Geçen hafta, yeğenim Yunus Yıldırım, Azerbaycan'a yaptığı ziyarette Ebu Feyiz Elçi Bey’in anıtına uğramış. O anı anlattığında, sesinde bir titreme, gözlerinde ise hem hayranlık hem de hüzün vardı. Dedim ki içimden, “Demek ki Elçi Bey’in ruhu hâlâ yüreklerde, demek ki Turan hayali hâlâ nefes alıyor.”
Ebu Feyiz Elçi Bey… Sadece bir devlet adamı değil, bir milletin vicdanıydı. O, özgürlük mücadelesini sadece bir sınırın, bir ülkenin değil, bütün Türk dünyasının ortak davası sayan bir bilgeydi. Moskova’nın gölgesinden sıyrılıp güneşe dönen bir halkın öncüsüydü. Şimdi onun anıtı önünde saygıyla duran bir Türk genci varsa, bu Elçi Bey’in toprak altından da sesinin yankılandığını gösterir.
Yunus, anıtın başında bir dua etmiş. Ardından başını kaldırıp gökyüzüne doğru Bozkurt işaretiyle selam durarak, “Bir gün bu işaret, sadece burda değil, bütün Türk yurtlarında gururla yükselip tanınacak,” demiş. İşte bu söz, Elçi Bey’in hayal ettiği ruhun hâlâ yaşadığının kanıtıydı. Ne mutlu ki gençlerimizde bu inanç var.
Bugün Elçi Bey’i anmak demek, sadece geçmişe özlem duymak değil; onun açtığı yolu yürümeye devam etmektir. Turan ruhu, sınırların ötesinde bir gönül birliğidir. Türkçülük ise bir ırk sevdası değil, ortak tarihimizin, dilimizin ve kaderimizin kucaklaşmasıdır. Elçi Bey bu inançla yaşadı, bu uğurda mücadele etti, yalnız kaldı ama eğilmedi.
Yunus’un anlattıkları beni yıllar öncesine götürdü. O günleri görmedik belki ama yaşayanların anlattığı kadarıyla biliyoruz: Bir millet, zincirlerini kırarken susmamayı seçen bir lider vardı. O liderin adıydı Elçi Bey. Bugün onun anıtı başında bir Türk genci dua ediyorsa, bilinsin ki ne hayali yarım kaldı, ne de davası unutuldu.
Şimdi görev bizde. Gençlerimize Elçi Bey’i anlatmalı, Turan’ın bir ütopya değil, bir gönül seferi olduğunu öğretmeliyiz. Çünkü bir milletin hafızası, sadece tarih kitaplarında değil; dualarda, yüreklerde yaşar.
Ruhu Şad Mekanı Cennet Olsun.
Şakır DENİZ
Sevdamız Turan.