Türkiye’de gündem ikiye ayrılıyor. Devletsel anlamda gündem ve milletin gündemi olarak iki başlıkla değerlendirebiliriz.
Devletin gündemi en başta milli beka ve sınır güvenliğimizdir. Malumunuz ülkemizin dört bir yanı ateş çemberi ile çevrilmiş ve bütün kirli projelerin asıl hedefi Türkiye’dir.
Kadim Türk devletimiz tüm bu hain tuzaklara, illimünatinin emir erlerine ve küresel oligarklara karşı derin bir mücadele vermektedir. Türk-İslam alemine tarihten beri düşman olan şeytani küresel yapı ve tapınakçılar ülkemizin zaafiyet göstermesini yok olup dağılmasını sinsice beklemektedir. Gerek siyasi alandan gerek kültürel alandan gerekse ekonomik alandan saldırarak devletimizin ve milletimizin bölünmez bütünlüğünü hedef alıp iç kaos çığırtkanlığı yapıyorlar. İşte bu noktada devletimiz hem savunma hem taarruz mekanizmasını geliştirip çalışmalarını kararlılıkla sürdürüyor.
Gelelim vatandaşımızın gündemine. Milletimizin gündemi malum ekonomi ve hayat pahalılığıdır. Keza bunun gündemde kalmasının sebebi ise keskin rasyonel karar ve uygulamaların hayata geçirilememesinden, ekonomik reform paketlerinin net olarak olumlu sonuç vermemesinden kaynaklanıyor. Yani demem o ki açıkçası ekonomi kurmaylarının uygulamaları, beklentinin altında kalıyor.
Bu konuyu kendi içinde aslında iki yönlü düşünmemiz lazım. Ekonomi yönetimi devletsel anlamda yani devletin çıkarı mevcut koşullar ileri vadede gelişmelerin devlete külfeti açısından düşünürsek, mevcut gidişat olağan gibi görünüyor. Ama vatandaşın gözünden bakılırsa tabiki acilen çözüm odaklı gelişmeler yaşanması gerekiyor. Vatandaş sabırsızlıkla hayat pahalılığının düzelmesini ve refah seviyesinin yükselmesini bekliyor. Bu açıdan bakarsak millet haklı.
Mevcut ekonomik koşulların yaklaşan yerel seçimlere yansıması olup olmayacağı konusunu şimdiden konuşmak çok erken. Zira hükümetimiz bu alanda titiz bir çalışma içerisinde olup yıl başında sabit gelirli vatandaşlarımızın maaşlarına hatırı sayılır zam yapacağı su götürmez bir gerçek.
Peki sadece maaş zammı yetiyor mu? Kesinlikle hayır. Öncelikle iç piyasada ekonominin düzelmesi yani vatandaşın alım gücünün artması gerekir. Bu konuya gerek ekonomi gerekse ticaret bakanlığımızın duyarlı olup gündeme alması ivedilikle şarttır.
Bazı uygulama ve projelerin halkın bekletisinin altında kalması, yaklaşan seçim sürecinde hükümet için handikap oluşturabilir. Daha açıklayıcı olması açısından buna en yakın örneğinden birisini veriyim. Hatırlarsınız sayın Cumhurbaşkanımız emeklilere 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı öncesi bir defaya mahsus yüzüncü yıl ikramiyesi vereceğini müjdelemişti. Fakat bundan her emekli faydalanamaycaktı. Çalışan emekliler, vergi mükellefi olanlar, ziraat odasına çiftçi kayıtı olanlar bu ikramiyeyi alamadılar. Dolayısıyla bu büyük bir tepkiye sebebiyet verdi. Ortak kanı şu oldu “ya herkese verilecekti, yada kimseye verilmeyecekti. Ayrım yapmak olmadı” şeklinde tepkileri duyduk. İşte bu yüzden seçim öncesi bunlar sıkıntılı sürecin temelini atabilir. Bu ve buna benzer konularda acilen gereği yapılmalıdır diye düşünüyorum. Evet Türkiye yüz yılı, Türk asrı sloganı ve hedefiyle Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin ikinci yüz yılına girdik. Hedefler ve tarihi projeler bellidir. Milli devlet anlayışına uygun kadrolarla başarı sağlanacağından hiç şüphe yoktur. Bu anlamda naçizane fikrim Cumhurbaşkanı başdanışmanlar ekibine ve istişare kuruluna devletçi hassasiyeti yüksek, önce devletim ve milletim şuuru taşıyan devlet neferlerinin atanması gerektiğini düşünüyorum. Bu süreçte üst kademe yöneticilerinin devletin kutsallığını herşeyden önce görüp küresel güçlerle mücadele edebilecek kişilerden oluşması gerekir. Tabiki üstün devlet aklı gereğini düşünüyor ve yapıyordur buna şüphe yoktur. Allah devletimize ve Aziz milletimize birlik beraberlik nasip etsin. Türkiye yüz yılı hayırlı olsun.