Dr. Cengiz ÖZDİKER

Tarih: 18.10.2024 17:07

Devlet Bahçeli'nin çağrısı üzerine tarihi hatırlatma: Terörizm PKK ve Hadep'in (DEM) sorumluluğu

Facebook Twitter Linked-in

SAYGIDEĞER BÜYÜĞÜM, GENEL BAŞKANIM

Aşağıdaki görüş, Ulusal Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı sıfatımla, SHOW TV’de 14 Ocak 2000 tarihinde yayınlanan Sn. Hulki CEVİZOĞLU’nun CEVİZ KABUĞU Programında (A. ÖCALAN’ın idam dosyasının bekletilme kararının 3. günü) Oturumcular; Sn. Muhsin YAZICIOĞLU (BBP Gen.Bşk.), Sn. Faruk BAL (MHP İçişleri Kom. Bşk.) ve Sn. Ahmet Turan DEMİR (HADEP Gen. Bşk.) katıldığı programda telefonla katılarak yaptığım konuşma metnidir. 

Programa ayrıca, telefonla Tuğrul Türkeş (BTP Genel Başkanı), Mehdi Keskin (Şehit Aileleri Avukatı), Ercan Kanar (Öcalan’ın Avukatı) Haşim Haşimi (Milletvekili), Prof. Dr. Ergün Aybars (Dokuz Eylül Öğr. Üyesi), Zümrüt Uysal (Şehit kızı), Mehmet Ekici (BBP e. Milletvekili), Mustafa Verkaya (MHP Gen. Başk.Yard.) katılmıştır. 

Bu görüş, 04 Şubat 2000 tarihli gazetede de aynen yayınlanmıştır.

Saygıyla arz olunur.

TERORİZM, PKK ve HADEP’in
SORUMLULUĞU...

Dr. Cengiz ÖZDİKER
Ulusal Güvenlik ve Stratejik
Araştırmalar Derneği Başkanı

Terör bir insanlık suçudur. Dünya tarihinde terörden en fazla etkilenen ülkelerden olan Türkiye’de teröre son 15-20 yılda harcanan 100 milyarlarca dolar parasal ödemenin ötesinde, olayın sosyo-ekonomik ve kültürel yan etkileri de göz önüne alındığında ölçülemeyecek kayıplar verilmiş, bir anlamda her yıl milli gelirin önemli bir oranı, terörle mücadele için harcanmıştır.

Devlet özenle, halkını incitmemek için “hukuka uygun bir mücadele yürütürken”, yıkıcı-bölücü terör, 30 bini aşkın vatandaşın şehit olmasına neden olmuş, yüz bine varan şehit ailesi evlat acısı yaşamış, mateme boğulmuş, onbinlerce gazi sağlığını yitirmiştir. Terör örgütü PKK’ya aldanan ve terörizmde kullanılan onbinlerce terörist de canını kaybetmiş ya da cezaevlerinde ömrünü çürütmektedir.

Türkiye’de vatandaşların kutsal oylarıyla oluşturduğu milli iradeye, yüce meclise ve bağımsız Türk Yargısına olumsuz anlamda etki düşünülemez... Bu etkiyi yürütme erkini kullanan Hükümet de yapamaz, yapmamalıdır. Hükümet kararının çok ciddi siyasi ve toplumsal sonuçları vardır ve olacaktır. Hükümetin milli hedef ve menfaatlerle uluslararası hukuku gözeterek attığı adım, çok önemli ve hoşgörülü bir yaklaşımdır.

Terorist Öcalanla ilgili dosyanın Başbakanlıkta bekletilmesi, Türk insanının barış ya da terörün devamı düşüncesini sürdüren (ifade edebilen) PKK ve yandaşlarına “barış” yolunda tanıdığı önemli ve olanaklı bir sürecin başlatılması olarak değerlendirilebilir.

Terorist örgüt PKK, silahlı mücadeleyi kaybetmiştir. Türkiye’de siyasallaşmanın yolu, “hukuk dışı” değil, Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’na göre HEP, DEP, HADEP ya da diğerlerine açık olduğu gibi “HUKUKİ” dir.

