Günümüzde, demokrasi kılıf edilerek bölücülük faaliyetlerinin zirve yaptığı aşikardır. Özellikle ülkemizde ayrı dil, ayrı bayrak asma amacını güden ve bu amaca yönelik faaliyetleri pervasızca yapan siyasi oluşumlar maalesef mevcuttur. Beri taraftan silahı ve terörü bırakmayı asla düşünmeyen bölücü PKK/PYD terör örgütünün meclisteki siyasi uzantısı olan HDP'yi AYM kapatmamıştır. Keza yedeği olarak kurulan DEM'e uydurulan "kent uzlaşısı" zırvasına sarılarak, ittifak yapıp destek olan Ana muhalefet CHP ile onunla aynı hizaya sıralanan siyaset cenahının yansıra fişekleyen veya meseleleri saptıran fondaş medyanın varlığı da mevcuttur. Hasılı konulara ilişkin algı yönetimi de dediğimiz temelsiz ve yıkıcı faaliyetlerin üstünü örter tarzda davranışların sergilediği günümüz Türkiye’sinde. Muhakkak birçoğunuzun bu belgeden haberi vardır. Ancak haberi olmayanlara veya bilerek kulağının üstüne yatanlara; ilkini 18.12.2012'de çeşitli internet gazetelerinde yayımladığım (ve günümüz Türkçesine sadeleştirilerek çevrilen) bu tarihi mektubun mahiyetini kamuoyuna yeniden hatırlatmak istiyorum. Lütfen satır satır okuyunuz...
Harun KILIÇ
ANKARA
***
KÜRT HALK HEYETİNİN LOZAN’A GÖNDERDİĞİ TARİHİ MEKTUP
Bu günlerde (Lozan konferans görüşmeleri sırasında) İngiltere yetkili kurul başkanı Lord Curzon’un Kürtlere bağımsızlık verilmesi fikrini ortaya atarak, Kürtlerin koruyucusu tavrını takınmasını, hayret ve şaşkınlıkla karşıladık.
Biz Kürtler, Turan neslinden bir kavimiz. Milli hatıralarımız ve özelliklerimizden dolayı Türkler bize, “yiğit ve cesur” anlamına gelen Kürt ismini vermişlerdir. Kürt adıyla anılan ve büyük hizmetleri geçen kahramanların isimlerinin yaşaması amacıyla, Deminan, Hayderan, Kureyşan ve Lolan gibi isimler kabile ve aşiretlere verilmiştir. Bu aşiretler bu gün anavatanın Doğu Türklerini oluşturmaktadır. Kürtlerin 1876 tarihinden önceki ve sonraki durumları araştırılacak olunursa, İranlı misyonerlerin aşiretler üzerinde yaptıkları çalışmaların sonucunda Kürtler kendi öz dilleri olan Türkçe lehçesini ve öz kültürlerini yavaş yavaş kaybettiler. Bundan dolayı Erzurum, Van, Bitlis ve Musul taraflarındaki aşiretler, Farsçadan başka bir şey olmayan, Kırmanç adı verilen Farisi lehçeyi konuşmaya başladılar. Bu misyoner faaliyetlerinden az etkilenen, Harput ve Diyarbakır taraflarındaki Kürt aşiretler ise ana dilleri olan Türkçe lehçesi ile karışık Zaza lehçesini konuşmaya başladılar. Bu öz Türkoğlu Türkleri Yavuz Sultan Selim Han, Kürtlerin hanı Şeyh İdris-i Bitlisi’ye gönderdiği fermanla kendi ülkesine dahil etti. O günden bugüne kadar, Türk akrabalarının şefkat ve himayelerinde huzurlu ve rahat yaşamakta ve Türk lehçesi ile de konuşmaktadır.
Yukarıda yapılan değerlendirmeden sonra, İngiltere yetkili kurul başkanı Lord Curzon’a sorarız ki; İranlıların dilini biraz konuşmakla, o millete mensup olunduğu kabul edilirse İngilizler de dahil her milletin durumu tartışılır. Doğu ülkelerini istila eden ve genellikle dünyanın kendi toprakları içerisinde olmasını hayal eden İngilizlerin, diğer milletlerin kabullenemediği “müstemleke” kelimesinin yerine kulağa hoş gelmeyen ve aynı anlamı taşıyan “manda” kelimesinin de aslında aynı şey olduğunu Kürtler anlamıştır. Dünyadaki zenginlik kaynaklarına sahip olmak isteyen İngilizlerin, 12/10’u Türk olan Musul’u ve petrol kaynaklarını biz Müslüman Türklere çok görmesini hayretle karşılıyoruz. Lozan Konferansında İngiltere yetkili kurul başkanı Lord Curzon’un, Dersim (Tunceli) ve Bitlis olaylarından bahsederek tek millet olan Türk ve Kürt arasına ayrılık düşünceleri sokma gayretini biz Kürtler anladık. Biz Kürtler, Avrupa ve İngiliz diplomatlarının parlak vaatlerinin altında kendi menfaatlerinin olduğunu biliyoruz. Ve bundan dolayı kendi direniş kuvvetlerimizi oluşturduk. 1917 yılında İngiltere yetkili kurul başkanı Lord Curzon gibi bağımsızlık vaatlerinde bulunan Ruslara biz Kürtler: “Bizi anavatandan hiçbir kuvvet ayıramaz. Bizim rahata kavuşmamız sizin hemen bu topraklardan çekilmenizle olacaktır.’’ Dedik.
İşte bu gün bütün Kürtler, Lozan’daki Avrupa ve bilhassa İngiliz diplomatlarına aynı yanıtı veriyoruz. Kürtler bağımsızlıklarını, kendilerini yok edecek yabancılara değil, kendi ailelerinden olan Türk’lere ve onları temsil eden Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne emanet etmiştir. Sonuç olarak biz Kürtler, İngiltere yetkili kurul başkanı Lord Curzon'un bizler için fikirler üretmemesini rica eder ve Lozan’daki Temsil Heyetine ve başkanı sevgili hemşerimiz (Kürt) İsmet Paşa hazretlerine başarılar dileriz.’’
Umum Kürt Amele ve Esnaf Cemiyeti Reisi Salih Kahya adına Erzurumlu İsazade Ahmet (İMZA)
İstanbul’daki Umum Kürtler adına Lolan Aşiret Reisi ve Sabık Kürt Gençler Cemiyeti Düzerzadesi Dersimli Mehmet Sabri (İMZA)
Kaynak: 24 Kanun-i Sani (1339-24 Ocak 1923), Devlet Arşivleri Genel Müd. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, HR.İM, 60/3
Harun KILIÇ/ANKARA