Ramazan DURMUŞ / GELDE YAZMA


CENGİZ BAKTEMUR

-Titrediğimi mi görmek istiyorlar..! Onlar bunu hiç bir zaman göremeyecekler...!


Her 1 Mayıslarda yüreğim dağlanır koca çınar Abdullah Baktemur ağabeyin Ankara'da Cengiz'ini, fidanını kurtarmak için çırpınışını hatırladıkca…

Tarihi Ankara Palas'ın bahçesindeki o karamsar bakışını unutamam…

Evet bugün günlerden Cengiz Baktemur…

O kara günün acılarını hiç bir Türk unutmamalı.

***

Hakim soruyor: 
- Ne diye öldürdün, 
niçin öldürdün..? 
- Arkadaşlarımı vurmuşlardı 
Sıra bendeydi. 
Ben vurmasam günün birinde 
onlar beni vuracaktı, 
sizleri vuracaktı, 
Türk milletini bedbaht kılacaktılar.. 
Karar: 
Samimi itiraflarından ötürü idam.

***

-Dışarıda çok kalabalık var mı..? 
diye sordu gardiyana.
-Evet, oldukça kalabalık... 
Jandarmanın tamamı 
bugün burada, ayrıca bütün 
gardiyanlar da gelmişler, dedi. 
Hafifçe iç geçirdi Cengiz, 
dudaklarından fısıltı halinde 
zehir gibi bir cümle döküldü..!
-Titrediğimi mi görmek istiyorlar..!
Onlar bunu hiç bir zaman 
göremeyecekler...!
Bu arada Cengiz’in idam edileceği 
bütün cezaevinde duyulmuş 
olmalı ki, 
koğuşlardan mahzun bir edayla 
okunan tekbir ve ilahi sesleri geliyordu..!
Bu sesler, o gün sabaha kadar 
hiç kesintisiz devam etti.

Saat epey ilerlemişti. 
Bu arada idam gömleğini getirdiler 
ve üstünü değişmesini söylediler..!
Cengiz, kendisine verilen ve 
giydiğinde topuklarına 
inecek kadar uzun olan 
beyaz gömleği almıştı ki, 
uzaklardan yankılana yankılana 
gelen ezan sesiyle irkildi. 
Ve hemen,
-Müsaade edin de sabah 
namazımı kılayım..! dedi..!
İnfaz komuta heyetinde 
hoşnutsuzluk ifade eden bir 
homurtu yükseldi. 
Aralarında biraz konuştuktan sonra,
-Abdestin var mı...? 
diye soruldu.
-Evet, abdestliyim, dedi 
Cengiz.
Böylelikle Cengiz 
son namazını eda etti... 
Namazını tamamladıktan 
sonra da idam gömleğini giydi. 
Onu darağacının yanına getirdiler.

Şehadete hazır olan Cengiz’e 
usulen son arzusunu sordular...
-Bir bayrak ve Kur’an-ı Kerim 
istiyorum..!
Ortalık bir anda hareketlendi. 
Görevliler dört bir yandan 
koğuşlara doğru koşmaya başladılar. 
Az sonra birisi, 
elinde bir Kur’an-ı Kerim ile geldi. 
Cengiz, Kur’an-ı aldı ve 
3 kere öpüp başına koydu.
Koca cezaevinde bir bayrak 
bulmak epey zor olmuştu. 
Nefes nefese gelen birinin getirdiği 
küçücük bayrağı Cengiz’e verdiler. 
Sakin bir edayla dürülü olan 
bayrağı açan Cengiz, 
iki eliyle kenarlarından tuttuğu 
bayrağı göğsü hizasına kadar 
kaldırarak ileri uzattı ve sesli olarak:
-Ey benim şerefli bayrağım... 
Ben seni dalgalandırmak için çok 
mücadele ettim ama 
seni dalgalandırmaya gücüm yetmedi... 
dedikten sonra öpüp başına koydu.
Kur’anı öperken ve bayrağa hitap 
ederken darağacının önünde 
bulunan Cengiz’in bir yanında 
kement ipi sarkıyor, 
bir yanında da az sonra üstüne 
çıkacağı tabure duruyordu.

 

 

Cellat, esmer tenli, zayıf vücutlu, 
hırsızlıktan sabıkalı zavallı bir 
adamdı. 
Bir kenarda korku içinde tir tir 
titriyordu.
İnfaz Heyetinden birisi, 
elindeki kağıttan, 
az önce elleri arkasından 
kelepçelenmiş olan Cengiz’in 
yüzüne karşı idam kararını okudu. 
Kısa bir sessizlikten sonra
-Bir diyeceğin var mı...? 
diye sordu.
-Evet, birini sormak istiyorum. 
Yarbay M..... burada mı..?
-Hayır burada yok...
-O zaman söyleyeceğim 
her hangi bir şey yok.
-Eğer o burada olsaydı ne 
söylemek isterdin..?
-Şunu herkes iyi bilsin ki, 
ben bugün burada 
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 
kanunlarının gereğince değil, 
Yarbay M....’in kanunları sebebiyle 
infaz ediliyorum...!
Eğer o, şu an burada olsaydı 
onun yüzüne tükürürdüm. 
Ayrıca, 
bunu onun yanına bırakanlara da 
hakkımı helal 
etmiyorum..!
-........................

 


 

Sonra daha önceden hazırlanmış 
olan idam yaftası boynuna asıldı..!
Başında yünden örülmüş 
bir başlık (külah) vardı..! 
İdam yaftasını asarken bunu 
başından almak istediklerinde,
-Onu başımdan almayın. 
Onu cezaevindeki ülküdaşlarım 
benim için ördüler...! 
dedi..!
İnfaz komuta heyetinde gene bir 
homurdanma oldu ama sonunda 
külahın başında kalmasına izin verildi.
Cengiz, 
tabureye çıkarken cellat da 
mecburen yanında belirdi. 
Yukarıdan sarkan kemendi telaş 
içinde Cengiz’in boynuna geçirip 
aceleyle tabureye 
bir tekme atarak kaçtı. 
Karanlığın koyultusunda 
saklanmak ister gibiydi.
Anlaşılmaz bir hırıltı 
kapladı ortalığı... 
Karanlığa benek benek düşen 
lambaların fersiz ışığında çırpınan, 
debelenen beyazlıktan başka her 
şey sanki taş kesilmişti. 

Ve... 
cellat, tekrar tabureye tekme attı... 
Davası uğruna can verdi, 
şehit oldu Cengiz...

Ruhu şad olsun...

YAZARLAR