye varılmak istendiğini bize anlatmalıdır.

Bizim gördüğümüz, PKK bu kanlı mesaisiyle günün sonunda CHP’ye kayıtsız şartsız destek veren bir % 10 Kürt seçmen kazandırmıştır. 
Bu kanlı süreci cilalama işi de Ümit Özdağ’a kalmıştır.

Eğer alem buysa, böylesine Sol tandanslı bir çalışmanın “Milli görev” olduğu “tartışmalı”dır!

- Kılıçdaroğlu’nun başa geliş ve 
- Meral Akşener’e 12 Eylül’ün şaibeli MHP’lisi Yaşar Okuyan üzerinden şantaj yapılmak suretiyle 
- Aday oluş şeklinin, 
- Muhsin Başkanın Keş Dağı’na düşürülmeden önce dikkat çektiği, 
- 9 Mart Cuntasının hedefi olan 
- BAAS tipi iktidar planının 
- “SURİYE MODELİ”nde karar kıldığına dair bir ipucu olduğu düşünülebilir.

Bunu düz mantıklı bir kurmay subay akıl etmiş olmalıdır:

- “Nerden geliyor kardeşim Laikliğe yönelik bu irtica tehlikesi?”

- “Sünni tarikat, cemaat ve onların desteklediği siyasi partilerden!..”

- “Alın Alevileri yanınıza… CHP’nin yanına gelen gelsin gelmeyeni de kesin gitsin!..”

Bu kadar farklı renkli ve bol köşeli taş, ancak bu şekilde yerine oturmaktadır.

Yani faraza. ufukta “2082 Konya Katliamı” vardır.

Tehlike, şimdilik 5 yıllığına savuşturulmuştur!

1923’te bir Hama’lı sivri zekâ,

“bu gidişle Nusayriler anamızı belleyecek 1982’ye kalmaz bizi keserler!”

dese Hamalılar ona inanacak mıydı?

1982’de havadan bombalanıp da leşleri sokaklara yığılınca inandılar.

Ben gördüğümü yazarım, adı geçenler de bu garip hareketleri neden yaptıklarını dürüstçe anlatırlar, hep birlikte rahatlarız!

Seçime siyasete dönecek olursak..

Bu çerçevede yine filmin sonunda HDP’yle saf tutan Ümit Özdağ’ın Hatay sınırında yaptığı popülist şovun Ülkücü hareketin hiç bir noktasında yer alması mümkün değildir.

Türk Devleti’nin rekor sürede inşa ettiği Defne Devlet Hastanesine ve adaletle verilen tüm destek hizmetlerine rağmen bölgenin farklı bir başkent tarafından manipüle edilmiş seçmenlerinin CHP’ye % 80 oy verip tek TİP’li vekili Hatay’dan meclise gönderdiğini de bu ilişkiler çerçevesinde ele almak gerekir.

Jandarma Albay çocuğu Oğuzhan’ın,  Jandarma düşmanı TİP’lilere bir haftada iki kez yaptığı rüyalarında görseler inanmayacakları PİAR çalışmasını da Mehmetlerin kanıyla yazılan tarih defterine ekledik.

Arkadaşlar farkında olsun ya da olmasın, bu İlişkilerin temelinde, Suriye’den vurarak Türkiye’deki bin yıllık Sünni iktidarı devirmek ve ilk kez bir Alevi’yi devrim niteliğinde Cumhurbaşkanı yapmak vardı.

Bu noktada Akşener, Davutoğlu, Babacan, Karamollaoğlu gibi Sünni ana babadan dünyaya gelmiş siyasetçilerin bu tarihi ofsayta nasıl düştüklerini hala anlayabilmiş değiliz.

Siyasetteki inanılmaz mühendislik hamlelerinin ve Sosyal medyadaki  Ortaçağ kodlu, cinnet seviyesine varan siyasi fanatizmin sebebi budur.

Sığınmacı sorununa geri dönecek olursak…

Aralarında Türkmenlerin de bulunduğu Sünni Müslümanlar, asimetrik askeri güç kullanılarak, yerleşim birimlerine hedef gözetmeden atılan varil bombalarıyla Türkiye’ye doğru sürülürken bütün dünya bu mesele, Türklerin Osmanlı’dan miras meselesidir diyerek kulağının üzerine yatmıştır.  (Gerçekten de zalimin isminin “Müslüman adı” olması dışında bu sorunun, Çeçenistan, Bosna veya Kosova sorunundan farkı yoktur. )

Hal böyleyken, 
a) Lazkiye dostu DHKP-C ve Müslüman-Arap düşmanı PKK ile Yanyana gelerek,
b)  3,8 milyon rakamını demografik tedhiş sayılabilecek 10 milyon’a taşıyarak , 
c) Toplam 5 milyon sığınmacıyı 13 milyon gibi göstererek 
d) Zaten her Türk Milliyetçisinin gündeminde olan bu sorunu seçim propagandasının dehşet pompası haline getirmek, 
e) Şuurlu bir milliyetçilik değil, 
f) Erdoğan iktidarının düşmesini Halep-Hatay hattındaki zaferinin nihâî sonucu olarak gören 
g) Düşmanın emellerine hizmettir.

Suriyeliler meselesi eğer BAAS tipi bir azınlık diktatörlüğü kurmanın marş motoru değilse açıkça dış politik bir meseledir.

