Bir milletin başına gelebilecek en büyük felaket, düşmanlarının çokluğu değil; kendi geçmişine yabancılaşmasıdır.
Kendi tarihine sırt çeviren, kendi kahramanlarını tanımayan ya da onları karalamayı marifet sanan bir toplum, önce ruhunu, sonra istiklalini kaybeder.
Kılıçla, kalemle, inançla yurt yapanlara hain veya katil diyenler; aslında kendi köklerinden utanmayı tercih edenlerdir.
Tarih, mutlak doğruların değil; zor zamanlarda zor kararlar alabilen cesurların yazdığı bir destandır.
Ve bu destanı yazanlar, zamanın şartlarını aşarak cesaretlerini bugünlere aktarırlar.
Kendi kahramanını tanımayan, onu savunamayan bir millet; başkalarının yazdığı tarihle büyür, başkalarının yazdığı gelecek içinde silinir. Kahramanlarımız hatasız değil, ama vatansız da değillerdi. Onlar, bir milletin onurudur. Onları anlamak; kendini anlamaktır.
Asıl tehlike dışarıdan değil, içeriden gelir: Tarihini küçümseyen, kendi değerini aşağılayan dilsiz bir kuşaktan… Bu yüzden hatırlamak, sahip çıkmak ve anlatmak zorundayız.
Çünkü tarihe ihanet, geleceğe ihanettir.
