HALEP ÜZERİNE NİCE TÜRKÜ
YAKILMIŞ;
-KİMİ HALEP’İN GÜZELLERİNE,
-KİMİ BAHÇELERİNE,
-KİMİ DE YOLLARINA TÜRKÜ YAKMIŞ.
TÜRK İNSANI BİR ŞEHİR İÇİN
BU KADAR TÜRKÜ SÖYLENMİŞSE
O ŞEHİR ASLA KADERİNE TERK
EDİLEMEZ.
SÖZÜN ÖZÜ…DÜNÜNÜ BİLMEYEN BUGÜNÜNÜ ANLAYAMAZ.
‘‘…Kırk bir yılda on sekiz padişahlık gezdim. Halep’in havasının letafetini hiçbir diyarda görmedim…’’
Ünlü Osmanlı gezgini Evliya Çelebi’nin bu sözlerle anlattığı Halep, Anadolu’dan Irak’a, Akdeniz’den İran’a giden anayolların kavşak noktasında yer alıyor.
Hititler ve Akadlar gibi eski medeniyetlere ev sahipliği yapan kent, Suriye'nin incisi, sosyal ve ticari hayatın merkezi Halep'in muhalif güçler tarafından alınması, ata topraklarından uzak milyonlarca Türk insanını sevince boğdu.
Çünkü…1919 yılına kadar Antep ne ise Halep de oydu. Halep bin yıldır bir Türk vatanı idi.
Sultan Alparslan'ın fethettiği bu şehir Osmanlı Türk hanedanlığı döneminde bir vilayetti ve Antep Halep'e bağlı idi.
İnsanıyla, tarihiyle, eserleriyle, kültürüyle, türküleriyle bize aitti Halep.
Ne zamanki 1.Cihan Harbine girdik bu kadim Türk şehrinde bir savunma hattı kurduk ama tutunamayıp geri çekildik.
Ancak vatanın istiklali tehlikeye girince Anadolu’nun dört bir yanında Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini kuruldu.
Kısa zaman içinde bu cemiyetler, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştiler.
Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri sadece Anadolu şehirlerinde kurulmamıştı. Aynı zamanda Suriye'deki şehirlerde de kuruldu.
Bu şehirlerden biri de Halep’ti.
Halep'te kurulan Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti azaları aşağıdaki mektubu Büyük Millet Meclisi'ne gönderdiler:
Halep halkı adına TBMM'ye gönderilen mektupta şu söyleniyor:
1-İslam aleminin ve Türk yurtlarının TBMM'den başka istinadgâhı yoktur.
2-Üçyüz bini aşkın nüfusuyla Halep halkı Anadolu'ya bağlı kalarak BMM'den maddi ve manevi destek istemektedir.
Yani diyorlar ki biz de sizinle beraber olalım, milli mücadeleye katılalım.
Ancak şartlar farklı gelişir ve bu istek kabul görmez.
Bu bin yıllık Türk şehri cetvelle çizilen hudutların dışında kalır.
Ancak siyasi sınırlar ayrı olsa da kalpler hep beraberdir.
Suriye Baas rejimin katliamlarından kaçan yüz binlerce Türkmen , ana vatana sığındı ve biz de elimizden geldiğince bu Türkmen gardaşlarımıza yardım etmeye çalıştık.
Şimdi bu Türkmenler Sultan Alparslan’dan beri bin yıllık yurtlarına evlerine köylerine dönüyorlar. Şartlar oluşunca hiç kimse sığıntı olarak kalmak istemez.
TV'deki bir görüntüde Tel Rifat'a on yıl sonra geri dönen bir kadın be ailesi gözyaşlarıyla Türkiye'ye teşekkür edip Allah'a şükrediyordu.
Allah kimseyi vatanından ırak eylemesin.
HALEP ORDA DA ARŞIN KİMİN ELİNDE?
Canlı yayınlarda sekiz sene önce evinden barkından silah zoruyla göçe zorlanan Halep halkı dünden itibaren yuvalarına geri dönüyorlar.
Rabbim kimseleri vatandan ırak böyle bir halle hallendirmesin. Çok zor bir durum.
Doğup büyüdüğünüz “vatanım” dediğiniz bir yeri gün geliyor zorla terk ediyorsunuz.
Biz bu hali neredeyse yüz yıldır yaşıyoruz.93 harbi göçlerinin yaraları sarılmadan Balkan Harbi sürgünlerini yaşadık.Balkanlar bir kabristana dönmüş,nice evlad-ı fâtihan İstanbul'a göç etmişti.
Şairin dediği gibi Hicretlerin bakiyyesi olan hicranlı duyguları ciğerimizin en derin yerinde ve hafızamızda sakladık bir asırdır.
Seksen sonrası PKK terör belasına nice insan yerinden oldu. Kışlağını, yaylağını terk edip büyük şehirlerin çeperlerinde yer yurt tutmaya, tutunmaya çalıştılar.
Körfez savaşını müteakiben Irak'tan binlerce mülteci sınırlarımıza aktı.
Suriye karşınca milyonlarca insan kapımıza dayandı.Bunların ekserisi Halep muhacirleri idi ve bu insanların kahır ekserisi sünni müslüman Türktüler.
Halep ki ta Sultan Alp Arslan'dan itibaren yani Anadolu'nun fethinden önce fethedilen bir Türk şehri idi. Hakim idareci unsur hep Türk boyları oldu.
Adil hakkaniyetli yani “Şeriat-ı Garra-yı Muhammediye'ye” göre bir idare kuruldu.
Herkes en temel insan haklarından istifade edecek şekilde yaşadı asırlarca.
Ta ki 1.Cihan Harbine kadar...
Osmanlı Yıldırım Orduları Nablus Savaşı sonrası Halep'e çekildiler ve Halep'te de tutunamadık.