Türk siyaseti tarih boyunca ne pahasına olursa olsun dış politikada milli çıkarları önceleyen bir tek seslilik içinde olmayı milli görev addeden siyasetçilerin unutulmaz hatıralarıyla doludur.

Bu meyanda, merhum Deniz Baykal’ın, Sırplar’ın sistematik ırz saldırıları altındaki Bosnalı Müslüman hanımlara, Türkiye’den onların safiyetini ihsas eden beyaz yaşmak götürerek yaptığı ziyareti hiçbir Türk Milliyetçisi unutmamıştır.

Daha geriye gidecek olursak, merhum Bülent Ecevit de Kıbrıs Barış Harekatı’nda düzgün İngilizce konuşabilen barışsever bir Robert kolej mezunu olarak Türkiye’nin dış politik transistörü olmuş Türkiye’ye yönelik diplomatik hücumları barışçıl kimliğiyle göğsünde yumuşatmayı başarmıştır. 
Onu da hayırla yad ediyoruz.

Ecevit’in de gerek milliyetçi cephe hükümetleriyle, gerekse koalisyon ortağı Necmettin Erbakan’la elbette siyasi ayrılıkları vardı. Elbette çekişmeleri hatta çatışmaları vardı ancak milli menfaatler söz konusu olduğunda Türkiye’yi tüm dünyayı karşısına almak pahasına tek sesli bir yaklaşımla temsil etmesini bilmişti.

Bu bakımdan, sayın Ümit Özdağ’ın seçim propagandasının hatta parti programının en belirgin meselesi olarak öne çıkardığı Suriyeli sığınmacılar meselesi, her Türk Milliyetçisi için en az Ümit Özdağ kadar problem olmakla birlikte meselenin çözümünün 3’ü 10… 5’i 13 yaparak infial yaratmak ve buradan bir partizan sonuç elde etmek olmadığını hepimiz biliyoruz .

Bu mesele elbette mevcut cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi içinde Milliyetçi Hareket Partisi’nin desteğiyle çözüme kavuşturulacaktır. MHP’nin 15 Temmuz sonrası çıkarsız destek siyaseti zaten bu milli hassasiyetlerin hükümete Ak Parti’ye ve onun kitlesel seçmenine nüfuzunu, denge ve denetimini sağlamaya yöneliktir.

Ancak, bir cephe oluşturarak ve Suriye’de doğrudan doğruya Türk Özel Kuvvetleri’nin gönüllü sınır koruyucusu olan Özgür Suriye ordusuyla savaş halindeki PYD’nin Türkiye ayağı olan HDP yi yanına alarak Suriye’deki Türk dış politikasının aktif savunucusu olan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı yıkıcı bir muhalefet  icra edilmesi, anarşik tahrifatlara başvurulması, eğer BAAS’çı bir istihbarat operasyonu değilse en hafif ifadesiyle, soldan bulaşmış bir partizanlık ve düşman sevindiren bir sahtekarlıktır.

Bu bir aşiret kavgası veya muhtarlık seçimi değildir. Böyle bir Türk Milliyetçiliği yoktur. Bu siyaset tarzını, hangi Amerikan strateji enstitüsünden, hangi Alman fakültesinden aldıysanız oraya bırakın. Bu nefsini ve partisini milli menfaatlerden önde tutan, Kara propagandacı  dar siyasi yaklaşımları Türk Milliyetçiliğine bulaştırmayın.

Çünkü her Türk Milliyetçisi, her Ülkücü bir Türk bayrağıdır Başbuğ Alparslan Türkeş’in dediği gibi onu lekeletmeden, yere düşürmeden ömrü boyunca yüksekte tutma niyet ve kararlılığındadır.

Ümit Özdağ’ın babasının 1969’daki huruç ve firarından neşet eden farklı bir Milliyetçi siyaset çizgisi, kurumsal sorumsuzluktan kaynaklanan borderline bir duruşu, boş HDP stantının önünde sorumsuzca konuşurken mangalda kül bırakmayan HDP karşıtlığı gözünüzü boyamış olabilir.

Ancak 0,15 puanlık Hüda-Par’ın 
a) Hiçbir talebi olmadan, 
b) Sırf sıcak PKK tehdidi nedeniyle Cumhur İttifakına verdiği desteği,
c)  MHP’nin Hizbullah’la işbirliği yapması gibi gören Türk Milliyetçileri’nin, 
d) Namuslu bir gözle bakmaları durumunda 
e) Ümit Özdağ’ın, HDP gibi kanlı maziye bindirilmiş yıkıcı talepleri olan bir terör acentesiyle yaptığı
f)  28 Mayıs 2023 seçim ittifakını gözden kaçırmayacakları da izahtan varestedir.

Ben ormanı yakarsam strateji, siz ocağı yakarsanız ahmaklık martavalını hiçbir Türk milliyetçisi yutmaz!

Zencilere sövünce kendini beyaz zanneden ve bununla avunan sorumsuz fakat duygusal çocukları kandırmak ise son derecede kolaydır.

Saygıyla… 
29 Mayıs 2023
Şükrü Alnıaçık

Neşe Tülek
3.06.2023 16:53:38
Fevkalade tam tespit hocam.Teşekkürler kıymetli bilgileriniz için.

YAZARLAR