Ali KUZENCİK / MERAM BAĞLARI


İkbâl meyhanesinde nara atanlara...

İkbâl meyhanesinde nara atanlara...


“SAĞIRA SÖZÜNÜ…KÖRE YÜZÜNÜ   SÜSLEME GÖNÜL…YORULURSUN.”
*NEŞET ERTAŞ…

Zaman zaman Cumhur İttifakına zarar vermek için ortaya çıkan eski mebus, 
eski meclis başkanları, eski belediye başkanları ile bazı akademisyenleri ve 
din adamı kisvesi altında “paralı İngiliz ajanlarını” görünce;

Azerbaycanlı gardaş şairimiz Mirza Ali Ekber Sâbir aklımıza gelir;

“-Aslan görürem…Gorkmirem,
Kaplan görürem…Gorkmirem,

Harda bir müselman bozuntusu 
görsem…Gorkurem-Gorkurem.”

Çevrelerindeki kalabalıklar arttıkça vaaz verdikleri kürsünün mikrofon arkasındaki bazı kişilerin egoları daha çok şişer ve giderek kendilerini “seçilmiş kişi” zannetmeye başlarlar ve saçmalamaya başlarlar!

Söze ‘AZİZ CEMAAT” diye başlayıp tarihten, bilimden, edebiyattan, sanattan, dinden, kültürden yüksek yüksek fikirler serdederler..

Bu sözde Fetö özentileri olan EZİKLER… Kendi halkına tepeden bakan, hor gören, o halka ait her ne varsa ondan tiksinen bu yüreksizler o fakir halkın çocuklarının sayelerinde bir bayrak altında hür yaşadıklarını, masa-kasa-nisa sahibi olduklarını da gâvur gibi bilirler aslında.

Bildikleri içindir ki yeri geldiğinde “VATAN-MİLLET-SAKARYA” nutukları atmaktan bir an geri durmazlar.

Sanırsınız ki ha deyince kendini vatan için ateşe atmaya hazırlar!

Oysa ki bu “mıymıntıların” 
bütün dünyası MASA-KASA-NİSA (Makam-Para-Kadın) üçlüsü!!

Öze değil kabuğa bakmışlar. 
Elbette akıl tutulmasına düşmüşlerdir.

Kavgamızın şehri Ankara’da gençlik yıllarımızdan beri biliriz ki…İkbâl meyhanesinde nara atanların sabah uyandıklarında nasıl “tepetaklak” gittiklerine çok şahit olmuşuzdur.

Makam ve para hırsına doymayanlar için Urfalı Şair Nabi’de yüzyıllar önce Vezir-i Azam Çorlu’lu Ali Paşa için ne de  güzel söylemiş;

“Çokta mağrur olma kim meyhaney-i ikbâlde,

Biz hezârâni mest-i mağrurun humârını görmüşüz.!”

{İkbal meyhanesinde çokta gururlanma…

Çünkü biz gururdan sarhoş olanların 
daha sonra sersemlemiş halde görmüşüz.!}

Neşet Ertaş Usta ne de güzel der;
“SAĞIRA SÖZÜNÜ, KÖRE YÜZÜNÜ SÜSLEME GÖNÜL… YORULURSUN.”

Sözlerinin nereye gittiğini bilmeyenler bugünkü Cumhur İttifakına şiddetle karşı olup, bozulmasını isteyen aynı geçen iki yıl önce konuşmasıyla tepki çeken Ayasofya Cami eski imamı gibi.

Bunların çoğu ingilizlerin sevgili damadı molla temel yanlısı olarak S.A.P’lıdırlar.!

İstanbul Belediye Başkanlığı için AK Partiye destek vermedikleri muamma değildir!

İmamoğlu’nun kazanmasında bunlarında etkileri az değildir!!

