*BİR CUMA GÜNÜ YAZISI
HESÂBÎ VE HASBÎ OLMAK…
“ALLAH RIZASI” İÇİN HAREKET
ETMEK…
Rivayet o ki Behlül Danâ hazretleri Halife Harun Reşid’in evinin önünde toprağa bir ev resmi çizmiş.
Halife Harun Reşid;
-Ne yapıyorsun? deyince
Hz. Behlül:
-Ev yapıp satıyorum…demiş.
Halife biraz da alayla:
-Yahu kim alır o evi…deyince hazreti Behlül;
-Merak etme bu cevher boşa gitmez demiş.
Olan biteni seyredenlerden birisi de halifenin hanımıymış. “Bu zat boş değil muhakkak bir bildiği vardır”deyip pencereden seslenmiş:
-Behlül efendi ev satılıksa ben alayım.
Kaç para? deyince Hazreti Behlül;
-1 altın” demiş.
Velhasıl toprak üstündeki görüntüden ibaret olan ev 1 altına satılmış. Halife ise olan biteni şaşkınlıkla izlemiş. “Hanım da akıl sağlığını kaybetti” diye düşünmüş.
Gece rüyasında cennette gezindiğini gören halifenin dikkatini oldukça görkemli bir köşk çekmiş.
-Bu koca köşk kimin? Hangi takva sahibi bu köşkün sahibi oldu…diye sormuş halife Harun Reşid.
Denilmiş ki “o köşk senin hanımına ait. Dünyada iken o köşkü Behlül’den aldı.”
Halife uyanmış, “eyvah hata ettim” demiş.
Evden çıkarken bakmış ki Hazreti Behlül yine toprağa ev çiziyor. Bu sefer Harun Reşid:
-Behlül efendi ev satılık mı?deyince hazreti Behlül:
-Evet satılık demiş…
Harun Reşid sormuş:
-Peki kaç para?”
Hazreti Behlül cevap vermiş:
-1.000 altın…
Harun Reşid bozulmuş.
-Dün 1 altın diyordun bugün 1.000 altın. Böyle iş mi olur?demiş.
Hazreti Behlül de o ibretlik cevabı vermiş:
“DÜNKÜ MÜŞTERİ MALI GÖRMEDEN ALDI.”
Dava da böyledir işte Canlar…
Ne olacağını bilmeden girersin. Eğer bu bir iman hareketi ise o zaman hesâbî olanlar değil hasbî olanlar kazananlardır.
HESÂBÎ…kendi menfaatini düşünerek başkasının sırtından geçinmeye çalışır.
HASBÎ ise sadece Allah-u Tealanın “rızası” için hareket eder. Neticesini düşünmez bile zira gaye Allah rızasıdır.
Bu kutlu dava…”İstemezmisin ya Ömer! Bu dünya onların olsun ahiret bizim” davasıdır.
Bu dava başkanlık, vekillik davası değil, ALLAH DAVASININ DAVACISI OLABİLMEK DAVASISIDIR.
Hiçbir zafere kolay yollardan varılmaz. Muzaffer bir ruhun ortaya çıkması da tesadüfi olamaz.
Her zafer bedel ister, sabır ister, akıl ister, gönül ister, mücadele ve fedakârlık bekler.
Kutlu bir mücadele esnasında, nefesi kesilenler, nefsine esir düşenler, dünyevi menfaatlere yenilenler çıkmıştır, bundan sonra da çıkmaları muhtemeldir.
İnsanoğlu çiğ süt emmiştir, yanılması, yozlaşma akıntısına kapılıp yanlış istikametlere sürüklenmesi beklenmelidir.
Geçmişin kuytu köşelerine şuurumuzun merceğiyle baktığımızda buna dair hazin ve hüzünle perçinlenmiş pek çok ibretlik misal verilebilecektir.
Hesap yapanlarla hasbi davrananları, davanın omuzuna basanlarla davayı omuzlayanları tarif ve tefrik etmek zorunludur, mümkündür, elbette tecrübeyle sabittir.
Ben diyen, bencilliğe gömülen, dünyanın kendi çevresinde döndüğü zehabına aldanan, ben merkezli ve çıkar odaklı tutuma savrulan nice insan bu dünyadan gelip geçmiştir.
Merhum Ahmet Arvasi isabet ve ihtimamla şunu ifade etmişti:
“Ben” sayısız parçacıkları birlik prensibinde tutmaya muvaffak oldukça yaşar.”
