Türk siyasetinin yakın tarihine baktığımızda bazı yanlışların alışkanlık haline geldiğini görürüz.
Bizim kuşak iyi hatırlayacaktır, fikir mücadelesinde tutunamayanlar işi kutuplaştırmaya, toplumu ayrıştırmaya, insanları birbirine düşman etmeye, akılları sıra boş vaatler ile milleti kandırmaya koyuldular.
Aynı dönemde Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş, ülkücülere seminerlerde “Bir fikre, bir ideolojiye, kendisinden daha üstün bir fikirle karşı çıkılır. Karşı fikir kaba kuvvetle ezilemez. Her ülkücü okuyup araştırsın kendini geliştirsin" derken birileri kendi konumlarını korumak için her yol mübah ilkesini seçiyorlardı.
Yeter ki koltuklarını korusunlar!
İster darbeyle ister hileyle olsun onlar için hiç önemli değildi.
Bu iş önce sağ sol kavgası diye başlatıldı, milletin geleceği olan gençler birbirlerine düşman edilmeye, daha sonra Türk milletinin arasında hiçbir zaman olmayan mezhepçilik sokulmaya çalışıldı. Bu süreçte oyunları, devletin ve milletin aleyhine olsa da kendi konumlarını korumayı başardılar.
Hal böyle olunca mademki girdikleri bu yol kendilerini koruyor “Dalkavukluğun menzili olmaz” diye işi daha da ileri götürdüler.
Asırlardır birlikte yaşamış bu necip milletin arasına fitne fesat sokmaktan çekinmediler.
İngilizler ve gayrı milli güçlerin Kurtuluş Savaşımız sırasında Ermeni terör örgütleri ile başlattıkları, daha sonra bunların devamı olan Asala, sonrasında PKK şimdilerde değişik isimlerle sahaya sürülen terör örgütleri eli ile birlik ve beraberliğimize saldırılarını da kullanmaktan çekinmediler.
1991 seçimlerinde meclise soktukları terör örgütü uzantılarını “dinlenip dinlenip” diyeceğim de bunlarda bu akıl ve ahlak da olmadığı için, demlenip demlenip sahiplerinin emirlerini yerine getirdiler.
Toplumu kutuplaştırmak için, milletin değerlerine saldırıp her türlü küfrü, hakareti, yalanı ve iftirayı etmekten çekinmediler.
Baktılar bu da yetmiyor, Türk siyasetinde kötü bir huy haline gelmiş olan boş hayal, bol keseden vaatlerle yola revan oldular. Onlar ne veriyorsa biz daha fazlasını vereceğiz onlar ne diyorsa bizden bir fazlası vaatleri yarışır oldu.
Hiç sizin kapınızı; bizim şöyle fikirlerimiz var, şu şu projelerimiz var, ülkemizin ve milletimizin dertleri şunlardır, bizim de çözüm yollarımız bunlardır diye çalan oldu mu?
Hani derler ya can çıkar huy çıkmaz diye.
Bu arada daha önce okuduğum bir hikaye geldi aklıma... Tam da bu konuyu anlatıyor.
Hikâye bu ya, Padişah bir gün sadrazamı çağırmış:
"- Sadrazam; söyle bakalım, eğitim mi önemli, yoksa huy, alışkanlık, karakter mi?"
Sadrazam cevap verir:
"Sultanım, huy, alışkanlık, karakter eğitimden daha önemli."
Padişah itiraz eder:
"Yanılıyorsun sadrazam, eğitim hepsinden önemli göreceksin."
Sonra Padişah ülkenin en iyi hayvan terbiyecisini aratmış buldurmuş, çağırtmış:
"-Al sana 10 kese altın, al sana bir de kedi... Bu kediye servis yapmasını öğretebilir misin?"
Hayvan terbiyecisi:
"-Bana bir yıl süre verin sultanım, kedinize servis yapmasını öğreteceğim" der.
Aradan bir yıl geçmiştir.
Padişah, Sadrazam, Saray erkânı, salona toplanmışlar.
Kapı açılmış, salona elinde bir tepsiyle kedi girmiş.
Kedi önce padişahın çayını ikram etmiş, sonra Sadrazamın önüne gelmiş
tam çay ikramını yapacakken, Padişah; “Gördün mü Sadrazam” demiş:
"-Önemli olan neymiş?Eğitim mi, yoksa huy, alışkanlık, karakter mi? Eğitimin daha önemli olduğunu anladın mı?"
Sadrazam, böyle bir durumla, böyle bir soruyla karşılaşacağını bildiği için önceden hazırlık yapmış.
Cebine "Küçük bir fare" saklamış.
Sadrazam, Padişaha cevap vermeden önce cebindeki fareyi yere bırakıvermiş.
Kedi, fareyi görünce, elindeki tepsiyi fırlatmış ve farenin peşinden koşmaya başlamış.
Sadrazam "Yüce Sultanım" demiş:
"-Huy, alışkanlık, karakter eğitimden daha önemlidir. Zira ne kadar iyi eğitirseniz eğitin huylu huyundan vazgeçmez."
Eğitilmiş kedi misali siyasette de bazıları için değişe bir şey olmuyor!