Bu mağlubiyet her şeyin sonu oldu ve biz en ağır şartlarda Mondros Ateşkes Antlaşması'na imza atmak mecburiyetinde kaldık.
Antlaşma şartları çok ağır ve İtilaf devletlerine müdahale hakkı veriyordu.Buna dayanarak vatan topraklarının işgal edildi.
Bu işgaller üzerine Anadolun'un bir çok yerinde Mudafaa-i Hukuk cemiyetleri kuruldu ve İstiklal Harbi başlamış oldu.
Halep Vilayeti'nde kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti TBMM'ye bir telgraf çekerek Türkiye Devleti'ne bağlı kalmak istediğini bildiren bir telgraf çektiler.
Ancak bu mümkün olmadı.
Halep'i ellerinde tutanlar arşınla hudutları çizdiler ve biz de Lozan'da bunu kabul ettik.
Yani ki canlar Halep orda, bugün bizden ayrı da olsa da Halep, insanıyla, kültürüyle, türküleriyle, tarihi eserleriyle bize ait bir vilayet.
Halep üzerine nice türkü yakılmış. Kimi Halep'in güzellerine, kimi bahçelerine kimi de yollarına türkü yakmış, derdini şiirlere dökmüş. Bir şehir için bu kadar türkü söylenmişse o şehir asla kaderine terk edilemez.
Çünkü Türkülerimiz…Türk milletinin yaşadığı farklı coğrafyalara yayılmış olan üç yüz milyonluk Türk milletini anlatır.
Türküler bizi söyler hepsinde kendimizi, geçmişimizi buluruz.
“Çanakkale İçinde" Türk Milletinin en büyük ortak payda Türküsüdür. Yürek yakar. Gelmeyenleri hatırlatır.
Bizi anlatır. Bir topluluğa ruh verir, millet yapar...Türk Milletini avucuna alır...Bizi biz yapar.Bu nedenle Türküz, Türkü çığrırız...
Halep ve çevresinde Türk müziği zengin ise orada mutlaka TÜRKÇE hakimdir.
Her ne kadar şehir merkezlerindeki müslüman nüfusun kahir ekseriyetinin menşei bizim Türk ise de başka müslüman unsurlar da Türkçe ve türkülerle kapsayıcı bir mefhum olan TÜRKLÜĞE dahil olmuşlardır.
ma bu şehrin kadim Türk şehri olarak kalmasında gönül tellerimizi titreten türkülerinin-hoyratlarının önemli rolü olmuştur.
Türkülerimiz…Türk’ü söyler,
yâni bizi söyler… Bizim tarihimizi, duygularımızı, ağıtlarımızı, sevinçlerimizi, zaferlerimizi, tarihimizi, toy düğünümüzü, hayata bakışımızı söylerler.
Türküler güzel Türkçemizin, ozanlarımızın ruh dünyalarında mayalandıktan sonra sazında ve sözünde çiçeklenmiş hâlleridir.
Onun için Türk’ü anlatırlar,onun için bizi anlatırlar…Çünkü türkülerimiz Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da dediği gibi “Türküler bizim romanımızdır.”
Yahya Kemal’in dediği gibi “Bizim musikimizi bilmeyen bizi bilemez.”
SÖZÜN ÖZÜ…DÜNÜNÜ BİLMEYEN BUGÜNÜNÜ ANLAYAMAZ.
Türk şehri Halep’in yakın tarihine devam edersek…Suriye iç savaşı öncesi Antep'ten Halep'e bir yol açılmıştı ki yurt içinde gezi yapar gibi gidip geliyorduk.
Ancak arşını elinde tutanlar buna rıza göstermediler. Kukla Esat baba Esat gibi zalim çıktı. Yaktı, yıktı, katletti, Hapsetti. Sürgün etti.
Post elden giderken Moskof kafiri ve İran Şia yönetimini Suriyeye davet etti.
Bu iç savaşta bir milyona yakın insan hayatını kaybetti. Milyonlarcası da sürgüne gitti.
İşte bu şartlarda Esat yabancıların gölgesinde bir rejimle ayakta kalmaya çalışıyor.
ABD’li vahşi kovboy Yanki durur mu, “Moskof varsa benim neyim eksik” deyü Suriye'de PKK'ya alan açtı, gölge oldu. Silah verdi, eğitti, donattı bir ordu kurdu.
Şimdi kartlar yeniden karıştı. Halep'i terk edip İdlip'e sığınan insanlar artık evlerine hastetle, özlemle ve sevinçle dönüyorlar.
Şimdi arşın kimin elinde?
Bakıp göreceğiz.
El-Bab, Cereplus, Afrin'e
yeniden hayat veren milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapan Türkiye'nin eli sadece bizim Çumra’ nın bereketli şeker pancarını toplamıyor elbet.
Bizim de elimizde arşın var. Biz de ölçüp biçecek Halep'e yön vereceğiz inşallah.
Amma ki içimizdeki Haşdi Şabiler, Şebbihalar, Yankiler, Frenkler, PKK ve Kentsel uzlaşıcılar şimdiden kinlerinden bayrak kaldırmaya, kudurmaya başladılar bile.
Bu zilletçilerin anladığı…Rakı-balık-çeyrek porsiyon domuz eti-yalan-dolan gibi her türlü pislik! Yalan mı.?!
Tarihin her döneminde Türk'e ihanet edenlerin akibetleri kendileri gibi çirkef olmuştur.
Fikrini ve iradesini başka mecralara kiralamış ve BAŞINI KUMA SOKMUŞ olan hem bölücülerin hem de bölücüseverlerin Türk şehri HALEP İÇİN söyledikleri sözler de kendileri de muteber değildir.
Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER