Hep birlikte 2024’ün stresini atıyoruz!
“Suriye’ye Şaşı Bakanlar!”
Özür dileyebilen bir kültüre uzak oluşumuz sadece eğitim eksikliğinden kaynaklanmıyor. Çünkü mektep marifetiyle bu kültürden uzaklaşmış olanlarımız da; Sorbonne’da doktora yapmış olanlarımız da özür dilemeyi bilmiyor.
Bu “yeşilçam kültürü”dür. Esas oğlan, kimseden özür dilemez.
Dilerse sevdiceğinden diler o da kızı Önder Somer’e kaptırmamak içindir!..
Özür dilemek yerine ölmeyi tercih eden bir kostaklı kamikazeler ülkesidir Türkiye…
Ağalar özür dilemez, beyler özür dilemez, hocalar, öğretmenler, müdürler, komutanlar özür dilemez.
Başkanlar özür dilemez, genel başkanlar, milletvekilleri, bakanlar ve Cumhurbaşkanları hiç dilemez.
Ustabaşları özür dilemez, formenler özür dilemez, patronlar, patroniçeler özür dilemez.
Kendi diline hükmetmek dışında bir patronajı olmadığı için nefis patrikleri sınıfının lordlar kamarasında atıp tutan günümüz Türk insanı asla özür dilemez!.
Bazen mafya babaları özür videoları çekerler… Dayak yemedikçe özür dilemeyi bilmeyen jönler ülkesinde yaşıyoruz…
Özür dilemeyi bayağı dayaklık bir iş sanıyoruz.
Özür dilenecek hareketler yaparken tecavüzcü Coşkun’u aratmayacak kadar rahatız ama..
Ağzımız burnumuz kırılıp, Jönlükten çıkmadıkça özür dilemiyoruz!..
Çocuklarınıza özür dilemeyi öğretin. Özür dileyebilmek, bir erdemdir, karakter kazandırır.
Hatasını, suçunu, kabahatini kabul edemeyen insanlar sahtekar olurlar. Özür dilemeyi beceremedikleri için hata yapmaktan ölesiye korkarlar ve sıkıştıkları zaman yalana, kaytarmaya, başvururlar.
Haksız olduklarında saldırganlaşırlar. Anarşi terör, cinnet ve cinayet de bundan kaynaklanır.
Müktesebat!
Tarihçi olmanın dışında Suriye İç Savaşını, 2012’de Ortadoğu Gazetesi’ndeki ilk köşe yazım olan “El Car Gafle Ed Dar” (Ev Alma Komşu Al) başlıklı yazımdan itibaren yakından takip ettim.
Çoğu Gazete köşe yazısı formunda olmakla birlikte 200 civarında araştırma makale kaleme aldım.
6 yıl Tarih üzerine 2 yıl Hukuk okumuşluğum, Hariciyenin lisan-ı mahsusası hakkında malumatım vardır.
Suriye’deki BAAS rejimiyle ilgili okumalarım 1970’lerin sonuna kadar gider. 1986’da Suriyeli bir arkadaşım oldu ve canlı tanıklıklar dinledim.
O yıllardan itibaren Suriye’yle ilgili ne yazılmışsa okudum.
Fars şövenizmini Rus komünizmini, İsmailiye ve Nusayri Şiası’nı yakından bilirim.
Kırk yıldır PKK’yı nasıl izlediysem Suriye’yi de o kadar yakından takip ettim.
Türkiye’de ümmetten ulusa geçiş süreci, Laiklik, Tevhid-i Tedrisat ve mezhep sorunlarıyla ilgili uzmanlığımı bir tarafa bırakıyorum.
Hatay’da yıllarca bulundum, Antakya’yı, Samandağ’ı, Arsuz’u, Karaağaç’ı, Defne’yi Armutlu’yu iyi bilirim.
Konya yurdunda kaldığım yıllarla, Sivas ellerinde çaldığım sazlar arasında bir ayırım yapmam.
Ben dünya yansa ulusal bir devletin vatandaşı olduğuma göre mantıklı bir Türk Milliyetçisi olarak, aynı fikrî adreste kalacağım.
