Niyazi TUNCER / CAN MAMAK


"Hırkasını çıkartın!"

Yine geçmişte yaşanmış bir hikaye ile başlayalım bu haftaki yazımıza...


Yine geçmişte yaşanmış bir hikaye ile başlayalım bu haftaki yazımıza... 

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman Aleyhisselama gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.

Hazreti Süleyman Aleyhisselam, dervişi hemen huzuruna çağırtır.

Ve ona sorar;

“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”

Derviş kendini savunur;

“Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı.
Bende bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”

Bunun üzerine Hz. Süleyman, kuşa döner ve der ki;

“Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin.
Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”

Kuş kendini savunur;

“Efendim, ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”

Hazreti Süleyman Aleyhisselam, bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister ve “Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.

Kuş o anda; “Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.

“Neden” diye sorar Hazreti Süleyman.

Kuş, sebebini şöyle açıklar;

“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar… Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın… Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”

Eveeet… Ne de ibretlik değil mi? 

Tabi ibret alanlara…

 

 

Benim de sayın Genel Başkanım, Kıymetli Ağabeyim Devlet Bahçeli Bey ile tanışmamıza böylesi bir konu vesile olmuştu.

Sene 1987, Ankara Büyükşehir Belediyesi ASKİ Genel Müdürlüğü’nde çalışıyorum. 

O zamanı bilirsiniz; ANAP’ın sözde dört eğilimi birleştirdiği, kendi iktidarı için siyasi fikirlerin içerisinde ne kadar zayıf insanlar var ise devşirdiği dönemlerdi. 

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Altınsoy da daha önce MHP'de milletvekilliği yaptığı için belediyede göreve gelen bürokratlar da “Eski ülkücüyüm” diyenler kervanına katılıyor; kendi deyimleri ile yollarını buluyor ve makam mevki kapıyorlardı. 

Elbette ülkücülükle ilgisi olmayan bu bürokratlardan ülkücülüğe uygun tavır ve davranışta bulunması beklenemezdi. Onlar da öyle yapıyorlardı. 

Ancak yaptıkları her yanlışın faturası Ülkücü Harekete kesiliyordu. 

Farklı görüşteki insanlar, ülkücü bildiklerini sıkıştırıyor; aklınca dalga geçiyorlardı; 

“Ülkücü ağabeyin şu haltı yemiş, ülkücü ablan şu yanlışı yapmış…” diye. 

Tamda o günlerde bizler gençliğin de verdiği heyecanla kendi aramızda tartışıyor; bu yanlışın önüne nasıl geçebiliriz diye sohbetler ediyorduk. 

Yine böyle bir sohbet sırasında birlikte çalıştığımız bir mühendis ağabey, teşhisi ortaya koydu:

“Bu konu böyle kendi aramızda tartışarak halledebileceğimiz bir mesele değil. Konuyu gidip Başbuğ Alparslan Türkeş’e arz edelim. O bize bir yol gösterir!” 

Kendisi ile sözleşip hafta sonu o zamanlar Libya Caddesinde olan MÇP Genel Merkezinin yolunu tutmaya karar verdik. 

Hafta sonu Genel Merkeze vardığımızda özel kalemde görevli arkadaşlar, Başbuğ’un Ankara dışında olduğunu, kendisinin bu gün gelemeyeceğini konunuz çok özel değilse sayın Genel Sekreterin makamında olduğunu söylediler. 

Mühendis Ağabey, geçmişten tanıştıkları çok belli bir tavırla “Ooo Devlet Ağa yerinde mi? Ben de Niyazi’yi kendisi ile tanıştırmak istiyordum, isabet oldu” diyerek Genel Sekreterlik makamına yöneldik. 

Makamda bizi çok kibar, nazik bir dost, bir ağabey karşıladı. Hoş beş çay ikram faslının ardından mühendis ağabey gelişimize vesile olan konuyu açtı. 

Sanırım biraz da beni konuşturmak için benim devam etmemi istedi. 

Ben de, “Ağabey biz bu eski ülkücüyüm diyenlerden çok çekiyoruz. Bunların yaptıklarının faturasını bize kesiyorlar. Yok mu bunun bir çaresi” babında yaşadıklarımızı ve duyduklarımızı uzun uzun anlattım. 

Hiç usanmadan ve yılmadan sonuna kadar dinledi ve şöyle dedi: 

“Bu işin kanuni bir boyutu yok. Yani gidip mahkemeden ben eski ülkücüyüm diyemezsin diye bir karar alamıyoruz!” 

Ben tekraren sordum; 

“Peki ağabey, bunlar böyle yanlışlar yapıp mevki makam alacaklar, mal mülk para çalacaklar, biz de faturasını ödeyeceğiz öyle mi?”

Kıymetli ağabeyim, sözüm biter bitmez şu müthiş cevabı verdi: 

"Bizim yapacağımız iki iş var. Birincisi ülkücülüğü tam anlamıyla öğrenip yaşayıp hayatımıza uygulayacağız. 

Toplum da bir o sahtekarlara bakacak bir de biz ülkücülere bakacak ve ona göre karar verecek. Kim ülkücü, kim ülkücülüğü kendi çıkarları için kullanıyor. 

İkincisi de ülkücülüğü hayatlarına yaşam biçimi olarak uygulayan bizlerin teşkilatlara katılıp partimize ve ocağımıza sahip çıkmamız ki, bu kutlu ocaklar güzelleşsin, şenlensin, bereketlensin.” 

Özetlemeye çalıştığım bu uzun sohbetle şimdilerin deyimi ile bir kırılma anını daha yaşıyordum. 

Kıymetli ağabeyimin verdiği ders, önemliydi….

Mesaj açıktı:

Kısaca yukarıdaki hikayede olduğu gibi görünüşte değil yapıp ettiklerimizle ve yaşantımızla ülkücülüğümüzü anlatalım, necip Türk milleti de Hazreti Süleyman makamında adaleti sağlasın. Sağlasın ki, hiç kimse ülkücüyüm ve eski MHP’liyim diye kimseyi kandıramasın. Beş bin şehidin katilleri ile birlikte günü gün edip mevki makam, mal mülk çalamasınlar. 
Yine hiç kimse Atatürk’ün kurduğu partiyi “Atatürkçüyüm, Türk milliyetçisiyim” deyip vatan hainleri ile terör örgütleri ile işgal edip kullanamasınlar. 

Hiç kimse Lawrence’larla birlik olup kendilerinin dışındakileri dinsizlikle suçlayıp dinsizlerle ve ateistlerle saf samimi Müslümanları kandırmaya kalkmasınlar. 

Ermenilerle Ermeni olup Yahudiler ile Yahudi olan bir türlü mandacılıklarından vaz geçemeyenler içinde yaşadığı mensubu olduğu milletten olamayanlar yani Türk olamayanlar bu milleti çeşitli safsatalarla kandıramasınlar.

Ne mutlu Ülkücü gibi yaşayanlara…. 

Ne mutlu Türk'e yâr olanlara…

Osman Örnek
5.02.2024 14:52:18
Bizler nacizane denizde kum tanesi kadar ÜLKÜCÜ olduğumuzu ve TÜRK MİLLETİNİN bekası için mücadele verdiğimizi bütün dünyaya ilan ettik. Ama 3 HİLALLİ kürsüye tekme atıp ÜLKÜ OCAKLARI genel başkanlığı yapan ve günümüzde MHP düşmanlığına kadar hainlik yapacak nankörleri bu mukaddes dava temsilcileri TÜRK LER affetmeyecekler.

YAZARLAR