“Dava adamı” ile “siyasetçi” kavramları aynı alanda yer alsa da, niyet, öncelik, davranış biçimi ve kriz anındaki tutum açısından belirgin farklar gösterir.
Her şeyden önce motivasyonlarında farklılık gösterir. Dava adamı inandığı ilke ve değerler için hareket eder, sonucu değil haklılığı önemser.
Siyasetçi güç, iktidar ve seçilme odaklıdır. Haklılıktan çok kazanmayı öne çıkarır.
Dava adamı için şartlar değişse de ilkeleri değişmez, bedel ödemeyi göze alır.
Siyasetçi şartlara göre söylem ve pozisyon değiştirir, bedelden kaçınır.
Dava Adamı halkı emanet olarak görür, popüler olmaktan çok doğru olmaya odaklanır.
Siyasetçi, halkı seçmen olarak görür, popülerliği önceler.
Dava adamı makamı araç olarak görür, gerekirse makamdan vazgeçer.
Siyasetçi makamı amaç olarak görür, makamı korumaya çalışır (Günümüzde siyasetçileri tabandan kopartan sebeplerdendir).
Dava Adamı, uzun vadeli düşünür(nesiller boyu), kalıcı iz bırakmak ister.
Siyasetçi, kısa vadeli(seçim dönemi) düşünür, anlık başarı ile yetinir, ister.
Dava Adamı, kriz ve baskı anlarında ilkelerine sarılır, yalnız kalmayı bile göze alır.
Siyasetçi, baskı altında geri adım atabilir, yalnız kalmaktan imtina eder.
Dava Adamı, söylediğini yaşamaya çalışır, samimiyet ön plandadır.
Siyasetçi ise söylediğini gerekli olduğunda değiştirir, daha çok stratejiyi öne çıkarır.
Dava Adamı, tarihte değerleri ile hatırlanır, zamanla büyür.
Siyasetçi ise daha çok başarıları veya başarısızlıkları ile anılır, zamanla unutulabilir.
Kısacası; Dava Adamı, “Doğru neyse onu yapayım” der,
Siyasetçi, “Nasıl kazanırım?” diye düşünür.
Onun için Ülkücü-Milliyetçi Hareketin kökünden yetişenler birer dava adamı adayıdırlar.
Politik hayatımızda şimdiye kadar daha çok siyasetçiler kazanmıştır, makamlara ulaşmıştırlar ve güç sahibi olmuşturlar fakat dava adamları kaybetmelerine rağmen hep haklı çıkmışlardır.
