DEVLETE KILIÇ ÇEKEN TEĞMENLERE GEREKLİ CEZA VERİLMEZ İSE:
-BU YOL OLUR…ÖNÜNE GELEN “ATATÜRK ADINI KULLANARAK” DEVLETE KILIÇ ÇEKER!
ORDUNUN DİSİPLİNSİZLİĞİ VE GAFLET ÖTESİ İHANETLERLE BALKANLARI KAYBETTİK.
Milli Savunma Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada:
“-TSK'nın Atatürk'le hiçbir sorunu olamaz, disiplinsizliğin hiçbir ‘aması’ olmaz.
-Mesele okunan metin değil, emre uyulmamasıdır.
-TSK'yı tartışmaya açıp itibarını zedelediler” denildi.
Bizde 50 yılın tarihi tecrübemizle deriz ki:
-Üniforma giyen kişi slogan atamaz,
-Korsan gösteri yapamaz,
-Mevzuatta olan yemini beğenmeyip alternatif yemin töreni düzenleyemez,
Devlete kılıç çeken teğmenlere gereken ceza verilmez ise:
-Bu yol olur,
-Önüne gelen Atatürk adına devlete kılıç çeker,
-Balkan hezimetindeki Osmanlı Ordusunu bozgun uğramasının ana nedeni subaylar arasındaki particilik sonucu ordudaki disiplinsizlik idi unutmayın!
Elbette genç ve tecrübesiz teğmenlerimiz ile Selanik Komutanı hain Hasan Tahsin Paşa arasında bir benzerlik söz konusu olamaz.
Bizim muradımız disiplinsiz bir ordunun düşmana direnemeden o güzelim Balkanları nasıl kaybettiklerini nasıl bozguna uğradıklarını gözler önüne sermektir!
Yakın tarihimizdeki iki HASAN TAHSİN hikayesi ilginçtir:
-Birinin koca ordusu ve bir ton silahı varken Selanik’i tek kurşun atmadan teslim etmiştir.!
-Diğeri TEK BAŞINA Yunan ordusuna kurşun sıkmıştır.! Ecdat der ya;
MAYA MESELESİ.
Türk Tarihinin gördüğü en büyük vatan hainlerinden biri, belkide en büyüğüdür.! Şehirde 26 bin asker olmasına rağmen aşağı yukarı aynı sayıda askere sahip Yunan Ordusuna direnmemiştir bile..
Bu hain adam yüzünden bugün Selanik ve Batı Trakya bölgesine gitmek için VİZE alıyor olmamızın en birinci sorumlusudur.!
Allah’tan o mübarek SELİMİYE CAMİİ’sinin bulunduğu Edirne’yi kahramanca ülkücü dedemiz Şükrü Paşa savunuyordu.
Yoksa Selimiye’yi görmek için Bulgaristan’dan vize alacaktık.
Boşuna dememiş Gazi Paşa;
“Bir ordunun kıymeti, zabitan ve kumanda hey'etinin kıymetiyle ölçülür”
HASAN TAHSİN PAŞA, Birinci Balkan Savaş'ında görev almış Osmanlı subayıdır. Messaria'da doğmuş bir Arnavut'tu. Yanya'da Yunan lisesinde okudu, akıcı bir şekilde Yunanca biliyordu ve daha sonra astsubay olarak Osmanlı Ordusu'na katıldı. Kısa bir süre sonra subay oldu.
Birinci Balkan Savaşı başladığı sırada Hasan Tahsin Paşa, Selanik'teki 8.Geçici Kolordu Komutanı olarak görev yapıyordu.
Prens Konstantin komutasındaki Yunan kuvvetleri,Yenice Muharebesinden sonra Selanik'e doğru yaklaşmıştı.
Bu sırada… 7. Bulgar Tümeni'nin Selanik'e doğru yaklaşmaktadır. Bunun üzerine Hasan Tahsin Paşa, Yunan komutanlarıyla anlaşarak, şehrin Bulgar dan ziyade Yunan’a teslimi için görüşmelere başlar.
Selanik şehri 26.000 Osmanlı askerinin ellerinden silahları alındıktan sonra Yunan ordusuna teslim edilir. Bu silahsız askerler 3.gün içerisinde Yunanlılar tarafından hepsi katledilir!
Ve böylece...Selanik, 550 yıllık Osmanlı egemenliğinden sonra Yunanistan’a devredilir.
-Yunanlılar, bu kolay başarıdan dolayı şımarmışlardı. Askeri ve Türk halkını kılıçtan geçirdiler.
-Halkı vaftiz etmeye çalıştılar.
-Osmanlı Askerlerden toplanan silahlar da şehrin girişine dağ gibi yığılmıştı.!
-Kendilerinin kalabalık Bulgar askerlerine karşı korunacağını düşünen Türk askerleri, Yunan ordusu çapulcularına teslim edilmişti.!
Bu ihanet yüzünden Balkan Savaşındaki savunmamız çöktü ve Balkanları kaybettik.
