Biz gençlik çağlarımızda kredi kartı nedir, bilmezdik!. Yoktu zaten o zamanlar..
O yıllarda, tam da bu yüzden, bakkala, manava, fırıncıya falan, "veresiye" yazdırırdık..
Şimdikiler gibi cari hesabımız yoktu; aldıklarımızın çetelesini tutan "kara kaplı defterler" vardı..
Bizim dönemimizde, "bizi kendilerinden bir parça gören" esnafımız; "süpermarket" düzeyinde olmadığı için, borçlularına "haciz" göndermezdi..
Borçlu olmaktan utanılmazdı; borcunu ödeyememek değil, "bile bile ödememek" ayıpsanırdı!
***
Bizim çocukluğumuzda öğretmenlerimiz, başımıza taç edilirdi, saygı görürdü..
Analar, babalar, çocukları, "eti senin, kemiği benim" diye teslim ederlerdi eli öpülesi öğretmenlerimize . Şimdikiler gibi okula gelip, sınıf basıp, "höt!.. zöt.." etmez, edemezdi.. O kutsal mesleği seçen öğretmenlerimiz de, çocukları gibi gördükleri öğrencilerine "tecavüz" etmezlerdi!
***
Lise çağında öğretmenlerden gizli sigara içmek, cebinde sigara paketi taşımak bile cesaret sayılırdı..
Ancak o dönemlerde, okul önünde sanki simit satıyor gibi "uyuşturucu" pazarlamak, o mereti gencecik filizlerimize satışını görmezden gelmek, kimsenin akllına hayaline bile gelmezdi!..
***
Biz gençliğimiz, samimiyet, dostluk, insanlık, hoşgörü vardı.
Komşu çocuklarını istediğimiz gibi öper, koklar, onlarlabirlikte oynardık.. Hiç kimse "ulan çocuğu taciz mi edecek?" diye, bizi endişe içinde kollamazdı!.. Hiçbirimizin aklının ucundan böyle bir şey geçmezdi!..
***
Yaşadığımız şehirlere, mahallelere göre "okul farkı" yine vardı.. Ama kimsenin anası babası “benim çocuğum onunla, bununla aynı sınıfta olamaz” demezdi, diyemezdi..
Ayıptı, günahtı, gerçekten de Allah’tan da, kuldan da utanırdı o dönemin insanları..
***
Mahalle aralarımız, sokaklarımız bugünler gibi "boş ve ruhsuz" değildi; akşam serinliğinde herkes sokaklardaydı..
Kimse eve girmezdi, büyükler çay, kek, börek sohbetine dalardı.. Çocuklar sokaklarda tipi tip, gazoz kapağı, misket, yakar top, çelik çomak, uzun eşşek, saklambaç oynar, gençler boş arsalarda "gazozuna mahalle maçları" yapardı..
***
Çocukluğumuzda yoktu ancak gençlik zamanımuzda televizyon çıktı.. Belki her evde bulunmazdı, siyah beyazdı..
Ama bizim yaşamımız renkliydi.. Böreğimizi, çekirdeğimizi alır televizyonu olan komşumuza, sinemaya gider gibi giderdik..
Hiç kimse de, "Niye geldiniz, ne işiniz var?" diye kapı dışarı etmez, evde ne varsa, misafiri ile paylaşmayı gurur sayardı..
Var'ı olan böbürlenmez, yok'u olan utanmadı!
***
Herkesin televizyon tiryakiliği yoktu.. filmler diziler kısıtlıydı; ama bizim Teksas, Tommiks, Zagor, Mandreke gibi "kolleksiyon" yaptığımız çizgi kahramanlarımız vardı..
Paylaşmayı, birlikte kültür dayanışması yapmayı, kendiliğinden, bu sokaklarda, bu sımsıcak ortamlarda öğrendik..
***
Ya komşuluk? Bayramlar bile bir başkaydı.. Bizim çocukluğumuzda, gençliğimizde öyle seyahatler, tatiller yoktu...İnsanlar arasında ayırım, ötekileştirme, öteleme yoktu..
Hangi dinden, hangi mezheoten olurlarsa olsunlar, komşularımızla bayramlarımızı ve onların bayramlarını beraber kutlardık.. Bayramlar hep bizimdi, bayramlarda daha çok "bir ve bütün" olurduk..
***
Biz çocukluğumuzda sabah evden çıkar, akşama kadar sokakta oyun oynar, komşu evinden su içer, yemek yer, yine oyuna koşardık..
Şimdi çocuklarını, torunlarını, bırakın sokakta oynatmayı; kapının önündeki bahçede bile, tek başına bırakıp da oynatabilen kaç aile, kaç anne-baba var?..
***
Bizim yakadığımız gençlik yıllarında, bugünün insanları gibi "gelecek korkusu" yoktu.. Ne büyüklerimiz, ne küçüklerimiz kin, nefret nedir bilmezdi..
"Öteki, beriki!" nedir, bilmezdik, Aklınızın ucundan bile geçmezdi.. Birimiz hepimizdik, hepimiz birimiz!
Acılarımızı paylaşırdık, "ya bana birşey olursa" diye bugünkü gençler kadar dertlenmezdik.. Birimizde cenaze olsa, yasını bütün mahalle, tüm sokak tutardık..
***
Sevmek öyle kolay değildi.. Aşk emek isterdi, yürek isterdi.. Şimdiki gibi üç günlük aşklar yoktu.. Yıllarca içinden sever, ama en takımımıza bile söylemeye korkardık..
Sevdik mi; adam gibi, ölümüne severdik..
Bizim gençliğimizde, komsumuzun kızları, komsu erkek çocuklarına emanetti.. Çocuklar sokakta oynarken gece geç saatlere kadar anneler, babalar bahçelerde komşularla oturur, bizler oynardık.. Hiç birimiz, hiç kimse, kimseye kötü gözle bakmazdı.. Sevdalarımız bile tertemiz duygularla dopdolu olup taşardı!..
***
Bizim gençliğimizde, bir başka mahalledeki bir çocuğun, senin mahallende çapkınlık yapması yürek isterdi.. Kaçamak bakışlar, ürkek yaklaşımlar bile sonunda, "eşek sudan gelinceye kadar" dayakla son bulurdu... Dayak atmanın da, yemenin de kendine özgü nezaketi vardı.. "Öldüresiye" değil, "ders verircesine" dayağın bile raconu vardı.. Hem döver, hem yarasını sarardık!
***
Komşumuz, "hadi yavrum bana 2 ekmek alıver!" dese; sorgulamadan, düşünmeden gidiyorduk.. Böyle insani istekleri söylemenin de bir adabı vardı; zevkle yerine getirmenin de farklı bir hazzı da..
İnsanlar insandı, adamlar adam, Komşular komşu.. Büyük büyüklüğünü, küçük küçüklüğünü bilirdi.. Hüzünler ve sevinçler ortaktı, yaşamda doyumsuz bir tat vardı..
***
Kısacası; biz bir zamanlar yaşamaktan zevk alırdık.. Nefsimize mücadele etmeden..