“Seccademi serdiğim ruy-i zemin benim vatanımdır”diyen ve dünya vatandaşları olan “Haymatlosları” ile bütün dünyaları masa-kasa-nisa üçlüsü olan davasız “mıymıntı” ucuz insanlar Devlet-i Âli’den ırak olsun, Cenab-ı Allah Türk Milletini korusun

Milli şairimiz M.Akif ERSOY ne güzel söylemiş;
“-Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol,
Yol varsa budur, bilmiyorum başka yol.”

Kavmini seven Türk insanı için deriz ki;
-Türkçülük taraf tutmaktır
-Vatanına, milletine, bayrağına, dinine kısaca milli ve manevi değerlerine ihanet edenin karşısında olmaktır.

Vaaz kürsüsünde konuşan çok sayıda imam efendi(!) “Türk Milleti” sözünü sevmediklerini lise yıllarımızdan beri biliriz.!

Kavmini sevmeyen bu asalaklar, özellikle Arap ve Acemler gibi her millet “necip”dir.

Oysa ki “kişi kavmini sevmekle suçlanamaz” buyuruyor Allah’ın Resulü..

Rahmetli Anamın Adana/Sinanpaşa Zincirli Camii Kur’an Kursu Hocası olmasından dolayı çocukluğumuzdan beri biliriz ki;
ALLAH KATINDA ÜSTÜNLÜK TAKVADADIR.

50 yıllık bir tarihi tecrübe ile biliriz ki;

-İslam Aleminin kurtuluşu Türkçülerin elinde…
-Önce Türkçe konuşan ümmetten başlayarak...
-Onlar iddialarına layık oldukça, kendilerini doğru anlattıkça her şey düzelir.

Türk milletinin onlara ne çok ihtiyacı var...İnsanlığın ihtiyacı var.

Uzun yıllar geçmişine küsen, bazen utanan, bazen de yok sayan sefil ve temelsiz bir anlayışın komplekslerine 
nice zamandır şahit olduk.

Cumhuriyet Türkiye’si ile Osmanlı İmparatorluğu’nu iki ayrı kefeye, iki ayrı kutba yerleştirenler Türkiye’ye çok büyük kötülük yaptılar.

Sanki Türk tarihinde koskoca 624 yılı (1923-1299) çekip çıkardılar, mankurtluğu çağdaşlık ve modernlik olarak tanımladılar.

Halbuki iyisiyle kötüsüyle, zaferiyle yenilgisiyle, yükselişiyle gerilemesiyle tarih bizim tarihimizdi.

Osmanlı İmparatorluğu’nu utana sıkıla, kimi zaman da yok sayarak anlatanlar deyim yerindeyse tarihimize kefen biçip musalla taşına yatırmak istediler.

Oysa ki…
2.Abdülhamit Han’dan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e kadar tarih yazanlar, tarihi yapanlar, tarihe nal sesi dinletenler, kılıçların parlaklığıyla cihanı aydınlatanların hepsi Türk’tü, hülasa bizdik, ta kendimizdik.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK;
-Milletimizin ortak değeridir, -Devletimizin banisidir/kurucusudur. 
-Milli Mücadele’nin önderidir, 
-İlk Meclis Başkanımızdır, 
-İlk Cumhurbaşkanımızdır.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları bahçe tanzim etmek, yakınlarını kayırmak, ordu içerisinde fitneye bulaşmayıp mübarek Anadolu topraklarını düşman işgalinden kurtarıp Cumhuriyetimizi ilan ederek ve son bağımsız Türk Devletini kurmuşlardır.

Şehit kanlarıyla sulanmış bu mübarek Anadolu topraklarında Türk düşmanlığı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin KURUCU DÜŞMANLIĞINA İZİN VERİLMEMELİ!

Aksakallılarımızın dediği gibi;
“Koyunun çıkardığı toz kurdun gözünden kaçmaz.”

Bizim de hiçbir sinsi hesap gözümüzden kaçmamış kaçmayacaktır!

Son 50 yıldır…”Yakın Tarihe” ilgi duyan ve bizzat yakınen yaşayan taşmedreseli bir tarih öğretmeni olarak deriz ki;
-Atatürk'e lanet okuyan kimlerdir?