Yunanlılar onu “milli kahraman” ilan etmiştir.! Hiç bir savunma yapmadan Selanik'i Yunan askerlerine teslim etmişti. Bu sebepten dolayı Divan-Harb tarafından vatan haini olarak gıyabında yargılanır ve idam edilmesine karar verilir.
Fakat Yunanlar bu karara aldırmaz ve onu serbest bırakırlar. Önce Fransa'ya ve sonra İsviçre'ye gider. Lozan'da ölür ve burada gömülür. Yunanistan'a yapmış olduğu hizmetinden dolayı mezarı Selanik'e taşınır..
Savaş esnasında emir subaylığını yapan oğlu Kenan Messare Yunan vatandaşı olur ve özellikle Balkan Savaşlarını resmettiği tablolarıyla tanınır.
Diğer oğlu Kemal Mesarea ise Arnavutluk'a taşınır, daha sonra Arnavutluk'un Yunanistan büyükelçisi olarak görev yapar.
Bildiğimiz kadarıyla baktığımız fotoğraflarda görülüyor ki Selanik’teki son Osmanlı güçlerinin komutanı Hain Hasan Tahsin Paşa’nın mezarı gayet özenle korunmuş...Yunan Kara Kuvvetleri’ne ait bir müzede bir Osmanlı paşasının mezarının bulunması, bu hainin Yunanlılar tarafından sevildiğini gösterir.!
Fakat tarih unutmaz!
MİLLİ VİCDAN hainleri tarihin çöplüğüne atar, onları cezalandırır.
Sen 26 bin kişilik mücehhez/donanımlı bir orduyu bir mermi patlatmadan teslim et masum halkı yunan cellatlarının eline bırak ve sonra masuniyet perdesine bürün ve oğlunun yunan vatandaşı oluşu babasının “Yunan kahramanı” olarak mezarının Selanik’e getirilmesi vatan haini olduğunun gerekçesi olmaya yeterlidir. Selanik'i biz ihanetle elimizle verdik...
Selanik Garnizon Komutanlığına sırf Abdülhamit Han tarafından “sözde” haksızlığa uğratılması yüzünden atanmıştır. Ancak bu kadar aptalca bir neden bulunur.!
II. Abdülhamit Han tarafından ordu işlerinden el ayak çektirilmesinin ne kadar doğru bir karar olduğu Selanik içindeki binlerce askerini ve bir tepe yığın silahları düşman Yunan’a teslim etmesi ispatlanmıştır.!
Yunan Ordusunu Dömeke’de perişan edip Atina önlerine kadar kovalayan bir ordunun böylesine teslim oluşu akıllara zarar.!
Tarih Öğretmeni olarak muradımız;
Bu gibi durumların sebep ve sonuçlarını çok iyi muhasebe edilip Türk gencine ve nesillere çok iyi anlatmak gerekir.
Elbette Tarih aynı zamanda ders almak içindir. Hasan Tahsin gibileri her zaman olacaktır.
Yunanistan’ın ileri gelen gazeteleri tarafından;”ATİNA’YA ATALARINI ZİYARETE GELDİ” diye manşet attıracak kadar yunan dostu kriptoları iyi tanıyıp devletin kritik noktalarına getirmemek gerekir.
Balkan ve 1.Dünya Savaşına katılan Türk Edebiyatının önde gelen hikaye yazarlarından asker-öğretmen Ömer Seyfettin savaşa katıldığı sıralarda içi acıyarak da olsa “günlük” tutarak işte böyle hainlerden dolayı “PİÇ” isimli hikayesini yazmıştır.
Ancak...
Ömer Seyfettin Türk gençlerine Pembe İncili Kaftan’da “devletin itibarı ve onuru” için malından-parasından vazgeçen Muhsin Çelebi’nin yapmış olduğu fedakarlık ve kahramanlığını da kaleme almıştır.
Bizde...Asker-öğretmen Ömer Seyfettin gibi hem kahramanları hem hainleleri kaleme alacağız ki;
İBRET ve DERS ALINA...
Tarihin her döneminde Türk'e ihanet edenlerin akibetleri kendileri gibi çirkef olmuştur.
Yakın Tarihe ilgi duyan bir tarihçi olarak deriz ki;
-BALKANLAR VE ANADOLU TÜRK MİLLETİ İÇİN VARLIK SEBEBİDİR
Maalesefff…Balkan Savaşı sonunda Türk Milletinin en bereketli topraklarını Batı yakasını kaybettik…
İlber Ortaylı Hoca der ki;
“Osmanlı İmparatorluğu'nun fiilen 1912'de sona erdiğini” belirtir.
GAFLET ÖTESİ İHANETLERLE BALKANLARI KAYBETTİK!!!
Hem Hasan Tahsin Paşalar hem Manisa Valisi Hüsnüyadisler bitmez!
Allah içimizdeki hâinlere fırsat vermesin.15 Temmuz’da helikopterle Yunanistan'ı kendileri için emin bir sığınak görmeleri herşeyi izah etmeye yeterli!
Türk Sanat Müziğinde Hüzzam Makamında şarkı akla gelir:
“Şu göğsüm yırtılıp baksan, dikenler aynı güldendir,
Şikâyet bilmeyen kalbim kanar hep aynı eldendir.”
Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın soyundan gelen Dışişleri Bakanı, Tarihçi Ord.Prof.Dr. rahmetli Fuad Köprülü Hocamız yazdığı TUNA Şiirinde der ki;
“Kırık minareden duyulmaz ezan,
Hep ocaklar sönmüş devrilmiş kazan,
Bir inilti duydum sandım bir ozan,
Sesime ses veren karlı dağlarmış..”
Hariciye Nazırı ASIM BEY’E sorarlar; "Balkanlar'da kötü şeyler olacak deniliyor. Nedir durum?"
Hariciye Nazırı Asım Bey, tarihe geçen o meşhur cevabını verir:
“BALKANLAR’DAN İMANIM KADAR EMİNİM.”
…Ve bu talihsiz sözden sonra kısa bir süre içinde Balkanlar tümüyle kaybedildi.
-Balkan Savaşı'nda Osmanlı ordularının arka arkaya mağlup olmasında ordunun içine siyasetin girmesinin ve bu yüzden komutanlar arasında yaşanan siyasî çatışma ve anlaşmazlıkların büyük rolü vardı.
-Komutanlar arasında siyasi çekişmelerden dolayı bir birlik yoktu ve taraflar birbirlerinin başarısını istemiyorlardı.
-Kıskançlık ve çekememezlik gibi şahsi zaaflar da bu duruma eklenince birlik ve disiplin ortadan kalktı.
Orduda birlik ve beraberlik ruhu sarsılınca kısa sürede büyük mağlubiyetler alındı.
Bugün halen Balkan Coğrafyasında yaklaşık 2 milyon soydaşımız bulunuyor.
Balkan Türkleri, sadece “zor günlerde” Türkiye’yi hatırlamaz, fiziki olarak Türkiye sınırları dışında olsalarda ruhen yaşamlarını Türkiyeyi düşünerek ve İstanbul-Bursa sohbetleriyle idame ettirirler.
Manastır-Üsküp-Köstence-Gümüşcine-Prizyen-Kırcaali-Mostar-Ohri vb gibi bir çırpıda sayacağımız onlarca şehirlerde yaşayan soydaşlarımızın sofralarına oturmak bu gerçeği gözlemlemek için yeterlidir.
Can Balkan Coğrafyası...
Evlad-ı Fatihan... Sana nasıl kıydılar.! Hain-kansız-soysuz “devşirme paşalar” başta Selanik olmak üzre birkaç gün içinde seni elin gavuruna nasıl teslim ettiler.!
Balkanlar denilince bir Aziz Türk Milletinin bir evladı olarak ciğerim her daim kavrulur.
Tarih Öğretmeni olarak muradımız;
Bu gibi durumların sebep ve sonuçlarını çok iyi muhasebe edilip Türk gencine ve nesillere çok iyi anlatmak gerekir.
Elbette Tarih aynı zamanda ders almak içindir. Hasan Tahsin/ Asım Bey/Damat Ferit Paşalar/Hüsnüyadis gibileri her zaman olacaktır.
İşte onları iyi tanıyıp Devletin kritik noktalarına getirmemek gerekir…Çünkü bir bölge değil “BALKAN” İSİMLİ VATAN KAYBEDİLİYOR!
Gaflet ve dalalet içindeki devlet adamları “devletin beka sorunu yok” diye diye devletin sınırları 1699 Karlofça Antlaşmasından 1921’de Sakarya Nehrine kadar çekilmiş, küçücük bir Anadolu’ya sıkışıp kalmışız.!
-Ey Haçlı Dünyası…
-Abe More… Bilesiniz ki:
Artık Anadolu Türk’e dar geliyor.!
Büyük milletlerin hayatı, büyük denizlere benzer. Türk Milleti bir okyanustur. Medleri ve Cezirleri vardır.
Anadolu topraklarında yaşayan Batı Türklüğünün Med’di yani yükselmesi Sakarya’dan başladı, Viyana’ya, Yemen’e, Cezayir’e, Don-Volga’ya dayanmıştı.
Cezir yani geri çekilme yine Sakarya’da bitti. Şimdi Med halindeyiz. Sakarya’dan çıktık. İzmir’e, Edirne’ye, Hatay’a vardık.
Misak-ı Milli sınırları dışında kalanları bu aziz millet ergeç milli sınırları içerisine alacaktır. Bu arzumuz uzak değildir.! Çünkü birinci Med için Yahya KEMAL der ki;
“Gelmiştik bir zaman Sarı Saltuk’la Asya’dan,
Bir bir Diyâr-ı Rûm’a dağıldık Sakarya’dan.”
Dünyanın kilit taşının üzerinde oturuyoruz…Tarihin, coğrafyanın, inançlarımızın ve ideallerimizin üzerimize yüklediği vazife çok ağır.
Eski Dışişleri Bakanımız…Rahmetli Fuat Köprülü Hoca “TUNA” Şiirinin son kıtasında der ki;
“Söğüt dallarında hasta serçeler,
Eski akın destanını heceler,
Tuna ağlıyormuş bazı geceler,
Göğsünde kefensiz şehitler varmış.”
Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER
19-Kasım-2024
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK