Ali KUZENCİK / MERAM BAĞLARI


Danışman seçerken bin kere düşünmeli.

Danışman seçerken bin kere düşünmeli.


*7-8 HASAN PAŞA…

DANIŞMAN SEÇİMİNE DİKKAT 
EDİLMELİ… ÇÜNKÜ…”GAFLETİ 
UZUN OLANIN DEVLETİ /İKTİDARI 
YOK OLUR”

 

 

Beşiktaş Muhafızı 7-8 HASAN PAŞA, Sultan II. Abdülhamîd Han’ın ilk dönem alaylı paşalarından biridir.

Çorum Kuşsaray’da dünyaya gelmiştir. Demirci ustası olan babasının yanında çalışmış, sonra askerlik vazifesi ile İstanbul’a gelip, 1853-56 Kırım Muharebesine iştirak etmiştir. Savaş dönüşünde çavuş olup muhafız alaylarında yer bulmuştur.

Muhafız olarak bir deniz seferi esnasında, batmakta olan gemiyi kurtardığından Sultan Abdülmecid tarafından mülâzım rütbesi ile taltif edilmiştir.

Sultan II. Abdülhamid şehzâdeliği sırasında Hasan Paşa’nın sadakatine şahit olduğu için, tahta cülusu akabinde, Beşiktaş Muhafızlığına getirmiştir.

Söylenildiğine göre, 7-8 Hasan Paşa, okuma yazma bilmediğinden adını bile yazamazmış. Bu yüzden 7/٧ ve 8/٨ rakamlarını yazıp aralarına bir çizgi çekmek suretiyle Hasan ismini yazarmış.

Bundan dolayı 7-8 HASAN PAŞA lakabıyla ünlenmiştir.

Padişaha sadakatiyle bilinen Hasan Paşa Beşiktaş Muhafızı iken, 1878’de Ali Suavî’nin önderliğindeki ünlü Çırağan Baskınını bastırmaya memur edilmiş.

Bu olayda  Hasan Paşa, kendi demir topuzlu sopasıyla, isyancıların elebaşısı Ali Suavi’nin başına vurarak onu öldürmüş ve böylece isyan bastırılmış, Osmanlı Devleti büyük bir kargaşadan kurtulmuştur.

Bu hadiseden sonra, Sultan Abdülhamid Han kendisine paşalık ünvanı ve müşirlik payesi vermiştir.

Son derece dindar olan 7-8 Hasan Paşa 1905’te bir gece yatsı namazını kılarken secde üzerinde Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur.

Hasan Paşa, vefatında muhafızlık yaptığı Beşiktaş’ta, Barbaros Hayreddin Paşa türbesi sahasında defn edilmiş, üzerine Mimar Kemaleddin tarafından bir türbe inşa edilmiştir.

Türbe, yine Mimar Kemaleddin yapısı olan Fatih Camii haziresindeki Gazi Osman Paşa türbesi ile aynı tarzda inşa edilmişti.

Bu türbe, hükümet kararnamesi ile Belediyece istimlak edilip yıkılmış, 7-8 Hasan Paşa’nın naaşı buradan Yahya Efendi Dergahı bahçesine  nakledilip defnedilmiştir.

Hadi gelin gençler…Bu değerli Çorumlu Türk evladı ile tarihe bir yolculuk yapalım ve bir ders çıkaralım:

Hasan Paşa…”Harbiyeli” değilde “Alaylı” olduğundan okuma yazması zayıftır lakin hitabeti, görgüsü ve nezaketi çok gelişmiştir. Tam bir vatansever olan Hasan Paşa’yı çekemeyenler başına türlü çorap örerler ve sonunda Hasan Paşa azledilir, her şeyi elinden alınır.

Hasan Paşa tebdili kıyafet ederek Adapazarı civarında bir çiftliğe bahçıvan olarak işe girer ve ailesiyle beraber orada çalışmaya başlar.

Bir zaman sonra çiftliğin sahibi İstanbul’un zenginlerinden olan zât vefat eder, çiftlik genç oğluna kalır.

Hariciye Nazırlığında  çalışan bu genç diplomat çiftliğe gelir at bindiği sırada düşer elbiseleri çamur olur, çiftlik kahyası elbiseleri bahçıvanın hanımına götürür, hanım elbiseleri bir güzel yıkayıp ateş ütüsüyle de güzelce ütüler bir bohça içinde kızıyla gönderir.

Diplomat bohçayı açar bakar elbiselerin katlanışından ütüsünden bu insanların sıradan olmadığını anlar. Oradaki saray terbiyesini hemen fark ederek, hülasa tanışıp görüşürler.

Bir zaman sonra diplomat bahçıvanın damadı olur. Ancak durumun hassasiyetinden dolayıda bu evliliği gizli tutulur, artık sık sık çiftliğe gelmektedir.

Bir gün çok sıkıntılı bir şekilde gelir İstanbul’dan ve odasına kapanır dışarı çıkmaz. Hasan Paşa sıkıntılı bir durum olduğunu anlar ve damadının odasına girer bakar ki etrafa saçılmış onlarca kağıt, durumu sorunca, damadı “baba bu devlet işi sen anlamazsın bırak da çalışayım” der.

Israrı üzerine derdini anlatır. Padişah bir görev vermiştir. Rus Çarına öyle bir mektup yazılacak ki çar savaşı göze alamayacak.! Paşa “bir de ben yazdırayım” der ısrarla, damat istemeye istemeye kabul eder ve başlar söylediklerini yazmaya.

Öyle bir üslupla yazdırır ki damadı şaşar kalır.

“Oldu baba oldu işte, baba sen kimsin” demeden de edemez. Paşa açık etmez hemen yola koyulup doğruca padişahın huzuruna çıkar ve heyecanla mektubu okur.

Padişah derki “bunu kim yazdırdı doğru söyle” der, oda durumu anlatır.

Padişah “o senin bahçıvan dediğin adam bizim YEDİ SEKİZ HASAN PAŞAMIZ evladım” der tekrar göreve davet eder.

Damat geri dönüp durumu babasına anlatır, Birlikte İstanbul’a gelip Padişahın huzuruna çıkıp şartını söyler,

Padişah bugünkü danışman seviyesindeki üst düzey paşaları ve idareciler toplar.

Padişah der ki;
“Bugün buraya sizi sadakatinizi ölçmeye çağırdım bana sadık olan şu tabağın içindeki b*ktan bir parmak alıp yiyecek” der ne kadar yağcı gevşek bütün dünyaları MASA-KASA-NİSA üçlüsü “mıymıntı” adam varsa dediğini yaparlar.

Geriye 9 kişi kalır “siz ne beklersiniz, bana karşı mı geliyorsunuz hiç mi hatırım itibarım yok sizin yanınızda” 
diye hiddetlenir.

Ölümü göze alan bu 9 yiğit adamlar der ki;
“-PADİŞAHIM HATIR İÇİN B*K YENMEZ” deyince 7/8 Hasan Paşa gizlendiği yerden çıkar ve der ki;
“-İşte, Padişahım senin ve devletin gerçek sadık adamları bunlar.”

7/8 Hasan Paşa’nın  bu operasyonunun, Osmanlının ömrünü kırk yıl uzattığı da söylenmektedir.

II.Abdülhamit Han’ı etrafına topladığı 400 kişilik çapulcu güruhu ile Yıldız Sarayını basan İngiliz ajanı Ali Suavi’yi bir sopa darbesi ile öldüren ve darbeyi Beşiktaş Karakolu’ndan gelen kuvvetler ile bastıran devletine bağlı bu cesur askere Allah rahmet eylesin, Nezd-i İlahi’de makamı âli olsun inşallah.

Allah devleti idare edenlere B*K yemeyecek danışmanlar nasip etsin ki;
Türk devlet geleneğine uzak gereksiz hareketlerle Aziz Türk Milletinin sinir uçları ile oynayan ve kendilerine yakın tarihte yerel seçim kaybettiren-karizma çizdiren danışmanlardan, bakanlardan uzak kalınmalı devlet idaresinden uzaklaştırılmalı.

DANIŞMANLIK-BİLGELİK;
-Liyakatlı, ferasetli imanlı kişilere has bir konudur. 
-Bu yüzden üst düzey devlet adamlarına tavsiyemiz “danışman” olarak etrafınıza Hz. Pir’in Mesnevi’de söylediği gibi “mıymıntı” acem kafalıları değilde,
-Öz be öz Türk Civan yiğitleri olan Tonyukuk, Nizamülmülk ve Köprülü ailesi mensupları tipli Ülkücü kişileri alınız.

Türk Devlet geleneğinden uzak, tarihin hangi devrinde olursa olsun, köküne yabancılaşan, devlet terbiyesi nedir bilmeyen, kimliğiyle ters düşen siyaset veya aydın zevatın taş üstüne taş koyması, ufkun ötesini görebilmesi, sadece ham bir hayaldir.

-İmanlı, bayrak, vatan ve millet sevgisiyle bezenmiş, 
-Taassuptan uzaklaşmış, tahriklere yüzünü dönmüş, 
-Küçüğünü büyüğünü bilen, milli seciyesiyle gururlanan, 
-Hadiselerin akışına milli ve yerli bakabilen Türk Danışmanlar her daim baş üstünde tutulmalı.

MIYMINTI ACEM ZİHNİYETİNE dönersek… Hz. Mevlana ne de güzel söylemiş:
“-Kiminle gezdiğinize, kiminle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin.
-Çünkü bülbül güle, karga çöplüğe götürür.”

VELHASIL KELAM/UZUN LAFIN KISASI…Danışman seçerken bin kere düşünmeli.

Cennetmekan Atalarımız boşuna dememişler;
“NE TALE GAFLETE HU…ZALE DEVLETE HU.!”

{Gafleti uzun olanın…Devleti yok olur.!}

Rahmetli Abdürrahim KARAKOÇ 
der ki:

“Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden.
Ağzına küfürler doldu zehirden.
Salladı dilini, vazgeçti birden.
“Oy” dedi, yutkundu, eğdi başını.”

Ricâli Devlete tavsiyemiz;
-Milliyetçi/Vatansever insanları küstürmeyiniz…

Rahmetli Başbuğumuzun kıymet verdiği ünlü siyaset adamı Osman BÖLÜKBAŞI der ki;
-Zengini hayırsız evlat, 
-Memuru süslü avrat, 
-Politikacıyı kuru inat batırır.”

Peygamber Efendimiz buyuruyor  ki;
“Üç şey kimde bulunursa, Allah onu himayesine alır ve Cennetine koyar.

Bunlar:
-Zayıflara yumuşak davranmak.
-Ana babaya şefkatli olmak.
-Emri altında çalışanlara iyilik etmektir, merhamet ile cömert davranmaktır.”

                ******
Okuyup da madde madde özetini çıkardığımız Nizamülmülk’ün “SİYASETNAME” adlı eserinden sadece “okyanustan bir fincan” nasihatler ve tecrübe;

-Herkese kifayeti, fazileti ve liyakati ölçüsünde bir makam buyrulmalıdır.

-Birlikte çalıştığı kişilerin sadâkâtını önceleyen yönetici, günü kurtarır; liyakatini önceleyen ise tarihte kalıcı izler bırakır.

-Hükümdarlığa en çok yaraşan kişi kalbinde adaleti barındırıp,hanesinde dindarların ve alimlerin huzur içinde kaldıkları, adamlarının Allah korkusu taşıyan Müslüman ve vicdanlı oldukları kişidir.

-Bilginler, “Liyakatli ve denenmiş köle, bin oğuldan daha iyidir,” demişlerdir…

-Oğul babasının ölümünü, öteki ise efendisinin yücelmesini ister.

