Dünyanın gözünü diktiği Türkiye merkezli Anadolu, Doğu Akdeniz, Adalar (Ege) Denizi, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu’nun her türlü problemli işlerinin temelinde insanlık âleminin modern vampirleri, adaletten, insan haklarıyla ilgili değerlerden ve temel insanî duygulardan mahrum, Türk ve İslam düşmanlığının genlerine işlemiş olduğu emperyalist haçlı anlayışı vardır. Hiçbir hümanist yaklaşım bizi bu hususta ikna edemez, çünkü çok denenmiştir bu. Haçlı anlayışının mümessilleri zamana göre değişir ama zihniyeti değişmez.
Büyük Selçuklu Devleti’nin Başkomutanı ve Sultanı Alp Arslan’ın kazandığı 1071 Malazgirt Zaferinden itibaren Türk milletinin Anadolu’yu yurt edinmesiyle birlikte Doğu Roma’nın son temsilcisi Bizans’ın Avrupa’daki dindaşlarından sürekli yardım istemesiyle Türk ordusuna karşı askerlerinin üzerinde hep haç işaretiyle savaşmalarından dolayı “Haçlı Seferleri” olarak adlandırılmıştır.
Hristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs başta olmak üzere Urfa, Antakya, İskenderiye gibi şehirleri Müslümanların elinden almak için 4’ü Anadolu üzerinden, diğer 4’ü deniz yoluyla olmak üzere 1096’dan 1270’e kadar 8 kez mücadele edilmiş ve bu mücadele 9 asırdır devam ediyor. Bu seferlerin tamamında siyasî, dinî, askerî ve iktisadî sebepler vardı. Bu sebepler onlar için yürürlüktedir ve hâlâ devam ediyor.
Batımızda ABD ve Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan’ı aynı haçlı kafa ikide bir önümüze sürer. Bu da yetmez doğu tarafımızda da Ermenileri başımıza bela ederek bizi gelişme yolunda meşgul etme yolunu tercih ediyorlar. Çok şükür ki, 44 gün süren 2. Karabağ Savaşı zaferle sona erdi de şimdilik kenarda dur hele dedik.
Aslında hem Yunan hem Ermeni bizimle asla boy ölçüşemeyeceğini bilir ama Batı'daki efendilerinin şamar oğlanı gibi sürülürler önümüze... Böyle hallerde bizim yanımızda kim olur? Kimler olmalı? Cevabı kendinden menkul sorular bunlar…
Bizimle sorunu olmayan Gürcistan, AB’ye girdikten sonra da Bulgaristan… İran, Irak ve Suriye ile olan meselelerimiz ortada zaten.
Stratejik sebeplerle sıkıntılarımızı saymakla bitiremeyiz. Sıkıntıların kaynağı bulunduğumuz coğrafyadan daha çok Türk olmamızdandır. Türk olmak zordur; Kafkasyalısı, Balkanlısı, Suriyelisi, Iraklısı, Somalilisi, Libyalısı, Filistinlisi bizden zorda kalınca imdat bekler. Bosna’dan, Kosova’dan, Kırım’dan, Azerbaycan’dan, Hazar’dan öteye; Altaylar'dan, Tanrı Dağları'ndan Hoten’e kadar kardeşlerimiz bizi bekler. Suriye’deki Bayır-Bucaklı, Türkmeneli’ndeki Kerküklü ve Doğu Türkistan’dak Kaşgarlı, Urumçili Uygur kardeşler dua eder ve varlığımızla, gücümüzle gurur duyar. Arkamızda kardeş Türk milletinin aziz evlatları var diye daha çok bağlanır toprağına, vatanına, yurduna, ocağına… Tarihten gelen asaleti ve köklü medeniyetinin gereği sorumluluk sahibi olan, hamiyetperver Türk milletinin üzerindeki yükümlülükler yerine getirilirken devletimiz ve ordumuz asla zafiyete uğratılmamalıdır. Baasçılarla siyonizmin menfaatleriyle, Pan-slavyenist yaklaşımla egemenliği altındaki milletleri kültürel yozlaşmayla yok etme politikalarına karşı, satılmış-atanmış Arap derebeylikleriyle, Amerika ve İsrail’le uğraştığı zannedilen ve komşuluktan ziyade bize her alanda engel olmayı birinci politik icraatı hâline getiren bütün sancılı tiplerle mücadele etmek varken
iç siyasî mülahazalarla başkalarının ağzıyla konuşanlar var ya işte onlar pek can sıkıcı…
Türk olmak zordur. Bu kadar yükümlülük altında ezilmeden dik durmak ve yılmadan mücadele etmek yalnızca Türk olmakla mümkündür. Yukarıda bahsettiğimiz zihniyetle mücadele için iktisadî gücümüzün de sağlam kaynaklara dayanması gerekir.
21. yüzyılda Gazi Mustafa Kemal'in liderliğinde milletimizin kurduğu güçlü ve bağımsız Türk ülkesi sıfatıyla- sorumluluğumuz çok ve büyük . Büyük ve daha güçlü Türkiye görmek için Türk Devletleri Teşkilatı üyeleri ile beraber yapacağımız çok işler var. Ulu Türkistan'daki bütün kardeşlerimiz birlik ruhunun ateşinin harlanmasını bekliyor.
İstanbul’un fethinin 600. yılında yani 2053’te “Dünya Beşten Büyüktür” sözü gerçekleşecek ve Büyük Türk Yurdu, Türk ve İslam Dünyası ile bütün mazlum milletlerin hamisi, BM’deki güçlü ve âdil temsilcisi olarak şerefle yerini alacağı ümidini taşıyorum. 2071 ise Türkün Kızılelmasının gerçekleştiği Turan ülkesi 1071’in 1000.yılında dünyanın süper gücü olmuş ve huzur içinde bir insanlıktan söz ederken kapitalist vampirlerin neslinin sona erdiği bir çağ yaşanacaktır.
Kızılelma gerçekleştiğinde Türk olmak daha zor olacaktır… Biz zoru severiz… Himaye edeceğimiz milletler ile muhafaza edeceğimiz adalete dayalı, insan hukukunun evrensel değerler çerçevesinde korunduğu bir nizamda Türk hakimiyetinin simgesi al bayrağın altında huzur bulacağına inancım sonsuzdur. Kudretli Büyük Türk ülkesinin çorbacı, torbacı veya kötü komşu sorunu asla olmayacaktır.
Emperyalist Fransa kara Afrika’yı sömürmeden kendi kazandığıyla geçinmeyi öğrenecek, emperyalist İngiltere kraliyet ailesinin tüm masraflarını denizdeki balık avcılığıyla karşılayacak, vahşi Amerika vatandaşı ise çiftliklerinde biraz daha gübre taşıması gerekiyor aç kalmamak için. Beyaz çarın torunları yeraltı kaynaklarını israf etmeden ve gerekirse buzları kırarak alın teriyle kazanç sağlayacak…
Bizim kızılelmamızdan korkmasınlar… Çalışan kazanır… Biz de hak edene hakkını veren el oluruz. Çünkü Türkün terazisi şaşmaz.
Türk olmak bugün zor olsa da Türk olmamak daha zor olacak... İnanıyorum buna....
Bugüne gelirsek...
Türk Devletleri Teşkilatı ile daha güzel ve müreffeh Türk dünyası için KIZILELMA'ya doğru hızla devam...
Tanrı Dağları'ndan selamlar...
Muhittin Gümüş
01.10.2024 Bişkek