Ali KUZENCİK / MERAM BAĞLARI


Gönül bağımız Kerkük ahhh ediyor!

Şimdiler de gönül bağımız Kerkük ahhh ediyor. Duvardan her daim tuğla düşüyor. Ülküdaşlarımızdan başka kimse çıkıp tek olumlu kelime etmiyor


KADİM TÜRK ŞEHRİNİN NÜFUS KÜTÜĞÜNE YAZDIRILAN İKİYÜZ 
BİN KİŞİDEN FAZLA KİŞİ KERKÜKLÜ DEĞİL!!

 

 

Irak Türkmen Cephesi (ITC) "genel nüfus sayımı başlamadan ihlallerin yaşandığını belirtip, nüfus sayımı arifesinde Erbil ve Süleymaniye'den Kerkük'e yüzlerce ailenin getirildiğini" belirttiler!

"Gelen ailelerin Kerküklü olmadıklarının tespit edildiği savunulan açıklamada, bu adımın Kerkük'ün gerçek kimliğinin ve demografisinin değiştirilmesine yönelik olduğu" öne sürüldü.

ITC Kerkük Milletvekili Erşat Salihi de "nüfus sayımı öncesi PKK Mahmur Kampı'ndan kişilerin, Kerkük şehrine yerleştirildiğini ve ayrıca Süleymaniye ve Erbil’nden sayım öncesi 260 bin kişi kent dışından getirilerek Kerkük nüfus kütüğüne yazdırıldı." dedi.

Ayrıca…Kerkük’teki sayımlara Avrupa ve yurt dışında yaşayan Kerküklü Kürtler de gelip katıldı.

Gençlerimiz bilsin ki...
Mesut Barzani’nin babası Kızıl Molla Cani Mustafa Barzani’ye bağlı güçler Kerkük’te insanlık dışı yöntemlerle zaman zaman Türk katliamı yaptılar. Özellikle aydın ve subay Türkmen gardaşlarımızı ve ailelerini hedef aldılar..

Son gelişmeler bir kere daha göstermiştir ki…İkinci Körfez Savaşı'ndan sonra oluşturulan Yeni Irak'ta elde ettikleri bölgesel özerkliği her fırsatta ihlâl etmeyi bir âdet olarak edinen Barzani-Talabani aileleri, çok yönlü ve ciddi bir terbiye (!) sürecinden geçirilmelidir.

Bölgede yaşayan soydaşlarımıza, gardaşlarımıza kayıtsız kalamayız, yıllarca Dışişleri Bakanlığı yapmış ve Başbakan Demirel’i yönlendirmiş İhsan Sabri Çağlayangil gibi “NEME LAZIM” diyemeyiz.!

Haniii…Kanuni Sultan Süleyman döneminde anlatılan ve gençlere 
seminerlerde ve derslerde anlattığımız tarihi bir kıssayı “Et-tekrârü ahsen velev kâne yüz seksen." (Tekrar etmek en güzeldir, 180 kere de olsa!) noktasından hareketle tekrar edersek:

Kanuni Sultan Süleyman “GÜNÜN BİRİNDE, OSMANOĞULLARI DA İNİŞE GEÇER DE, ÇÖKMEYE YÜZ TUTAR MI?” diye düşünmeye başlar.

Birçok konuda olduğu gibi, bu düşüncesini de, süt kardeşi meşhur alim Yahya Efendi’ye açmaya karar verir.

Düşündüklerini, kendi el yazısıyla yazarak, Yahya Efendi’ye gönderir:
“Sen ilahi sırlara vakıfsın. Kerem eyle de, bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün olur da yok olur mu?” diye özetler endişesini.

Sultan Süleyman’dan gelen 
bu mektubu okuyan Yahya Efendi’nin cevabı ise gayet kısadır: “NEME LÂZIM BE SULTANIM!”

Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan, bu söze bir mana veremez, endişesi daha da artar. Zira Yahya Efendi gibi biri, ciddi bir meseleye böylesine basit bir cevap vermezdi, vermemeliydi.

Söylenmeye başlar: “Acaba bilmediğimiz bir mana mı vardır bu cevapta?” Kalkar, Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergahına gider.

Bu sefer sitem dolu bir şekilde: “Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!” diyerek, sorusunu tekrar sorar. Yahya Efendi duraklar:
“Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz etmiştim.”

‘İyi ama, ben bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece ‘neme lazım be sultanım!’ demişsin. Sanki ‘beni böyle işlere karıştırma’ der gibi bir mana çıkarıyorum.”

Bunun üzerine, Yahya Efendi şu müthiş açıklamasını yapar..Sultanım! Aslında, aradığın cevap oydu;
-Bir yerde zulüm yayılırsa,
-Haksızlıklar ayyuka çıksa sonra koyunları kurtlar değil çobanlar yerse,
-Bilenler de bunu söylemeyip susarsa,
-Fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkarsa,
-Bunu da taşlardan başka kimse işitmezse,
-Herkes, sadece “ben-ben” derse ve tüm bunları görüp işitenler, “Neme lazım be…” derse…İşte o zaman, devletin sonu gelir, Osmanlı yıkılır…”

Sultan Süleyman, ülkesinde kendisini ikaz edebilen, böyle bir alim olduğu için Allah’a şükrederek oradan ayrılır.

1980 öncesi özellikle CHP’nin içinde olan hükümetler ve Mason-Sabetay kafa 1980 sonrası askeri cunta tarafından Türk milliyetciliği bilinçli olarak tehlikeli akım olaraka gösterilmiş Türk Milliyetçiliği ve Turancılık fikri daima kötülenmiş  halk arasinda ırkçı, kafatascı olarak anlatılmıştır.

Bu yüzden soydaşlarımızdan ilgelenmeyi unutturmaya çalıstılar.

Oysa ki…Dünyanın,neresinde bir Türk varsa bizim kalbimiz ona karşı sevgi, şefkat ve saygı ile doludur.

Şimdi Türk Milleti ayağa kalkmıştır çok şükür…TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI kuruldu…

İnşallah Doğu Türkistan ve Kerkük Türk illeri hürriyetine kavuşacak Türk’e kefen biçenlerin kökü kazınacaktır.

Kıbrıs gibi Kerkük’de yaşayan soydaşlarımızın güvenliği ve haklarını araması anavatan Türkiye için hayati bir meseledir. Çünkü Türkiyenin güney sınırlarının güvenliği  Kerkük-Musul’dan başlar.

Ne zaman bir Kerkük türküsü dinlesem gözyaşlarım eğer açıktan akmıyorsa mutlaka içime akar. Zalim Saddam tarafından idam edilen Türkmen liderleri gözlerimin önüne gelir.

Alem şirin uykusunda iken bir Kerkük türküsünde seven, “en” sevdiğine bakın nasıl sesleniyor;

“Men sene GÜL demem, gül koklanır atılır,

Men sene ŞEKER demem, acı çaya katılır,

Men sene ALTIN demem pazarlarda satılır,

Men sene KERKÜK diyerem gölgesinde yatılır.”

Kerküklü Türkmen gardaşlarımın VATAN sevgisine hayran kalmamak elde değil.

Anadolu insanında da mevzu VATAN olunca gerisi teferruat kalıyor. Adana Atatürk Parkında lise yıllarımda ilk polis copunu Can Kerkük için bildiri dağıtırken yemiştim.

Üniversite yıllarımda kaldığım yurtlardan biri olan Konya Yurdu’nda aynı odayı paylaştığım babası (Albay Abdullah Abdurrahman) zalim Saddam tarafından idam edilen Ahmet Abdurraman’ı ziyarete gelen rahmetli Abdurrahman KIZILAY’ın çalıp söylediği Kerkük türküleri ruhumu hep dinlendirmiştir.

