Doğu illerimizdeki kötülüklerin başında memleketin emniyet ve asayişini tehdit eden hıyanet ve şekavet ocakları vardı.
Halkı esir gibi kullanan derebeylik ve toprak ağalığının yanında, bunların daha korkuncu olarak aşiret sistemi geliyordu.
Bu sistem, yeni Türk devletine karşı fiili bir isyan ve itaatsizlikten farklı görünmüyordu.
Gerçekten de doğu illerindeki aşiret yapısı, Atatürk'ün en çok mücadele ettiği düşmanlardan birisiydi.
Yüzlerce yıldır, bölgede feodal bir baskı düzeni kurmuş olan aşiretler en başından itibaren Atatürk'ün bu medeniyet projesine karşı çıktılar.
Ve kendi gerici toplumsal yapılarını devam ettirmeye çalıştılar.
Kurtuluş Savaşı'yla kovulmuş emperyalistler de özelikle Kürt aşiretlerinin temelini oluşturan bu gerici isyanlarını her seferinde destekledi.
1937 ve 1938'deki Dersim isyanları Atatürk dönemi özellikle Kürt isyanlarının en sonuncusudur.
Tabii, Atatürk bu isyanları bugünkü bazıları gibi izlememiş, isyancılarla anlaşmamış, isyancıların ardındaki emperyalistlere teslim olmamış ve Türk milletini bölecek adımlara izin vermemişti.
Dersim isyanı “açılımlar”la ve isyancıların bölücü emelleriyle uzlaşılarak değil, askeri bir harekâtla bastırıldı. Aynen Şeyh Sait ve Ağrı isyanı ve diğer bölücü isyanlarında yapıldığı gibi...
Seyit Rıza denen İngiliz uşağı adam işte bu açıdan gereken sonucunu yaşamıştır.
Seyit denen Rıza bozuntusunun isyanını messepsel görmek veya göstermek ise hatanın en büyüğüdür...