-Sultanın köpeği sultandan daha tehlikelidir. Çünkü sultan ısırmaz ama köpeği ısırabilir.

-Hükümdarlığını kaybetmiş bir sultana “İKTİDARINI NEDEN KAYBETTİN?” diye sorulunca, 
şöyle dedi:

*Kuvvetime aldanıp istişareden kaçındım, 
*Yeteneksiz insanlara büyük görevler verdim,
*İnsanların ihtiyaçları ile ilgilenmedim.

-Tebaanın hayır duası daimi olunca o memleket ayakta kalır ve her geçen gün gelişir.

-Emirül-mü’mînin Ömer Hattab radiyallahu anh şöyle buyurur:

“Memleketi yıkıma sürükleyip, raiyyeti perişan eden en büyük şey padişaha ulaşmaktaki zorluktur. Buna mukabil padişaha erişmek kolaylığı halk için en büyük saadettir.

-Halkın zahmetsizce hükümdara bu kadar kolay ulaştığını gören memurlar ve ummâl ayağını denk alarak raiyyete zorbalık yapamazlar, halktan muayyen vergi dışında bir şey alamazlar.”

-Herkes liyakatine göre değerlendirilmelidir.

Kişide aranması gereken şey; 
MAL, MÜLK DEĞİL…HÜNERDİR.

-Soyu sopu belli olan kimseler varken devlet vazifesi ne idüğü belirsiz olanlara verilmemelidir.

-Devletin bekası icin,ehil olmayan kimselere iş buyrulmamalıdır.

-Her işin bir adamı, her mekânın bir sözü vardır.

-Bilmezler ki etekten parça almakla yen yamanmaz!

-Cihan hükümdarının haftada 
iki gün haksızlığa ve gadre uğrayanları huzuruna çağırıp onları bizzat kendisinin dinlediği haberi memlekette yayılınca zalimler dehşete kapılır…

-Şükürsüzlük eldekini de götürür.

-İçleriyle dış görünüşleri, hâlleri 
birbirine taban tabana zıt olan 
taifeden Muhammed Mustafa 
aleyhisselamın dinine daha beter 
düşman yoktur.

-Unvanlar alabildiğince artmış durumdadır. Bir şeyin sayısı arttıkça değeri düşer ve saygınlığı azalır.

-Meselelerde istişare yoluna gitmek kişinin güçlü muhakemesinden ileri gelir.

-Bir meseleye ilişkin herkesin malumatı olabilir. Lakin birisi konuya daha fazla vâkıf, bir başkasının mevzuyla ilgili bildikleri daha yüzeysel, bir diğeri sahip olduğu ilmi icra etmemişken bir başkası aynı ilmi tatbik ve tecrübe imkânı bulmuş olabilir.

-Güzel ve yalan haber tıpkı bir ok gibidir. Bu oklardan birisi hedefini bulduğunda gönlümüz günbegün dostlara karşı soğuduğu için onları çevremizden uzaklaştırırken hasımlarımızı kendimize daha da yaklaştırırız.

-Sonra bir bakarsın ki kısa bir zamanda başımıza düşman kesilen dostların yerine düşmanlar çöreklenir.

-Ardından mülkümüzde telafisi imkânsız hasarlar vücuda gelir.

-Devlet adamı zulmetmemeli, vazifelendirdiği adamların zulmedip etmediğini de bilmelidir.

-Yoksa mazlumların ettiği ah, eninde sonunda dönüp kendisini bulacaktır.

Yönetenlere Uyarılar:
-İşleri ehline verin,
-Sık istişare edin,
-Denetleyin,
-Kamu malına sahip çıkın,
-Dalkavuğa teşvik etmeyin,
-Dünyayı bilin.

Hz. Muhammed aleyhisselam istişareye ihtiyaç duyduktan sonra diğer insanların istişare etmemesi söz konusu bile olamaz.

Velhasıl memleketin çivisi oynayınca işler rayından çıkar.

22 Mayıs 2025

Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER

Taş Medreseli
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK

YAZARLAR