Arkadaşlar, "Hocam, Liderimizin son açıklamaları ile ilgil ne düşünüyorsun: diye soruyorlar..
Ben bu soruya Kurtuluş Savaşı yıllarında Erzurumlu Mevlüt Ağa İle Karakin Efendi arasında geçen diyalogda "YERİNİZİ BİLİN, DEVELERİ OYNATMAYIN!" diyor Deve ile Eşek hikayesi ile cevap vermek istiyorum..
Bir gün bir ilkbahar günü develerden atlardan, katır ve eşeklerden ibaret büyük bir kervan, çıngıraklarını çalarak, zillerini öttürerek gelip çamurlu ve dik bir yokuşa dayanır.
Dinliyorsun değil mi Karakin Efendi?
Kervan uzun bir moladan sonra yokuşu çıkmaya başlar. Çamur dizde, yükler ise ağırdır. Ha bire ha, düşe kalka, ter ve çamur içinde, biri deve biri de eşek iki hayvan hariç, diğerleri yüklerini tepenin başına çıkarabilirler. Yalnız bu iki hayvan, yürümem de yürümem der, çamurlara gömüldükçe gömülürler. Koca kervan bunları bekleyecek değil ya…
Tepeye çıkanlardan birkaç hayvan getirip bunların yüklerini alırlar. Deve ile eşeği çamurların kucağına bırakıp giderler.
Deve ile eşek, geceyi çamurun içinde geçirir, dinlenirler. Ertesi sabah gözlerine yolun kenarındaki taze bahar otları ilişir. Boyunlarını uzatır, gövdelerini çeker, yavaş yavaş otlamaya başlarlar. Bir iki saat sonra ayağa kalkabilirler. Nihayet titreye titreye yanı başlarındaki çiçekli vadiye inmeye muvaffak olurlar.
Beş gün, on gün yerler, içerler keyifleri yerine gelir. Hoplamaya zıplamaya başlarlar. Eski hallerinden daha sıhhatli, daha kuvvetli bir hale gelirler.
Başka bir gün gene attan, deveden, katırdan ve eşekten ibaret bir büyük kervan yokuşu çıkmaya başlar. Çıngırak sesleri, at kişnemeleri ve eşek anırmaları bizim deve ile eşeğin kulaklarına kadar gelir.
Eşek duramaz, deveye sokulur, "Deve kardeş, benim keyfim yerine geldi, anıracağım" der. Deve o güzel gözleri ve yalvaran bakışlarıyla eşeğin yüzüne bakar, "Aman kardeş, sakın öyle bir şey yapma. İçinden gelse bile kendini tut. Sesini çıkarma. Zorun ne? İşte Allah’ın bu kimsesiz cennetinde başıboş istediğimiz gibi yiyip içiyor, hoplayıp zıplıyoruz. Anırıp da ne kazanacaksın?" der
-Dinliyor musun Karakin Efendi?
Deve daha yalvarmasını bitirmemişti ki eşek üst perdeden anırmaya başlar.
Meğer kervanın da yorulan ve yükünü yokuşun başına çıkaramayan bir mekkaresi varmış. Kervancılar bu dertlerine derman arıyorlarmış. Vadiden gelen eşek sesini işittikleri zaman hemen koşup eşekle deveyi yakalamışlar, yarı yolda kalan yüklerini bunlara yüklemişler. Fakat devenin arkadaşı olan eşek, hem ham, hem tavlı olduğu için yokuşu çıkarken yorulmuş. Mekkâreciler bunun yükünü alıp deveye yüklemişler. Fakat eşek ya yorgunluğundan ya da -sözüm ona eşekliğinden- gene yürümemiş.
Mekkâreciler bu gösterişli eşeği orada bırakmaya kıyamamışlar. Eşeği de devenin üstüne yüklemişler.
Dinliyorsun değil mi, Karakin Efendi?-
Zavallı deve bu ağır yükün altında yürüyüşüne olanca takat ve kuvvetini sarf ederek bir müddet devam etmiş.
Kervan bir uçurumun kenarından geçerken artık tahammülü kalmamış. Uzun boynunu uzatıp sırtında keyif çatan eşeğin yüzüne bakmış, "Eşek kardeş, ben oynayacağım" demiş. Eşek, "Aman deve kardeş. Ben senin sırtında zaten eğreti duruyorum. Sen oynarsan ben şu uçurumlara yuvarlanır parça parça olurum. Aman ha!" demişse de, deveden, "O kadar yalvarmalarıma rağmen sen beni dinlemedin, anırdın. Neticede ben bu hale geldim. Sen de sırtımda keyif çatıyorsun. Artık amanı zamanı yok. Sen nasıl beni dinlemedin anırdınsa ben de seni dinlemeyecek oynayacağım" cevabını almış.
Mevlüt Ağa Karakin'e döner ve der ki; YERİNİZİ BİLİN, DEVELERİ OYNATMAYIN!"
İhsan Akan