1. Onun mağlup ettiği İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan’dır.
2. Sözde…Türkiye Ermenistanı, Pontus Cumhuriyeti ve Türkiye Kürdistanı hülyasına kapılanların torunlarıdır.
3. Kisvesi ne olursa olsun “Cumhuriyet” tercihinden rahatsız olanlardır…Vesselam.

Tarihi konuları…tarihçi olmayan avukat K.Mısıroğlu ve sümüklü fetö için yazılan yazıların derlendiği “Diyaloğa Adanmış Hayat” kitabını hazırlayan edebiyat mezunu M. Armağan gibilerden öğrenmemek gerekir. Bunlar mendeburdur!

Para ve makam için tüm tarihi değerlerini satacak adamların “dava, ideoloji, insanlık, erdem, ahlak” gibi kavramlar üzerinden nutuk atmaları yüzsüzlüktür ve tiksinti vericidir.!

Meğer utanmak ne büyük şeref…Ondan mahrum olmaksa ne iğrenç bir zilletmiş.!

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e tahammülsüzlük, Türkiye Cumhuriyeti’ne tahammülsüzlüktür.

Bugün varsak, bugün hayattaysak, bunun şeref payesi Türk tarih silsilesinde müstesna bir yeri olan Aziz Atatürk’ündür.

İdeolojik doğmalarla, ilkel bir taassupla, keskin önyargılarla Atatürk düşmanlığı yapmak, millete değil hıyanete hizmettir.

Herkes bilsin ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk bizim ve milletimizin kırmızı çizgisidir.

*İlk Cumhurbaşkanımız ve Milli Mücadelenin yol başçısıdır.
*İman ve insaf sahibi herkes ona 
hürmetle mükelleftir.

Ülkücü Türk Gençliği, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün en büyük eserini her zaman yaşatacak, nesilden nesile taşıyacaktır.

Mustafa Kemal Paşa ve dava arkadaşları, Anadolu’da birlik ve beraberlik gayretlerini baltalamaya çalışan ayrılıkçı ve isyancılarla; 
-İngiliz Muhipler Cemiyeti, 
-Wilson Prensipleri Cemiyeti,
-Kürt Teali Cemiyeti gibi zararlı kuruluşların temsilcileriyle asla 
pazarlığa oturmamış, onlarla iş 
birliğine gitmemiştir.

Mustafa Kemal Paşa ve dava arkadaşları, zararlı cemiyetlerle anayasal ve kültürel haklar gibi tartışmalara girmemiş, bölücü ve ayrılıkçı unsurlara asla taviz vermemiştir.

Allah onlardan razı olsun.

Her daim Türk Milletinin ve Türk Devletinin mutluluğu, bekası için çalışmışlardır. Çünkü adam gibi adam olan yiğit atalarımız devletle dopdoludurlar.

Geçmişe sövmenin, töremizi, gelenek ve göreneklerimizi silip atmanın geçer akçe sayıldığı tahrik ve tahrip yüklü hazin dönemlere şahit olduk.

Yeri geldi dümeni kırık köhne tekne gibi, yeri geldi yatağına ve karışacağı ummana küsmüş ırmaklar gibi olduk.

Bizi tarihimizden koparmak istediler, çünkü tekerrür etmesinden korkuyorlardı.

Bizi ecdadımıza hasım etmek istediler, çünkü Türk milletinin sinesinden yeni kahramanların çıkmasından ödleri patlıyordu.

“HÜRRİYETTTT” çığlıklarıyla Sultan Abdülhamit’i istibdatla özdeşleştirip tarih yapraklarımızdan 33 seneyi kopardılar.

İçimizdeki mandacı, teslimiyetçi ve yabancı hayranları tarihte husumet kazısıyla dünümüzü işbirlikçiliğin değirmeninde öğütmeye kalkıştılar.

Yaşanan yaşandı, hepsi de ibret levhası gibi…Tarihiyle barışık olmayan bir milletin gelecek hedefleri olamaz.

Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç olma süreci, köklü tarihi referanslara dayanmaktadır.

Tarihi etki alanlarımız jeopolitik hesaplaşmaların ağırlık merkezidir.

Tarih boyunca su uyusa da düşmanın uyuduğu görülmemiştir.

Emperyalizmin kilit aktörleri, bin yıllık bir nefretle Türk’ü önce Avrupa’dan atmaya, sonra doğu ve güney vilayetlerinden koparmaya, hitamında da Anadolu’da küçük bir havzaya sıkıştırıp orada imha etmeye niyetlendiler.

Bir zamanlar hâkimiyetimizde olan coğrafyaların sınırlarını masa başında cetvelle çizip ecdadımıza silah zoruyla ve tehdit yoluyla dayattılar.

Bugün ne yaşıyorsak, neyle mücadele edip sınanıyorsak, biliniz ki, Birinci Dünya Savaşı’yla ilişkilidir.

Ve bu savaş henüz bitmemiştir.
İşte Gazzede ki can acıtıcı olaylar.!ABD ve AB destekli Yahudilerin yaptığı katliamlar!

Bugünün ve geleceğin sorunları 1914-1918 arasındaki yılların dünyasında mahfuzdur.

Kan revan içindeki Ortadoğu 100 yıllık kanlı ve kahredici bir yanlışın mahkumudur.

19 Ağustos 1914’de Sofya’da çıkan Hoydan Ermeni Gazetesindeki şu manşet her şeyin özetidir.

Bu manşet diyordu ki: 
“Dünya Türk denen musibetten kurtulmalıdır.”

Her şeyin özü ve özeti bu cinnet ve cinayet halinde meydana gelmiştir.

Biz de diyoruz ki:
-Dünya’dan Türk’ü çekip çıkarın geriye yalnızca boş bir küre, boşuna dönen bir gezegen kalacaktır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması ve paylaşılması için sömürgeci güçler hasta adamın başına yedi düvel üşüşmüştü.

Çok şükür “hasta adam” dediklerinin korku tanımayan ahvadı artık zulme ve zulmete kök söktürmekte, Dünya’ya Türk milletinin varlığını gururla tebliğ etmektedir.

Unutmayalım ki, hem İmparatorluğumuza hem de Cumhuriyetimize keyfi dayatmaların son siperi, son kalesi, son direnci çok sağlam ve haklı bir belge olan Misak-ı Milli’dir.

Misak-ı Milli’yi kabul eden Meclisi Mebusan’dır.

Türkiye Cumhuriyet’i Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi ve devamıdır.

Atatürk'ü kılıf yaparak  Osmanlı'ya saldırmak ya da Abdülhamid'in arkasına gizlenip Atatürk'e ve Cumhuriyete saldırmak en hafif ifadeyle şuursuzluktur.

Ayrıca milletlerin büyük Ülkülere ulaşabilmesi için en önemli heyecan kaynaklarından biri tarihe malolmuş büyük şahsiyetlerdir.

Oğuz Atadan Bilge Kağan'a Atila'dan Alparslan'a, Fatih'ten Kanuni'ye Abdülhamid Han’dan Atatürk'e Türk tarihinde önemli izler bırakan bütün şahsiyetler Millet olarak gelecek hedeflerimize ulaşmamızda önemli bir ilham ve heyecan kaynağımızdır.

Dolayısıyla bu büyük şahsiyetleri hırpalamak, itibarsızlaştırmak, ötekileştirmek ya da bir biriyle çatıştırmak her şeyden önce Türk milletine düşmanlık, gelecek hedeflerimize ise ihanettir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ne kadar milli ve tarihi bir kahramanımızsa, Sultan Abdülhamit Han da o kadar 
milli ve kahramandır.

Rabbim her iki devlet büyüğümüze rahmet eylesin. Kabirleri nur, ruhları şad, mekanları cennet olsun inşallah.

Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER

YAZARLAR