Benim beylik konağım, sarayım, payitahtım burasıdır. Dünya yansa milim kıpırdamam.
Yani benim bu konuda, mezhebi tanzimattan uzak kalarak örselenmiş dinleyici kitlesine göre kalem oynatan Yılmaz Özdil’den de İsmail Saymaz’dan daha fazla söyleyecek sözüm vardır.
Müslüman denince ağzı kabzaya, burnu namluya, kulakları savunma radarına dönüşen Türker Ertürk’ten de yandan çarklı askeri tevilat yapan taze komplo teorisyenlerinden de fazla konuşma hakkım, ehliyetim ve salahiyetim vardır.
BAAS beslemesi PKK’ya karşı 15 yaşında kılıç kaldırmışlığım, 16 yaşında tetik düşürmüşlüğüm vardır, orası beni bağlasa da yaşayan yüz şahidi vardır.
Devletten allı- güllü üniforma, ballı börekli maaş alıp,, yediği önünde yemediği arkasında Anadolu’nun mükellef neferleri elinin altında kırk yıl beylik- paşalık yaptıktan sonra, kimsenin bize helikopterden helikoptere atlarken şarjör değiştirme masal anlatmasına da izin vermem.
Biz Alparslan Türkeş’in bila bedel vatan hizmetine koşmuş, lekesiz bayraklarıyız. Kendimizi flamayla bröveyle kıyaslatmayız!..
Biz Ülkücüyüz, DİSK’in İskenderun Limanı’nda hakimiyet kurmak için Arap uşaklarını nasıl Türk Devleti aleyhine manipüle edip sonra da onlarda eylemci olarak yararlandığını 18 yaşlarında kendi kendimize öğrendik.
Göstermelik teftiş brifingleri alarak değil.
Daha 20’li yaşlarda Hatay’da motosikletle köy köy gezerken askeri birliklerin sırtını dayadığı köylerin, minaresine, ezanına, hatta siyah şalvarına bakarak zihin karargahına yazdıığımız istihbarat raporlarımız vardır bizim.
Platonik Vatan aşıklarının gençlik şiirleridir bunlar, kitaplarda yazmaz; her fani anlamaz!..
Öküzlemesine, laf olsun, siyaset tenceresi doldun diye konuşmuyoruz yani..
Bunları ayakları yere sağlam basan bir asabiyetle yazıyorum.
Öküzlüğün bu kadarına fena halde kızgınım.
Ulan!..
Senin Genelkurmayının emrinde eğitilip donatıldığı her halinden belli olan, Türkmenlerin ilk kez Topal Osman Kuva’y-ı Milliyesi gibi rütbe taktığı SMO, yıllardır Terör örgütünün elinde olan Tel Rıfat’ı dört günde temizlemiş, tabanı örümcek ağı gibi örülmüş Münbiç’i kuşatmış sahada can alıp can veriyor!..
Bununla aynı anda Heyet-i Tahrirü’ş- Şam, Hatay’ın kıyısında, yıllardır, “Astana- Fistana” derken, 45 can vererek elimizin altında tuttuğumuz Idlib’den çıkmış güneye doğru yürüyor.
Halep- Hama- Humus- Şam… Hicaz demiryolu şümendiferi gibi ilerliyor.
Belli ki bir iş bölümü yapılmış, askeri haberleşme havadan kesilmiş, Suriye rejim kuvvetleri afallıyor.
PYD’ye Amerikan, Rejime Rus Hava desteği yok. Belli ki bizimkiler işi bağlamış!..
“Allah’ım!..” Diyoruz, biz yukarıda bu çakallarla oyalanırken acaba Şam “batıya mı kayıyor?”
O arada Tanaf’tan Amerikan ÖSO’su, Süveyda’dan İngiliz Dürzi’si fırlıyor, Şam’a yürüyor. Bir yandan İsrail havadan evrak-ı metrukeyi vuruyor.
“Allah’ım, inşallah Idlib’de yıllarca yüzyüze baktığımız HTŞ…
İnşallah Şam’a girenler bize yamuk yapmaz” diyoruz.
Haftayı bulmuyor. Esad kaçıyor, 60 yıllık BAAS rejimi düşüyor.Haliyle millet olarak seviniyoruz.