Bir olmayı amaçlamayan, birlik ruhuna aidiyet duymayan, ‘biz’ duvarında harç olmayı önceliğine almayan ‘ben’ anlayış ve algısı her zaman fitneyi körüklemiş, fesadı kamçılamıştır.
Yapılanı yıkmak, olanı yok saymak, cahilce tribünlere oynamak bunların sonucundan da müftehir/övünen olmak asla marifet değildir.
Kendini tanımak, atasını tanımak, davasını tanımak, değerlerini tanımak, geçmişini tanıyıp geleceğiyle ilgili inisiyatif üstlenmek gerçek manada marifetlerin marifetidir.
Dava adamı dediğimiz insan da böyle olandır.
Kendini aşma iradesi olmayandan, uzak hedefleri ruh ve akıl potasında eritmeyenden dava adamı olmaz, gerçek anlamda davaya sadakat görülmez.
Hiç kimse davadan daha önemli değildir.
Hiç kimse vazgeçilmez değildir.
Ne yaptığımızı, neyi amaçladığımızı, nereye varmak istediğimizi dar ufkuyla, güdük aklıyla, çürük ahlakıyla sorgulayıp demagoji ve dedikodu çarkında dönenler yoldan çıkıp yolunu şaşıranlardır.
Şunu bilmenizi isterim ki, yoldan çıkan davanın önünde engeldir.
Ben diyenler, sinsi plan ve tasarım yapanlar samimiyetsizliğin emir eridir.
Dava insanı akıldan önce adanmış bir yüreğe ihtiyaç duyacaktır.
Milli şairimiz M.Akif ERSOY ne de güzel söylemiş;
“-Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol,
Yol varsa budur, bilmiyorum
başka yol.”
Yolumuz…Ülkücü iradenin doğduğu, yeşerdiği, büyüdüğü, yaşandığı tek bildiğim Rahmetli Başbuğumuzun iki büyük emaneti; Üç Hilal’li MHP ve Bozkurtlu Ülkü Ocakları ÇİZGİSİDİR..
Yeri gelmişken her daim söylediğimiz gibi:
VEFA;
Yangın varken seçtiğindir. Söndükten sonra seçsen ne yazar, vazgeçsen ne yazar.
Her seher vaktinde duamız
odur ki;
Hak etmeyeni sevdirme bize Yarabbi..!
Hz.Pir Mesnevi’de der ki:
“Köpeği köpeklikten çıkartıp insana dost yapan ‘sadakat ve vefa’ dır. İnsanı insanlıktan çıkartıp köpekten daha aşağı yapanda sadakatsizlik ve vefasızlıktır.”
Vefa, bizim için yalnızca İstanbul’daki bir semtin veya bir faninin adı değildir.
Vefa adam olmaktır, ahlaklı olmaktır, mertliktir, iman ve vicdan alametidir.
Dava ve ülkü arkadaşlarımıza karşı bitmeyecek bir vefamız, eksilmeyecek bir muhabbetimiz vardır.
Meram Bağları’nda “davudi sesli” müezzinler sabah ezanını okuyorlar..
Sizi başka alemlere götürüyor…
Böyle güzel bir dinin mensubu olduğunuza şükredersiniz.
1977’de ki seçimlerde bizimle beraber MHP mitinglerine katılan bir grup Dil-Tarih’li, Yüksek Öğretmenli ülküdaşımızla yanında bulunduğumuz üstad Necip Fazıl KISAKÜREK der ki;
“Denildi mi bir yerin adına TÜRK Beldesi,
Gözüm Albayrak arar, kulağım Ezan Sesi…”
Vatan sevdamız ile amel birleşse
ABD ve İngiltere güdümünde kurulan bazı haşhaşi tarikatler yerine çoğunlukla vatan sevdalıları olsa… işte o zaman 15 Temmuzlar yaşanmaz, millette bu dışa bağımlı haşhaşilere/sahtekarlara kanmaz, devletimizde, güzel ülkemizde
bu sıkıntılar yaşanmaz.
Gözümüzün nuru gençlerimizi seher vaktinde SABAH NAMAZINA kaldırmak lazım Canlar.
Dedenin yanında TORUN, babanın yanında OĞUL olursa işte o zaman MİLLİYETÇİ-BÜYÜK TÜRKİYE KURULUR.
BUGÜN CUMA…
Cumanın hayrı, bereketi, mutluluğu ülkemizin, milletimizin, bütün Türk-İslam Âleminin, üzerine olsun inşallah.
Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER
Orjinal Köşe Yazısına Git