1990-91 yılında SHP ile birlikte HEP olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girenler ve girer girmez SHP’den ayrılarak bağımsız bir parti olarak siyasallaşanlar, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu parlamentoda milletin vekili olmanın şuur, hak ve sorumluluğuna layık olarak, meşru çalışmalar yapsalardı; belki de terörizm çoktan bitmiş, onbinlerce insanımız yitirilmemiş, ülke ekonomisi daha da büyümüş, kaynaklar halkın refahına harcanmış olacaktı. O dönemin Başbakanı, (DYP Genel Başkanı) bugünün Cumhurbaşkanı Sn. Demirel ve SHP lideri Sn. İnönü Hükümet olarak resmi söylevlerin de dışına çıkarak “Kürt realitesini tanımak” adına çok ciddi paketler, olanaklar sunmuşlardı. Bu fırsatın yerinde kullanılmamasının nedenleri ayrı bir yazı konusudur. Ancak, Sn. Haşim Haşimi gibi Doğu ve Güneydoğu illerini temsil eden milletvekillerinin de -partisine bakılmaksızın- ülke sorunlarına ilişkin olumlu yaklaşımlarını göz ardı etmemek gerekir.

Türkiye’de anayasal hak ve yetkilerle rahatlıkla siyaset yapabilen HADEP’in terorizme taraf olup olmadığını, partisinin Siyasi Partiler Kanunu’na göre mi yoksa bir grup olarak mı çalıştığını ve grup ise kimleri temsil ettiğini belirtmelerini ve bu konuda bir özeleştiri yaparak, “çok olumlu” buldukları hükümet kararının neden ve sonuç bakımından gerçekten idraki içinde olup olmadıklarını, HADEP yöneticilerinin, partilerinin barış ve kardeşlik yolunda bundan sonraki stratejisini samimiyetle değerlendirmeleri ve siyasal sorumluluklarını kamuoyuna duyurmaları gereklidir.

Bu sorumluluk, Türkiye’de siyasete soyunan ve yeniden kurulma çalışmaları sürdürülen partiler içinde geçerli olup, demokrasiler de kitle partisi olmanın ve genel oy tabanına yönelmenin radikal sağ, sol ya da merkez partiler için koşulları, demokratik ilke ve kurallarla örtüşmektedir.

Öte yandan, Türk Medeni Kanunu’nun; 74’üncü maddesinde, “Kanuna, ahlaka ve adaba veya milli menfaatlere aykırı olan veya siyasi düşünce veya belli bir ırk veya cemaat mensuplarını desteklemek gayesiyle kurulmuş olan vakıfların tesciline karar verilemez” denilmesine rağmen, Devletçe kuruluş ve faaliyetlerine hoşgörüyle bakılan Kürt Kültürünü Araştırma Vakfı ve Mezopatamya Kültür Derneği gibi sivil toplum örgütlerinin de çalışma konu, şekil ve alanlarını Türkiye’nin üniter devlet yapısı ve tüm vatandaşlara uygun olarak yönlendirmeleri beklenmektedir.

Türkiye bugünlerde “vatanını sevenler” ve mağdur “şehit aileleri” bakımından çok önemli hassasiyetleri yaşamaktadır. Hükümetin derhal organize olarak şehit ailelerini ikna, teselli ve teskin için ulusal bir girişim başlatması ve geniş katılımlı çözümler üretmesi beklenmektedir. Terör insanımıza, ekonomimize maddi-manevi büyük kayıplar vermiş, geçen yıllarımıza yazık olmuştur. Maalesef, terörün tam anlamıyla bitirilmesi için ciddi ve etkin önlem almakta gecikilmiştir.

Hükümet, ulusal ve uluslararası hukuku gözeterek çok önemli ve hoşgörülü bir yaklaşımda bulunmuştur ancak, terorizmle mücadele için meclisin, hükümetin ve görevli birimlerle, yasal sivil örgütlerin daha fazla gecikmeden kısa, orta ve uzun vade için ciddi, sağlam ve rasyonel bir siyasi irade oluşturması, strateji ve sonuç üretmesi gereklidir.

Bu aşamada, Hükümet üyeleri, Mecliste temsil olunan ya da olmayan siyasiler ve Türk basını, -medyatik kirliliğe bulaşmaksızın- devletin varlık ve kutsiyeti ile başta ağlamaktan adeta gözpınarları kuruyan şehit aileleri ve gazilere saygı duymalıdır. Ülke gündeminde “teröre ve teroristlere” gereğinden çok fazla yer verilmemeli ve bu ülkenin geleceğini inşa edecek çocuk ve gençlere doğru örnek olunmalıdır. Ayrıca, bugünün ülke sorunlarını çözmeksizin geleceğe bırakmak en azından ahlaki olmayıp, çözümsüzlük geleceğe bırakılan haksız bir miras olarak nitelendirilebilir.

Jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik bakımlardan tarihi fırsatlarla içiçe olan Türkiye’de devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü her koşulda savunmak ve korumak anayasal bir zorunluluktur. Zira, Türkiye üniter bir devlettir. Devlet, ayırım yapmaksızın halkını sevmiştir, sevmektedir. Üniter bir devletin herkes için önemi, faydası ve gücü varken, bazı gruplarca azınlık statüsü istenmesi öncelikle halka ihanettir. Ülkesiyle bütün ve çoğunlukta olan insanlara azınlık statüsü verilmez, teklif dahi edilemez.

Ulusal Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Derneği olarak aylar önce bağımsız Türk adaleti önündeki, terorist sanık ve hükümlü Öcalan’ın konumu ve PKK’nın siyasallaşma çabalarına dikkat çekmiş, İmralı’dan avukatlar aracılığıyla gündem oluşturma çabalarının iyiniyetli olmadığını belirtmiştik. Bu gayretkeşlik, Öcalan’ın da özür dilediği şehit ailelerinin üzüntüsünü artırmaktadır. Maalesef medya da “ha İmralı ha Şam” dedirtircesine PKK propagandasına alet olmuştur, olmaktadır. Bu arada, Öcalan’ın yakalandığında “...imkan verilirse Devlete hizmet etmek istiyorum” ifadesinin hayata geçirilme koşullarının varolmasına rağmen bu hizmetin verilmediği ya da alınmadığı da söylenebilir.

Devletimizin; elinde hiçbir şeyi kalmayan, hiçbir alacağı da olmayan terör örgütüne yaptığı “teslim ol” çağrısının değerini, PKK’nın ve yandaşlarının anlayamadığı ya da anlamak istemediği ortadadır. Teröristler için bireysel ve toplumsal anlamdaki bu büyük fırsatın, meşru ve doğal yaşama dönme ortamını sağlayacağı ve teroristleri ailelerine kavuşturacağı muhakkaktır.

Böylesine önemli ve tarihin yazıldığı günlerde, Avrupa Birliği’ni temsil ediyor konumundaki bir dizi siyasi demeç sahipleri ve bu demeçlerin ardında gizlenmeye çalışılan, Türkiye’yi yönlendirme ya da akıl verme gayretkeşliği yanlış olup, ters tepmektedir. Dünya tarihi “bir insanlık suçu olan terorizme” açık ya da gizli destek verenleri yazacak ve ikiyüzlü terör destekçileri layık olduğu değeri görecektir.

Objektif olmayan, eksik ve yanlış bilgilerle Türkiye’ye baskı kurmaya çalışanlar, terörizme verdikleri desteğin karşılığını görecek, bunun altından kalkamayacaktır. Türkiye, potansiyeli ile bir “dünya devleti”, Türk insanı da varlığı ve kazanımları ile bir “dünya vatandaşı” olup, devletiyle ve insanıyla daha da büyüyecek, stratejik konumuyla dünyaya yön verecektir.

Türkiye kendi insanı için insan haklarında ve evrensel haklarda önderlik yapabilmeli, kendi dinamiklerine ve küresel kinetiklere uygun gelişmeler sağlamalıdır. Örneğin seçim sisteminde “temsilde adaleti” sağlayacak samimi düzenlemeler yapılmalı, TBMM’de siyasi temsili engelleyen “oy ya da seçilebilme barajları” kaldırılmalıdır. Öte yandan, Avrupa Birliği’ne üyeliğin gereği ile birliğin Türkiye için önemi, fayda ya da zararı batılı bazı ülkelerin ve onları temsil eden siyasilerin olumsuz yaklaşımları ve “dünya vatandaşlığı”na uymayan sorumsuz davranışlarıyla sorgulanır noktaya gelmiştir. 

14 Ocak 2000


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —