Mehmet Ali GÜNAYDIN / KÖKBÖRÜ


Çok savaşlı yeni dönem...

Temenniden öte inancım şudur ki; bu yüzyıl Türk Yüzyılı olacak ve dünyaya adalet Türk’ün eliyle yine gelecektir.


Dünya savaş tarihine baktığımızda şeklen farklı türde savaş formatlarına rastlamaktayız. Bu savaş türlerinin en yaygın olanı iki devletin iki ordusunun bir muharebe alanında mücadele etmesiydi. 

Bunun yanında Haçlı Seferleri’nde olduğu gibi birkaç devletin veya milletin birleşerek bir ordu oluşturup başka bir orduya saldırması vardır. Daha yakın tarihimizde ise 1. ve 2. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi iki farklı kampın ordularının kapışmasına rastlamaktayız. Bunlar savaş tarihindeki en temel savaş formatları olmuştur. 

Fakat günümüzde savaşlar geçmişe nazaran biraz daha farklı cereyan ediyor. Epeydir yaşayarak şahitlik etmekteyiz ki; savaştan beslenen devletlerin temel stratejisi muharebe alanını genişletmek ve çatışmaları uzun zaman dilimlerine yaymak olmuştur. Savaşı farklı coğrafyalara yaymakta ve savaşın uzun sürmesinde kendileri adına büyük yarar görmüşlerdir. Bunu yapmak içinde yerel unsurlardan kendilerine taşeron örgütler yaratmış ve sorun alanlarını kaşıyarak buralarda kendi çıkarlarına hizmet edecek vekalet savaşlarının icrasına imza atmışlardır.

Ülkemizden başlayarak şöyle dünyaya doğru baktığımızda bu tabloyu daha net görebiliriz. Uzun yıllardır ülkemizin terörle mücadelesinin temel nedeni savaş baronu ülkelerin çok savaşlı yeni dönem stratejisinin tezahürüdür. Suriye'de yaşananlar bu şeytani fikrin sonucudur. Ukrayna-Rusya savaşı bu planın önemli bir parçasıdır. Çin-Tayvan, Sırbistan-Kosova gerginliğinin nedeni budur. Ermenistan’ın, Kuzey Kore’nin saldırgan tutumunun perde arkasında bu vardır. İran’daki karışıklıkları bundan ayrı düşünemeyiz. 

Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’nun istikrarsızlaştırılması çalışmaları tam da bu zehirli fikrin vücut bulma çabalarıdır. Son olarak hepimizin üzülerek takip ettiği İsrail-Filistin savaşı tam da çok savaşlı yeni dönemin en büyük göstergesidir. 

Çağımızda artık savaşlar dar bir alana sıkışmış durumda değil. Nerdeyse her coğrafya bir savaşla boğuşmakta, bir çatışma ile uğraşmakta ya da her an patlamaya hazır bir gerginlik ile yaşamını sürdürmeye çalışmakta. Bu kara tabloda görüyoruz ki kadınlar, çocuklar, yaşlılar, mazlum topluluklar zarar görmekte, gözlerini kan bürümüş zalimlerin ise kahkahaları arşa yükselmektedir.

Bu yeni dönemde ülkemizin hem bölgesinde hem de dünyada söz sahibi olması dünya barışı açışından büyük önem arz etmektedir. Mazlum milletlerin maruz kaldığı zulmün son bulması ülkemizin gücüyle doğrudan orantılıdır. Dünyada adeletin tecelli etmesi bizim diplomatik performansımıza ve uluslararası ilişkilerdeki etkinliğimize bağlıdır. Güçlü bir Türkiye önce bölgesindeki sonra dünyadaki barışın mimarı olacaktır. Güçlü bir Türkiye mazlum milletlerin çığlıklarının dünyaca duyulmasına vesile olacaktır. Güçlü bir Türkiye savaş tutkunlarının önündeki en büyük engel olacaktır. 

Şunu da unutmamak gerekir ki; dünyadaki en kirli senaryolar, Türk Dünyasında ve İslam coğrafyasında sahneye koyulmakta, en kanlı küresel hesaplaşmalar buralarda gösterime sunulmaktadır. Bizim topraklarımızda kan dökülmekte, bizim topraklarımızda insanlar birbirini boğazlamakta. O nedenledir ki Türkistan’da, Balkanlar’da, Kafkaslar’da ve Ortadoğu’da yaşayan her insan savaş yoluyla kanlarını emenlere karşı uyanık olmalıdırlar.

Temenniden öte inancım şudur ki; bu yüzyıl Türk Yüzyılı olacak ve dünyaya adalet Türk’ün eliyle yine gelecektir.

YAZARLAR