85 yıldır Türkiye’den Hatay’ı isteyen, 75 yıl önce Türkiye’nin kurduğu Bağdat Paktını sabote eden ve Türkiye bizi işgal edecek diye sınıra yığınak yapıp halkına Türk düşmanlığı pompalayan, sonra İran-Irak savaşında Arapların aksine İran’ı destekleyen, böylece yavaş yavaş Batınilerin Alamut kalesine dönüşen…
1979’da Apo’yu Şam’a davet eden ve onları Lübnan Ermenileriyle kaynaştırıp, PKK’ya Bekaa’da kamp hizmeti veren, Türkmenlere her türlü eziyeti reva gören, Kürtleri de PKK’ya verdiği desteğin bedeli olarak üçüncü sınıf vatandaş olarak silkelemeye devam eden Sosyalist Arap Milliyetçisi bir zulüm rejimi çöktü diye seviniyoruz.
Suriyelilerin ülkesine dönmesinin zeminini hazırlamış olmakla millet olarak iftihar ediyoruz.
“Şam fethedilmedikçe onlar muhacir biz ensar olamayız, çünkü geçmişte Mekke fethedilmişti” diye yazalı ve devleti romantizmden gerçeğe davet edeli 10 yıl olmuş.
Yazdıklarımızın isabet bulmasına da ayrıca seviniyoruz.
Bir de bakıyoruz her kafadan bir komplo teorisi fırlıyor.
“Esad gidince, İsrail aşağıdan gelecekmiş, PYD yukardan inecekmiş, HTŞ de zaten Amerika’nın El Nusra’sının devamıymış…”
David koridoru açılıyormuş!
Koridor öyle cetvelle açılıyorsa, anası İngiliz babası Lawrence, Amerikan Ürdün’üne boru döşemek çok mu zormuş da David efendi koridoru Suriye’den açıyormuş?..
Eee…? “Efendim Türkiye yine oyuna geliyor”muş!.. Suriye üçe bölünüyormuş biz de bön bön bakıyormuşuz!..
Hocanın, “çıkar derviş dilinin altındaki baklayı” dediği yer işte burasıdır.
Ulan!.. “Benim” diyen Hollywood filmlerine taş çıkartırcasına MİT Başkanı İbrahim Kalın Şam’daki ilk Cuma’yı kıldı mı- kılmadı mı?..
Yakın korumasını, Türk Özel Kuvvetleri’nin sivil kıyafetli Bordo Bereliler yaptı mı yapmadı mı?..
Sinek kaydı tıraşlı korumalar, özellikle Türkçe konuşarak yolu açtı mı açmadı mı?
Türk İstihbaratı’nın “Bir Numara”sı kurtarılan Şam’ın ilk cumasına giderken, fotoğraf vermek için otomobilin ön koltuğunda oturdu mu oturmadı mı?
Pekala direksiyonda kim vardı?..
Günlerdir “inşallah bizdendir” dediğimiz Ebu Muhammed El Colani…
Ulan!.. Kiminiz “arabanın modeli düşük” dediniz, kiminiz “yokuşta çekmez” dediniz. Kiminiz camlar buğu yapıyor dediniz!..
Ulan biriniz de demediniz ki…
“İyi ki varsın Türkiye!..”
Ulan siz hayatınızda böyle Hollywood filmi görmüş müydünüz de Şam fatihi Colani’nin Şeyh Şamil’in arabasını çeken Osmanlı paşaları gibi İbrahim Kalın’a şoförlük yapmasına dudak kıvırıyorsunuz?..
Allah’ın fars uşakları!.. Amerikan dangalakları, İsrail fırıldakları…
Dün MHP desteği öncesi FETÖ’lü “stratejik derinlik”te boğulan Ak Parti iktidarında Süleyman Şah’ın mezarının gece yarısı Karakozak’tan Eşme’ye kaçırılıp Kobani tayfasına emanet edildiğini ne çabuk unuttunuz?.
Haleb’in düştüğünü ne çabuk unuttunuz da Şam’ın Kasiyun dağında yeni Suriye Devlet Başkanı’yla çay içen Hakan Fidan’ı beğenmiyorsunuz?
O çay bardağının buğusu, sizin bütün stratejik analizlerinizden daha değerlidir.
Amerika şöyle yaparmış, İsrail böyle yaparmış!.. Dürziler kafa sallıyormuş.. Hizbullah adam yiyormuş!
Ulan dürzü oğlu dürzüler!.. TSK bostan korkuluğu mu?
Türkiye, dünkü çocuk İsrail’in şamar oğlanı mı?
Niye Tel-Aviv diliyle konuşan kriptoların kabus senaryolarını papağan gibi tekrarlamayı bize stratejik analiz diye yutturuyorsunuz?
Kıbrıs’a girdiğimizde de Komünistler böyle yapmışt!.. Yok vermezler, yok alamazsınız, yok barıştan yanayız, yok barış harekatı diyelim de düşmana ayıp olmasın!..
Ulan ezik evladı ezikler!..
Şam’a ilk ziyareti biz yaptığımıza göre başrolde biz varız.
Şam’a ilk büyükelçiliği açtığımıza göre maçı biz kazanmışız.
Bütün dünya parmak ısırıyor, rejim şaşkın… İsrail aşağıda, “ulan Türkler taa burnumuzun dibine geldi” diyerek Golan’da tank kıvışlatıyor.
Yarın Suriye’nin toprak bütünlüğü kabul edildiği anda bütün uydurma bayraklar flmalar inecek, çakallar çekip gidecek, Heyet-i Tahrirü’ş-Şam’la başbaşa kalacağız.
Ve işte o zaman Suriyeli misafirlerimizi selametle yolcu edeceğiz.
Ulan, Roma Savaş arabasının paslı istepneleri, Fenike’nin küflü şarap şişeleri!.. Firavun’un kadrolu büyücüleri!..
Ulan, Ezop masallarının kâbus sahneleri.. Ulan Pan- flütün son delikleri…
Sizinle bu şanlı tarihi nasıl yaptık biz?...
Ulan, yüz yıldır Augustus hamamının göbek taşında uyuyan hamam oğlanları!..
Kybele’nin koltuk altı kılları…
Ulan, Fener Rum Partikhanesi’nin logar kapakları!..
Halikarnas sarhoşları!.. Bosfor zamparaları..
Bu da mı gol değil?..
Beyaz Türk’e kurban olun siz!.. Hani nerede; korku bilmez Türklüğünüz?
Kara Budun, Şam’da BAAS’ın iğfal ettiği Batıni’ye tekbir getirmeyi öğretiyor!..
Esad, milyonlarca garibanı bombalarla yollar döken ve başımıza ciddi çoraplar ören bir diktatördü.
Esad, “bana yar olmayan Kürd’ü İsrail’e satar, başınıza bela ederim diyen ve Amerikan PiYaDe’sine iş veren bir çöl fahişesiydi.
Suriye’yi ikinci el sömürge gibi yönetti. Bu yüzden tahtını devranını korumak için kim gelirse, Amerika’ya, İsrail’e, Rusya’ya, İran’a öpücükler veriyordu.
Bu sırada halkını inim inim inletiyordu.
Rejimini başına yıktık ve Suriyelilerin evlerine dönüş yolunu açtık.
Bu da mı gol değil?..
Hayata dair hiçbir bilgisi olmayan 5-10 Ergen Nusayri bebesinin fake haberlerine yazılıp da ifrit mezhepçi yası tutacağınıza Şam’ın düşman işgalinden kurtuluşunu kutlasanıza…
Halep’in anavatana dost oluşunu selamlasanıza!..
910 kilometrelik yumuşak karnımıza kar çamur demeden pençeleriyle dikiş atan şehitlerimiz için bir fatiha okusanıza!..
Vatanın Taşnak’la, Hınçak’la, DAEŞ’le, FETÖ’yle, PKK’yla, binbir ihanetle yıkılmış duvarlarına iki taş da siz koysanıza…
Şeytanın Hariciye Nazırları!
Sityateji uzmanları, Bit Müsteşarları!..
Ankara keçisinin ojeli tırnakları!
Elinize mi yapışır?..
Şükrü Alnıaçık
31 Aralık 2024