Şimdiler de gönül bağımız Kerkük ahhh ediyor. Duvardan her daim tuğla düşüyor. Ülküdaşlarımızdan başka kimse çıkıp tek olumlu kelime etmiyor.!

Kerkük türküsünde söylendiği gibi  “Alem şirin uykusunda”, Anadolu insanı gündelik telaşta, büyük bir çoğunluk kardeşinden bihaber zaman eriyip gidiyor.!

Haberli olsa idiler Kerkük bu hale gelirmiydi. Orada Peşmerge veya Arap vali değil Türkmen bir gardaşımız vali olurdu.

Kerkük’te bülbülü uçurttular viran oldu gülbağı... Ne zamandır dost bağını görmez olduk…Türküler yıllardır “ahh Kerkük yüz ahh Kerkük” diye söyleniyor.!

“Acı yanım, 
Acı yanım,
Sağım solum acı yanım,
Öldürürler hep meni,
Yok mu benim acıyanım.”

Yıl 1976...
Bizim gençlik yıllarımızda zamanın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk Irak-Kerkük’ü ziyaret etmişti.

Irak gezisi sonunda Türkiye’ye döner dönmez “Kerkük’ü karıştıranlar Ülkü Ocaklarıdır.!” diyerek Ülkü Ocakları aleyhine verdiği demeç sonucunda çoğu bizim Ankara-Yüksek Öğretmenli/Dil-Tarih’li eli kalem tutan yazar ülküdaşlarım;
HASRET-GENÇ ARKADAŞ gibi Ocak Genel Merkezinin çıkardığı dergilerdeki köşelerinde zamanın Cumhurbaşkanına tepki gösterdiler.

Cumhurbaşkanına hakaretten bir yıl ceza alan Yüksek Öğretmenli arkadaşlarım “devlete atanamayınca” Keçiören ve Etimesgut ilçe belediye kütüphanelerinde işçi statüsünde asgari ücretle çalışmak zorunda kaldılar.!

Bu ülküdaşlarımız  bilgi ve donanımlarıyla çok rahat akademisyen-öğretim görevlisi olacak durumda olmalarına rağmen aldıkları ceza sonucu devlete atanamayınca 30 yıl maddi sıkıntı içinde yaşadılar ve emekli oldular.!

Genç ülküdaşlarıma “yaşayarak” yakınen bildiğim bu gerçekleri söyledikten sonra derim ki;

Altay’dan Tuna’ya koca bir yükü sırtlamış bir milletin evladı olarak bu konudaki gafleti gördükçe üzülüyorum.

Halbuki Kerkük demek HARPUT demek, URFA demek Anadolu’nun devamı demek. Öyle ki kültürleri, ezgileri söyleyişleri çok benzer.

Yıllardır zulüm altında olan onca Türk şehirlerinden biri Kerkük. Gül kokması gereken topraklar yıllardır barut kokuyor. Mazlumlar kervanına katılmak isteniyor.! ABD’nin Mezopotamya köleleri bilsinler ki; KERKÜK TÜRK TOPRAĞIDIR!

Türk Devlet geleneğinde vatan ANADIR. Devlet BABADIR. Birde AĞABEY vardır. 
O BİZİZ. “Gardaşının” sesini duy artık Eyyy Şehitler Diyarı Mübarek Anadolu Türklüğü..

Canlar…Şu Kerkük türküsünde "Beyaz gül kırmızı gül" deyince Türk bayrağını kasteder. Sen sevda türküsü sanırsın, o baştan sona Türkiye'ye sitemini anlatır:

“Beyaz gül kırmızı gül
Güller arasından gelir
Yarım geymiş beyaz azye
Sabah namazından gelir

Evleri göçtü neylim
Köprüyü geçti neylim
Yüzde dost, kalpte hain
Ben böyle dostu neylim

Beyaz gül deste deste
Derdinden oldum heste
Digel bir yüzün görüm
Kalmışam son nefeste.!”

Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER

26 Kasım 2024
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK

YAZARLAR